“Müsteşrikler”

“Müsteşrikler”

ABONE OL
Mart 9, 2024 06:52
“Müsteşrikler”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Prof. Dr. Suat Yıldırım

Bu makalede Batı’da İslâm araştırmaları yapan müsteşriklerin çalışmalarını değerlendiren iki önemli metni ele alacağım. Bunlardan biri 1954–2006 arasında tamamlanıp Leiden’de yayımlanan yeni Encyclopedie de l’Islam’daki “Mustashrıkun” bölümü,1 diğeri ise Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nde yayımlanan “Oryantalizm” bölümüdür.2 Bu iki metni makalemin hacminin elverdiği ölçüde karşılaştırıp sonunda temennimi dile getireceğim. Önce Mustashrıkun (Müsteşrikler) makalesini özetleyeceğim.

Bölümün yazarı J. D. J. Waardenburg, önce oryantalizmin çalışma alanlarını bildirir. Ona göre3 müsteşrik 20. yüzyıl başlarına kadar filolog ve tarihçi tarzında çalışan bir Batılı idi. Batı’da oryantalist, “Şark incelemelerinde uzmanlaşmış ilim adamı” mânâsına gelirdi. Oysa “müsteşrik” terimi, çağdaş Batı kullanımında, “oryantalist” teriminden daha geniş mânâlar yelpazesini yansıtmaktadır.4 Şimdiki müsteşrikler, eskiden olduğu gibi içtimâî hâdiselerden uzak, kuru bilimsel çalışmalar yapan araştırıcılar olmadılar, yaşayan toplum ile daha sıcak münasebetler kurmaya başladılar. Artık müsteşrik, ister Batılı olsun ister olmasın, ister Müslüman olsun ister olmasın, İslâm dini ile Müslüman toplumların kültürleri hakkında tarafsız araştırmalar yapan uzman demektir. Bu alanlarda çalışan ilim adamları; dinlerine, memleketlerine ve çalıştıkları kurumlardaki farklılıklara bakmaksızın işbirliği yaparlar. Müslüman araştırmacıların başlıca farkı onların, araştırmalarının neticelerini –kendi toplumlarının faydalanmaları için- kısa zamanda uygulamaya geçirilmesini arzu etmelerinde ortaya çıkabilir.5

Bu makalede müsteşrik kelimesi eski dönem söz konusu olduğunda Doğu dilleri, edebiyatları ve tarihleri uzmanlarını; şimdiki zaman söz konusu olduğunda ise bunlara ilâveten, Müslüman toplumlar ve onların kültürleri hakkında bilgilerimize katkıda bulunan diğer ilmî disiplinlerin de uzmanlarını kapsayacaktır. Şimdilerde oryantalistlerin sosyal fonksiyonları da değişti. Onlar hem İslâm dini, hem de Müslüman toplumlar ve onların kültürleri hakkında Batı ülkelerinde danışman oldular. Öğretim kurumlarında ders verme ve araştırma yapma dışında medyada ihtiyaç hâlinde, haber ve yorumlarla aktif çalışmalar yapmaktadırlar. Bazı durumlarda onlara özel hizmetler verilmektedir. Kendi toplumları, birikimlerini en iyi şekilde ortaya koymaları hususunda, eskisine nazaran şimdi onlardan daha fazla şeyler beklemektedir.6

Müsteşriklerden bazıları, incelemelerinin, üçüncü dünya ile alâkalı aktüel neticelerini hesaba katmaz. Bu tip bilginler -gerek Müslümanlar, gerek gayrimüslimler tarafından- İslâm’ın, ideolojik bir tarzda takdim edilmesi veya çeşitli maksatlarla politik bir şekilde kullanılması hususunda bir endişe taşımazlar. Hattâ onlar İslâm’ın savaş çağrısı yapan veya siyasî-sosyal programlar ihtiva eden yahut sadece ütopik bir düzen olarak sunulmasının sıkıntıları ile bunların ortaya çıkaracağı sosyal gerginliklerin farkında görünmezler. Oysa bunu düşünmeleri gerekir.

