İBRAHİM FAİK BAYAV
Günümüzde, Müslümanlar, paradan para kazanma uygulamasına ‘faiz’ diyorlar.
Devletlerin, ekonomik ilişkilerini dengelemeye yarayan finans alım satımına da ‘faiz’ deniyor.
Aslında, Mekke’de 1400 yıl önce itiraz edilen uygulamanın adı ribadır. Ribanın kötü uygulama olduğunu Hz. Muhammed, risalet görevi başladığında, risaletini kabul edenlere bildirmiş. ”İnsanların (yani zenginlerin) mallarında artma-gelişme-genişleme olsun diye (muhtaçlara) verdiğiz riba, Allah katında artmaz-gelişmez-genişlemez” (Rum: 39) Ayet cümlesinden ilk anlaşılan şu: İslamlığa geçen insanlar, muarızlarına karşı koyabilmek için çok paraya ihtiyaç duymuşlar. Bu gücü kazanmanın en kolay yolunun, paranın borç verilerek arttırılmasının iyi olacağını sanmışlar. Bu ayet ile uyarılmışlar.
Uyarılma etkili oluyordu herhalde… Çalışkan insanları borç kıskacına sokup hegemonya yürüten Mekke ağalarının Hz. Muhammed’e, -öldürme derecesinde-, tepki vermeleri paracıklarından para kazanmanın biteceği korkusu olsa gerek.
Hicret sonrası, Medine’de devletleşmeyle, riba uygulaması, inanç ayrımı gözetilmeksizin, tüm toplumda yasaklanmış.
Kur’an’daki ‘riba’ sözcüğünü, ‘faiz’ şeklinde Türkçeleştiren hocalar, riba yasağının toplumun sağlam tutulması için olduğunu anlamadan, zamanımızın dünya devletlerinin ‘faiz’ sözcüğü çerçevesindeki tüm uygulamalarına itiraz ediyorlar.
Dünya siyasetine hakim olan ve yön veren büyük devletler, hakimiyeti kaybetmek istemezler. Bu da artık imha edici silahları kullanarak değil parayı kullanarak mümkün oluyor. İhtiyaç olmayan eşyanın ihtiyaç yapılması, borçlanmanın kolaylaştırılması, paranın kullandırılma alanının genişlemesine sebep oluyor. Müslüman düşünürler buna ‘Kapitalist Sistem’ diyorlar ve bu sisteme itiraz ediyorlar. (İslami sistem nasıl oluşur, fikirleri yok) Müslümanların geçmişte önem verdikleri nüfus gücü, hakimiyet için geçerli olmuyor bugün. Nüfus gücü, paranın kullanılmasıyla kontrol altına alınabiliyor.
Müslüman hocalar veya alimler, tefsir ilmini, hadis ilmini, siyer ilmini, kelam ilmini toplum mutluluğu için yeterli gördüklerinden, finansın da ilmi olabileceğini, bu ilimle yeryüzünde üstünlük (tafdîl) kurulabileceğini akıllarına getiremişler. Yahudi milletinin finans hakimiyetini kolaylaştırmışlar.
Günümüzde, ülke içi siyaset de ülke dışı siyaset de finans ilmi olmadan yürümüyor.
Finans ilminin odak noktası ‘para’dır.
Para; akıllılara refah, akılsızlara hüzün getiriyor.
Paranın ne olduğunu henüz anlayamayan müslüman alimler ve düşünürler, ülkelerarasındaki ‘faiz’ uygulamasının, kaldırıldığında, tüm yeryüzünün cehenneme dönüşeceğini de kavrayamıyorlar.
Günümüzün para politikalarının yönlendiricisi olan faiz, müslüman hocaların ve düşünürlerin sandığı gibi bankaların sadece paradan para kazanması işlemi değildir. Parayı, devletlerin, toplum selameti için kullanma aracıdır da aynı zamanda. Türkiye Merkez Bankası, geçmişte, ihtiyaç duyulan yabancı parayı bulmak için, yüzde yüzlere yaklaşan faizler uyguluyordu; bugün ülkeye sokulan yabancı paralar sayesinde, yüzde 9 buçuk faiz uyguluyor. Merkez Bankası’nın kasasına ne kadar yabancı para gelirse, faiz o derece aşağıya iniyor.
Kapitalist diye itiraz edilen Avrupa’ın merkez bankası’nın Başkanı Mario Draghy konuştu; 8 Haziran 2016 tarihinden itibaren borç aldığı paraya faiz uygulamasını yok denecek seviyeye getirdi: Yüzde 0,025. Borç verdiğine ise faiz, yüzde 0,00. Parası olanlar, paralarını bankalara mevduat olarak yatırdıklarında faiz kazançları eksi (- ) 0,02 olacak. Yani yatırdıkları paradan daha az geri alacaklar. ABD, sıfıra yakın olan faizleri arttıracağım dediği halde, Dünya ekonomisine kötü etki yapabilir kaygısıyla arttıramıyor.
Sistemler kapitalist; yönetimler akıllı.
Kapitalist denip yıkılması bizdeki dangalaklarca beklenen Avrupa, Kur’an’ın emrini uyguluyor.
Türkiye’deki müftüler ve profesörler, yönetimdekilere israftan kaçınmayı, işverenlere çalışanların hakkını vermeyi, vatandaşlara olmayan parayı kredi kartıyla harcamamayı öğretseler, Türkiye Merkez Bankası faiz uygulamasını yüzde 0,00 yapar. Selamete ermek, mutlu olmak bize kalır.