Geçmişte ve günümüzde, başka toplum ve kültürleri inceleme konumunda olan müsteşriklerin çalışmalarının şu boyutları vardır: 1- Tarafsız bilimsel inceleme ile meseleler hakkında teknik bilgiler toplama; 2- Araştırmacının özel tutumu ve bu tutumunun araştırma boyunca ele alınan konuya muhtemel tesirleri; 3- Yapılan incelemenin muhtemel maksatları; romantik, insanî, dinî vb. sâikleri. Araştırma konusunda araştırmacının şahsî gayeleri, şahsî tecrübeleri ve şahsî meşrebi gözden uzak tutulmamalıdır; 4- Araştırmanın yürütüldüğü alanın sosyal çerçevesi, onun toplumdaki yeri, falan veya filan Müslüman topluluk ile münasebeti; 5- Araştırmacının iki veya daha fazla kültür arasında aracılık fonksiyonunu hangi ölçüde gerçekleştirdiği ve bunu yaparken kendi yetiştiği ortam ile mesafesini ayarlaması, başka deyişle kendi toplumuna mesafeli durarak, toplumundaki insanlardan farklı bir yönden yaklaşımda bulunma başarısı ve öteki toplumlar hakkında verdiği hükümlerde, gittikçe ilerleyen tarafsızlığını ortaya koyup koymadığı.

Bir de şunu bilmek gerekir: Müsteşrikin, İslâm ve Müslümanlar hakkında yaptığı tanıtım ile kendi toplumunun beklentileri arasında uygunluk var mıdır?7 Bazı oryantalistler farkında olarak veya olmayarak, kendi toplumları ile İslâm ve Müslümanlar arasında –Müslümanları çok farklı, âdeta tehlike gibi veya misyonerliğe muhtaç göstererek- büyük bir mesafe meydana getirdiler. Bazıları ise bilerek veya bilmeyerek, ortak taraflar üzerinde durup, kültürel alışverişlerin rahatlıkla kurulabileceğini düşünürler. Fakat kendi ülkelerinde mevcut peşin hükümlerden bağımsız olarak, güçlü bir araştırma iradesi olmayan durumlarda, müsteşriklerin İslâm hakkındaki hüküm ve değerlendirmeleri büyük ölçüde kendi çevrelerindeki fikirlerin ve kabullenmelerin tesiri altında kalmıştır.8

11. asır ortalarında İspanya’da, Sicilya’da ve Papa Urbain II’nin çağrısı üzerine bütün Batı Avrupa’da Haçlı savaşları öncesinde “Hristiyanlığın baş düşmanı İslâm” imajı ortaya çıkarıldı. M. Watt bu imajın şu dört unsurdan ibaret olduğunu söyler: 1- İslâm dini, hakikatin kasıtlı olarak ters yüz edilmesinden ibarettir; 2- İslâm saldırganlık, şiddet ve kılıç dinidir; 3-İslâm, ahlâkî yönden gevşek, gayr-ı ciddi bir dindir; 4-Muhammed Deccal’dır.9 M. Watt burada, haklı olarak, İslâm’ın tamamen yanlış tanıtıldığına dikkat çeker ki, Avrupa’daki bu İslâm algısı N. Daniel tarafından10 iyice tahlil edilmiştir.11

Müteakiben yazar Waardenburg, Ortaçağ’da İslâm ve Avrupa münasebetlerini, Rönesans dönemini12, 19. ve 20. yüzyılda Fransa, İngiltere, Almanya, Hollanda, Rusya, İtalya ve Amerika’daki şarkiyat kurumlarını ve merkezlerini bildirir.13 Bundan sonra oryantalizm hakkında gerek bazı Batılılar, gerek bazı Müslümanlar tarafından geliştirilen eleştirilere girişir.14 Şimdi sözü yine ona bırakalım:

A-Bilimsel Eleştiriler
Oryantalizm, daha çok dinî tesirler altında kaldı. Ekonomik, sosyal, teknik faktörleri hiç hesaba katmadı. Irkçı zihniyetin tesiri ile Avrupalıların üstünlüğüne inandı. N. Daniel ve M. Rodinson gibi Batılılar bu tavrı eleştirdiler. Sadece filolog ve tarihçi formasyonu olan müsteşrikler, çağdaş Müslüman toplumlardaki değişimleri anlayıp yorumlamakta eksik kaldılar, sömürgeci psikolojisinin tesirine kapıldılar.15 Sadece oryantalistler değil Batılı seyyahlar, tüccarlar, politikacılar, misyonerler ve askerî uzmanlar da, İslâm dünyasındaki gelişmeleri olduğu gibi görmekten uzak kaldılar. Onlar daha çok, inceledikleri dönemdeki hâdise ve bilgileri gün ışığına çıkarmakla yetindiler. Ama zaten bilinen bu hâdiseler arasındaki yapısal ve derin münasebetleri, sebep-netice münasebetlerini nadiren sorguladılar.

B-Müslüman İlim Adamlarının Tenkitleri16
Bu tenkitler en fazla Mısır’da görülür. E. Renan’a karşı C. Efgani, Hanotaux’ya karşı M. Abduh çıktı. Ezher hocaları E. Dermenghem, J. Wensinck, Taha Hüseyn ve M. H. Heykel gibi kişilerin görüşlerini tenkit ettiler. I. Goldziher gibi oryantalistlerin Kur’ân ve Hadîs’e eleştirel yaklaşımlarına, Mustafa Sibâî, Muhammed Gazzalî cevap verdiler. Sömürgeci, misyoner ve Siyonist yaklaşıma karşı Ömer Ferruh, Muhammed Behiyy, Enver Cündi, Malik Bin Nebi, Aişe Abdurrahman Bint Şati’ karşı çıktılar. 1960’lardan itibaren oryantalizm, açıkça ideolojik bir mahiyet kazandı ve İslâm’ın ideolojik düşmanı sayıldı. Onlar, Müslüman yazarlar tarafından insaflı ve insafsız olarak iki grupta mütalaa edildiler. Çoğu, İslâm’a hücum edip Müslümanlara hâkim olmak için Haçlı ve sömürgeci zihniyetine sahip şeklinde değerlendirildi. Lübnanlı gayrimüslim Arap Edward Said, oryantalizme yönelttiği ithamlarla bu tenkitlere bir ivme kazandırdı.
Batı’da çalışma yapan Müslüman aydınların tenkitleri şöyle özetlenebilir:

1. Müsteşriklerde, İslâm ve Müslümanlar hakkında liyakatli değerlendirme yapacak ilmî formasyon eksiktir. Meselâ sosyal bilimler alanında bu durum görülmektedir; müsteşriklerin başvurduğu metinler Müslüman toplumlar ve onların kültürleri hakkında yeterli çıkarımlar yapmaya elverişli değildir.
2. Müsteşrikler, soğuk bir objektiflik iddiası ve peşin hükümlerin beslediği bir kibir içindedir; bu sebeple Müslümanlara sempati duymamakta, bunun da ötesinde İslâm’ı ve Müslümanları küçümseyici bir tutum, gizli bir antipati taşımaktadırlar.
3. Müsteşrikler, inceledikleri toplumları gerçekten kalkındıracak, daha iyiye taşıyacak bir gayretten uzak durmaktadırlar. Hülâsa: Müslüman için en yüce değer olan İslâm dininin değerini bilmeme ve Müslümanlara insanî bir yaklaşım içinde olmama algısına yol açmaktadırlar.

Oryantalistlerin bir kısmı ise iyi niyetle yaptıkları çalışmaların takdir edilmemesinden üzüntü duymaktadır. Özetle, her iki tarafta da yanlış anlamaların olduğunu söyleyebiliriz.

C-Şarkiyat incelemeleri, kültürlerin buluşmasında üstlenebileceği olumlu rolü oynamada başarılı olmadı17
Batılı uzmanlar, karşılaşacakları kültürlerarası ilişkilerin problemlerine hazırlıklı değillerdi. Müslüman toplumlar, kendilerini incelemek isteyen bu yabancılara güven duymadıklarından, müsteşrikler de nasıl davranacaklarını ayarlamada zorlandılar.

D- Başta Araplar ve Türkler olmak üzere, Batı’yı tanıyıp diğer din ve kültürleri araştıran çeşitli ülkelerden müslümanların ortaya çıkması18
Batı’lı oryantalistler İslâm medeniyetini incelemekte fayda gördükleri gibi, Müslümanlardan da Avrupa’yı tanımak isteyenler ortaya çıkıp mukabelede bulunma cihetine gittiler.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslâmî incelemeler ise başlıca şu üç alanda görüldü: a- Kurumlar ve organizasyonlar; b- Keşfedilen yeni çalışma sahaları; c- Yeni yönelişler. Bizim İslâm hakkındaki vizyonumuz köklü bir değişikliğe uğradı. Artık meselâ bir Goldziher veya S. Hurgronje mentalitesinin terk edildiğini söyleyebiliriz. (Mezkûr alanlarda meselâ İslâm sosyolojisi, popüler İslâm, tarikatlar, Şiilik, mukayeseli dinler tarihi, azınlıklar, İslâm dünyası dışında yaşayan göçmen Müslümanlar, Müslümanlar arasında çıkan yeni İslâm yorumları sahalarında çok sayıda çalışma vardır) 19.

Dil ve edebiyat incelemeleri yanında sanat, musiki, kültür, dinler tarihi, bibliyografya ve tarih çalışmaları. Meselâ: J. D. Pearson, Cl. Cahen, G.E. Von Grunebaum, H.A.R. Gibb, Fuad Sezgin, J. Sauvaget, W.M. Watt, H. Laoust, M. Arkoun, B. Lewis vb. isimler. Filolojik tahliller ve edebiyat alanında: J. Wansborough, A. Neuwirth, T. İzutsu, J. Van Ess, P. Crone, M. Cook, W.A. Graham vb. isimler. İslâm ümmeti sahasında L. Gardet, G. Makdisi, A. Fattal, E. Fernea, G. Ascha, N. Keddie, A. Hourani, S.D. Goitein vb. isimler. Hindistan ve Pakistan incelemeleri sahasında: A. Schimmel, A. Ahmad, W.C. Smith vb. isimler. Afrika İslâm’ı hakkında J. Cuoq, J. Spencer Trimingham gibi isimler. İslâm dünyasındaki çağdaş gelişmeler alanında: H.A. R. Gibb, W. Ende, U.Steincbah, W.C. Smith gibi isimler. Popüler İslâm alanında: L. R. Ve H.Kriss, Klaus E. Müller, C. Padwick. Sosyoloji ve siyaset alanında: J. Berque, O. Carre, J. Piscatori, M. Gilsenan, F. De Jong, Richard P. Mitchell, A. Hussain, M. H. Kerr vb. isimler. Müslümanların diğer dinlere bakışları konusunda: G. Monnot, J. Waardenburg vb. isimler. İslâm dünyası ve Avrupa ilişkileri alanında: M. Canard, G.E. von Grunebaum, B. Lewis, A. Hourani gibi isimler.20 L. Massignon, W.C. Smith, C. Geertz, M.G.S. Hodgson, M. Rodinson gibi Müslüman dünyaya yeni kanallardan giriş yapan isimler oldu. “Ulus devletlerin ortaya çıkması, önemli bir perspektif değişmesine yol açtı. Eski oryantalistler, genellikle İslâm’ın siyasî söyleminden habersizdiler ve Müslüman toplumlar da Batı’nın ihtiyaç ve talimatlarıyla hareket eden ülkeler görme alışkanlığı içinde idiler. Son dönemde ise Müslüman ülkelerin iç dinamizme sahip olduklarını anladılar.”21

Peters, Batı’lı araştırmacılara, Müslüman araştırmacılarla işbirliği yapmayı önerir ki doğrusu bu, yerinde bir tekliftir.22 Batı ülkelerindeki öğretim ve araştırma merkezlerinde azımsanmayacak sayıda çalışan Müslüman ilim adamı bulunmaktadır. Avrupa Birliği Teşkilâtı ve Kuzey Amerika’daki Ortadoğu araştırma merkezlerinde Müslümanlarla birlikte çalışma gerçeği ortaya çıktı. Kanada’da Montreal Mc Gill Üniversitesi, Amerika’da Hartford, İngiltere’de Birmingham, Roma’da (Papalık Arap ve İslâm Etüdleri Enstitüsü) bunlara birer örnek teşkil eder. Maalesef son dönemde Batı’da bu alanlarda yapılan araştırmalara ayrılan fonlarda ekonomik kısıntılar başladı. Meselâ Taberi Tarihi’nin İngilizceye tercümesi Columbia Üniversitesi’nde zora girmiş iken, petrol üreticisi bazı İslâm ülkelerindeki kurumlar sayesinde tamamlandı. Bu son dönemde Batı’daki bazı akademik kuruluşların Müslümanlardan destek aldığını gözlemliyoruz. Fakat bu desteklerin özgür araştırmayı garanti etmesi konusunda titiz davranmak gerekir.23

İhtiyaçlar ve Bazı Teklifler
Eskiden İslâmî alanlarda araştırma yapmak daha kolay idi. Tarih, fikir, inanç ve uygulamalar yönünden çalışmalar yapılırdı. Fakat tarihin akışının hükmüyle ve bilimsel uzmanlık alanlarındaki araştırmaların gelişmesiyle bu imaj yıkıldı. İslâm konusunda dini, ideolojik, siyasî ve başka yönlerden farklı okumalar ortaya çıktı. Hattâ bizzat Müslümanlar arasında bile İslâm’ı yorumlamada gittikçe artan bir çoğulculuk ortaya çıktı. Beşerî ilimler alanındaki gelişmelerden, eskiye nazaran daha fazla faydalanan uzmanlar yetişti. Araştırma metot ve teorilerinin problemleri hususunda geliştirilmiş bir söylem, İslâmî tetkiklerle diğer ilmî disiplinler ve din bilimleri arasındaki işbirliğini kesinlikle kolaylaştıracaktır.

Hâsılı, ‘İslâm’ın kendine mahsus kapalı bir din ve kültür yapısı teşkil ettiği şeklindeki klâsik imajın yıkıldığı şimdiki dönemde; tarihi, toplumları ve İslam’ın dini söylemlerini, tüm insanlığın daha geniş ve çok yönlü söylemlerini içeren günümüz dünyasına yeniden yerleştirmek için gayret gösterilmesi yerinde olur. Mukayeseli incelemeler sayesinde, medeniyetler arası benzerlikler ve farklılıklar kadar, tarihteki karşılıklı etkileşimlere de dikkat edilmesi gerekir.24
***

Bölümün yazarının ifadeleri özetle burada tamamlandı. Yazar, çalışmasının sonunda şu başlıklar altında yüzden fazla kitabı ihtiva eden zengin bir bibliyografya sunmaktadır: 1-Genel olarak İslâmî etüdler tarihi; 2- Ortaçağda İslâm-Avrupa ilişkileri; 3- 1500-1800 dönemi ilişkileri; 4- XIX ve XX. yüzyıllarda Almanya, İspanya, Fransa, İsrail, İngiltere, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde yapılan çalışmalar ayrı alt başlıklar hâlinde; 5- Metodoloji; 6- Müslümanların oryantalizme tepkileri ve cevapları; 7- Çağdaş Batı’daki İslâm vizyonu; 8- 1980 yılına kadar oryantalizm hakkında yayınlar; 9- 1980 yılından sonra oryantalizm hakkında yayınlar.25

Bu özet, metinde olanların onda biri bile değildir. Bu kadarından da anlaşılacağı üzere, yazar konunun tarihî ve kültürel tarafına da temas etmekle beraber daha ağırlıklı olarak:
– Oryantalistlerin ortaya koydukları çalışmaları metot ve zihniyet açısından değerlendirmiş,
– Çeşitli yönlerden tahlil etmiş,
– Eski dönemde birikim yetersizlikleri ve formasyon eksikliğine temas etmiş,
– Avrupa’da İslâm hakkında yayılan peşin hükümlerin ortaya çıktığı zemini incelemiş,
– Oryantalistlerin, kendi toplumlarının peşin hükümleri ile aralarına mesafe koyup koymadıklarını irdelemiş,
– Toplumlarının eski ve şimdiki dönemde kendilerinden beklentileri üzerinde durmuş,
– İnceledikleri İslâm’ı ve ondan ortaya çıkmış kültürü Batı’ya ne ölçüde aslına uygun tarzda tanıttıklarını sorgulamış, oryantalizme Batı’da yöneltilen bilimsel eleştirileri belirttikten sonra,
– Müslüman aydınlardan gelen tenkitleri tespit edip değerlendirmiş,
– Son dönemde müsteşrikler ile bazı Müslümanlar arasında bilimsel yardımlaşma tezahürlerine değinmiş,
– Ve bir gelecek perspektifi de tasarlamaya çalışmıştır. Bölümü yazan J. D. J. Waardenburg’un değerlendirmelerini mükemmel görerek rahatlamamız elbette doğru olmaz. Ama yaptığı çalışmayı ve tahlillerini takdire değer bulduğumu belirtmem gerekir.

Fakat DİA “Oryantalizm” bölümünü okuduğumuzda bu önemli ve hayatî tahlillere dâir fazla bir şey bulamıyoruz. Oryantalizmin daha çok tarihî, kültürel yönleri, sömürgeci yönetimlerle işbirliği tarafı üzerinde durulmuş olduğunu görüyoruz. Sayın madde yazarının Yeni İslâm Ansiklopedisi’ndeki Mustashrıkun bölümünü göz önünde bulundurmaması bu noksanlığa yol açmış görünüyor. Ama bu metin, kenarda köşede kalmış bir malzeme olmadığından, bu gözden kaçırmayı anlamak çok zor. Zîrâ yazarın, devamlı göz önünde bulundurması gereken bu ansiklopediyi görmemesi olacak şey değil. Dİ Ansiklopedisi, kurullar ile çalıştığından, yazar görmese hatırlatan başkasının çıkması beklenirdi. Şu ihtimal kalıyor: Makaleyi yazan hocamız bu metne muttali olmakla beraber onu nazar-ı itibara almamıştır. Bu normal karşılanabilir. Ama bu takdirde makale yazarının Mustashrıkun maddesinde ele alınan veya alınmayan, akla gelebilecek hususlara dâir tespitler ve değerlendirmeler yapması beklenirdi. Çünkü işin esasına yönelik bu sorulara cevap arama son derece önemlidir.

Oryantalizmin harekete geçirmesiyle İslâm dünyasında birtakım ilmî müesseseler kurulmuş, önemli yayınlar yapılmıştır. Ezcümle: Hindistan’ın Lecknow şehrinde Nedvetu’l-Ulema’ya bağlı İslâ*mî İlimler Akademi’si 1959’da kurulup müsteşriklere cevap mahiyetinde 200 kadar kitap yayımlamıştır. Delhi’deki Nedvetu’l-musannifin Kurumu da çok sayıda kitap yayımlamış, 1982 yılında oryantalizm hakkında uluslararası kapsamlı bir sempozyum düzenlemiştir. Bu sempozyum hakkında bir fikir vermek üzere sadece Ebu’l-Hasan en-Nedvi tarafından sunulan İntacu’l-müsteşrikîn tebliğini hatırlatabiliriz (Küçük bir kitap hâlinde basılan bu eser “Batı’da İslâm Tetkikleri” adıyla A. Hatip tarafından dilimize çevrilip 1993’te yayımlanmıştır). İstanbul’da 1941-1948 arasında nâtamam İslâm-Türk Ansiklopedisi yayımlanmıştır. Leiden’de 1939’da tamamlanan ansiklopedinin Türkçesi 1940-1987 arasında İslâm Ansiklopedisi adı ile yayımlanmıştır. Bu Ansiklopedinin Arapça, Farsça ve Urducaya da tercümeleri vardır. Medine Da’ve Fakültesi’nde 1984’te başlı başına bir bölüm olarak İstişrak (oryantalizm) bölümü açılmış ve bu bölüm, o zamandan beri yüksek lisans ve doktora programları ve tezleri yürütmektedir. DİA Oryantalizm maddesinde bunlara hiç değinilmemiştir.

Hele İstanbul’daki İslâm Araştırmaları Merke*zi’ne (İSAM) ve onun hazırlatıp yayımladığı İslâm Ansiklopedisi’ne yer verilmemesini anlamak mümkün değildir. Zîrâ bu ansiklopedinin başta gelen işlevi oryantalistlerin çalışmalarını göz önünde bulundurarak İslâm medeniyetini tanıtmadır. Gerekli yerlerde onlardan yararlanıp, gereken yerlerde de onların görüşlerini tenkit etmedir.
Son dönemde Türkiye’de oryantalizmi incelemeye önem verildiğini görüyoruz. Meselâ 2002 yılında Sakarya İlâhiyat Fakültesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği “Batı’da İslâm Araştırmaları: Oryantalizmi Yeniden Okumak” sempozyumu anılmaya değer. Bu toplantıda dikkate değer 35 tebliğ sunulmuş ve bunlar DİB’nca yayımlanmıştır.

Ülkemizde oryantalizm alanında yayınlanmış kitap sayısı fazla değildir. Bunlardan takriben on kadarına bu maddede atıfta bulunmak gerekirdi. Fakat yazdığımız daha önemli ihmallerin olduğu bir yerde, artık bu kitapların isimlerini yazmaya pek gerek bulmuyorum.

Makalemin sonunda şunu belirtmek istiyorum. “Oryantalizm” bölümü, İslâm Ansiklopedisi’nin en önemli üç-beş maddesinden biri durumundadır. Gördüğüm eksikleri ilmî emanet adına ortaya koymaya çalıştım. Ansiklopedinin zeylinin yayımlanacağını öğrenmiştim. Değerli ilgili hocalarımızın mezkûr hususları göz önünde bulundurarak bu maddeye de bir ek yayımlamalarını temenni ediyorum.

*Marmara Üniv. İlâhiyat Fak. Emekli Öğretim Üyesi

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama