Katılımcılar::
Gündüz AKTAN (E. Büyükelçi)
Prof. Dr. Hikmet ÖZDEMİR (TTK Ermeni Araş.Bşk)
Bilal ŞİMŞİR (E. Büyükelçi)
Doç. Dr. Yusuf SARINAY (Başbakanlık Devlet Arş.Gen.Müd.)
SUNUCU- Sayın Rektörüm, değerli misafirler; Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezinin düzenlemiş olduğu, “Tarihte Türklere Yapılan Katliamlar” konulu panele hoş geldiniz.
Açılış konuşmasını yapmak üzere, Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Prof. Dr. Enver Hasanoğlu’nu kürsüye davet ediyorum.
Prof. Dr. ENVER HASANOĞLU (Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü)- Sayın Rektörüm, değerli konuklar, değerli öğretim üyeleri, sevgili öğrenciler, basınımızın güzide temsilcileri; Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi, birkaç yıldan beri periyodik olarak paneller düzenlemektedir ve bu panellerin konusunu çoğunlukla yurdumuzu ilgilendiren ve çevremizde cereyan eden hadiseler oluşturmaktadır. Böylelikle üniversitelerin önemli görevlerinden biri olan, kamuyu aydınlatma ve ilgilileri uyarma görevini, Başkent Üniversitesi olarak, sizlerin de katılacağını umarak bihakkın yerine getirdiğine inanmaktayım.
Bugünkü panelimizin konusunu çok önemsiyorum. Zira, kanımca bu panelde Batı’nın siyasal ve insanlık tarihinin belli kesitlerine ışık tutulacak ve önemli bazı gerçekler aydınlanacaktır. Türkiye’ye karşı yıllardır planlı bir şekilde sürdürülen haksız soykırım iddialarını ileri süren Batılılar, kendi tarihiyle yüzleştirileceklerdir. Değerli panelistlerimiz Türklere karşı yapılan katliamları, unutulan tarih sayfalarından çıkarıp kamuoyuna ve sizleri sunacaklardır.
Değerli konuklar; gerçeklere dayanmayan Ermeni soykırımı iddiaları, siyasi hesaplarla senaryolaştırılmış ve terör eylemleriyle desteklenmiş ve birçok değerli diplomatımız şehit edilmiştir. Ama bugün parlamentolarından Türkiye aleyhine kararlar üretenler; Ermeni terörünü el altından desteklemişler, hatta çeşitli yollarla teşvik etmişlerdir.
Batı dünyası, dünya siyasi tarihine sömürgeci olarak damgasını vurmuştur. Sanayileşmeyle başlayan yeni ekonomik sistemin gelişmesi, yaşaması ve daha da güçlenmesi için, daha çok mazlum ulusun sömürge haline getirilmesi gerekmekteydi. Daha çok sömürge demek, daha çok savaş, daha çok acı, daha çok insan ölümü demektir. Bugün Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayan, Ermeni anıtları diken Fransa, Çukurova’da kendi himayesinde bir Ermeni cumhuriyeti kurmak için silahlandırdığı Fransız üniformalı Ermeni çeteleriyle, o bölgelerde vahşet yarattığı bir gerçektir. İngiltere, Fransa ve diğer sömürgeci ülkeler, Asya’da, Afrika’da, Hindistan’da, Çin’de, Latin Amerika’da kısacası dünyanın her yerinde, sömürdükleri ve işgal ettikleri ülke insanlarını sindirmek için baskı yöntemlerinin en ağırını uygulamışlardır.
Sevgili konuklar; Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde, bağımsızlık adı altında “93 Harbi” diye adlandırdığımız tarihlerde, Avrupa devletlerinin yaptıkları zulüm ve katliamlar neticesinde, neredeyse Avrupa’daki bütün Türkler Anadolu’ya akın ettiği herkesin malumudur; âdeta Avrupa Türkleri Anadolu’ya sürülmüşlerdir. Yunanlıların Anadolu’da, Girit’te, Kıbrıs’ta, Batı Trakya’da yaptıkları katliamları seyreden, onlara daha çok silah ve daha çok para veren Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere gibi ülkelerin politikacıları ve genel olarak Avrupa Parlamentosu’ndaki politikacılar, tarihte ulusların gerçekleştirdikleri katliamları ve rezillikleri unutturarak, parmak hesabıyla tarih yazmaya çalışmaktadırlar.. Polıtik katılımcıların bu tür hareketlerden ve girişimlerden vazgeçmelerini ve bunları tarihçilere bırakmalarını öneririm ve eminim ki, tarihin ağır yargısı, mutlaka bunun hesabını Batılılar’dan soracaktır.
Bu duygularla panelimizin başarılı geçmesini diler, panelistlere bu kadar yoğun işleri arasında davetimizi kabul ettikleri için teşekkür eder ve her zaman yanımızda olduğu için Sayın Rektörümüz Mehmet Haberal’a teşekkür eder, hepinize saygı ve sevgiler sunarım.
SUNUCU- Konuşmasını yapmak üzere, Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı kürsüye davet ediyorum.
Prof. Dr. MEHMET HABERAL (Başkent Üniversitesi Rektörü)- Değerli konuklar; Üniversitemizin Stratejik Araştırmalar Merkezi’ne gerçekten çok teşekkür ediyorum. İyi ki, bu konuları gündeme getiriyorlar, aksi halde tarih bir yerde kendi kendisiyle yüzleşemeyecekti.
Ben kendime bir soru sordum, dedim ki, bugün özellikle Avrupa’da ve bir bakıma maalesef, Amerika’da da bizim ülkemizi, yani Osmanlı İmparatorluğu’nu yıktılar. Onun üzerine gencecik bir Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve âdeta bizleri sorguluyorlar. Bunun anlamı nedir? Bu sorgulamayı kendilerinde yapma yetkisini görenler, acaba tarihi mi sorguluyorlar, yoksa iddia ettikleri gibi gerçekten demokrasi, insanlık, medeniyet; onu mu yapmaya çalışıyorlar? Eğer, tarihi sorguluyorlarsa, o zaman işe bir başka yerden, bir başka açıdan bakmamız gerekiyor. Çünkü tarihe baktığımız zaman, eğer bir soykırım söz konusu ise, eğer toplumların yok edilmesi söz konusu ise; o zaman işe ta dünyanın öteki yüzü Japonya’dan başlamak lazım. Acaba, Japonya’da ne kadar insan öldürüldü? Ondan sonra Çin’e geleceğiz, acaba Çin’de ne kadar insan öldürüldü, ne kadar insan katledildi? Yavaş yavaş Hindistan’a geleceğiz. Hindistan ne idi, ne oldu? Pakistan ne idi, ne oldu? Ortadoğu’ya geleceğiz; Ortadoğu’da neler oldu? Orta Asya’da neler oldu ve bunları kimler yaptı? Dahası elbette ki, Afrika’ya ve özellikle de Kuzey Afrika’ya geleceğiz, onu sorgulayacağız. Buradaki milyonların hesabını kim verecek? Bitmedi; Afrika’nın güneyine gideceğiz, o da bitmedi, Amerika’nın güneyine gideceğiz; orada kimler, ne yaptı? Dahası çok yakın, Avrupa’nın ortasına gideceğiz; 260 bin insanı kim katletti? Dahası şöyle bir Akdeniz’e gelelim, Balkanlar’da ve Kıbrıs’ta, banyoda Türk vatandaşlarını, acaba kimler katletti, bunları katleden kimlerdi?
Şimdi önce bunun bir hesabını yapalım: Eğer tarihin değerlendirmesini yapacaksanız, eğer başka bir deyişle 19.ve 20. asrı değerlendireceksek, bunun hesabını yapmamız gereklidir. Eğer bunun hesabını yapmıyor da, başka emeller peşinde koşuyorsak; o zaman o değerlendirmeyi de başka açıdan yapmamız gereklidir. Hani bizim bir tabirimiz var ya halk arasında; amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? Tabii, burada ikisi de geçerli, hem üzüm yemek, hem de bağcıyı dövmek.
Nasıl iş o? Osmanlı İmparatorluğu’nu lütfen hatırlayın, maalesef biz toplum olarak biraz tarihi az okuyoruz, aslında okumayı da biraz sevmiyoruz diyebilirim. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl yıkıldığı, kimlerin yıktığı, kimlerin kimleri kandırdığı, ne için kandırdığı, o kandırılan insanlar ne idi, kimlerin ekmeğiyle, kimlerin sağladığı imkânlarla yaşamlarını sürdürüyorlardı ve 19 uncu asırda, başka bir deyişle, Birinci Dünya Savaşı’nda neler oldu, bunları kim yaptı? Osmanlı İmparatorluğu ne şekilde parçalandı ve bunu kimler yaptı? Eğer bu soruların cevabını verirsek, o zaman maalesef iki gün önce Avrupa Parlamentosu denilen parlamentoda, benim parlamenterlerimin karşısına çıkıp, “Siz Sevr’i kabul edin” deme cesaretini elbette ki bulamazlardı. Ama yine, halk arasında bir tabir var ya, “Söyleyene değil, söyletene bak!” Eğer, bu kişiler böyle bir cesareti kendilerinde bulabiliyorlarsa, elbette ki onun kabahatini kendimizde aramak sorundayız.
Böyle bir şey olabilir mi değerli konuklar, siz bir imparatorluğu yıkacaksınız, onun topraklarını istediğiniz şekilde bölüşeceksiniz; ama oradan bir avuç insan çıkacak, işte Atatürk, arkadaşları, aziz şehitlerimiz hayatları pahasına yeni bir devlet kuracaklar; Türkiye Cumhuriyetini kuracaklar, hani boşuna demedik, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” ve böyle bir vatanı bize bırakacaklar ve bugün bunları yapanlar, bizim karşımıza çıkacak diyecekler ki, “Siz soykırımı yaptınız,”
Efendiler, esas soykırımı, esas katliamı sizler yaptınız.
Bunu biz bugüne kadar niye söylemedik? Doğrusu, bir bakıma bu da bizim ayıbımızdır; bu da bizim tarihi gerçeklerimize sahip çıkmayışımızdır. Ama hani laf var ya; “Geç olsun temiz olsun.” Hiç olmazsa bugünler, bu olaylar karşısında artık bu katliamları yapanlara, birçok toplumun insanını aldatanlara kendi çıkarları için, hani diyorlar ya; “Medeniyet çatışması” medeniyet çatışması falan değil, çıkar çatışması. Bu çıkar çatışmasının elbette ki, birtakım toplumların hayatı pahasına olacağını bütün dünya biliyor, bütün dünya da görüyor; ama ben yine buradan söyledim. Maalesef bugün Darwin haklı; kim güçlüyse o, gücünü üstelik demokrasi adına, demokrasiyi katlederek kullanıyor. İnsanlık adına, insanlığı katlederek kullanıyor, ama bunu da birtakım toplumlara âdeta kabul ettirmeye çalışıyor.
Bu toplumlar belki bunları kabul edebilir, ama biz asla. Değerli konuklar; bu ülke bizimdir ve bu ülkenin, yine buradan söyledim söylemeye devam ediyorum; her çakıl taşı bizim için kutsaldır. Onun için ne gerekirse bunu yapacağız. Burada hiç kimsenin şüphesi olmasın. Dünyanın hiçbir toplumu, hiçbir ülkesi de sakın ola ki kendisini bizden daha üstün görmesin. Çünkü dünyada, en az başkaları kadar biz de güçlüyüz. Ha tabii, ben yine bu kürsüden söyledim: Burası anavatan, ama unutmayalım Kuzey Kıbrıs’da yavru vatandır. Nasıl ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-i Milli hudutları içerisinde her santimetre karesi kutsaldır; bana göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hudutları içerisinde de, o ülkenin her çakıl taşı benim için kutsaldır.
İnanıyorum ki, bugün bu panelde çok değerli panelist arkadaşlarım; bir bakıma Sayın Hasanoğlu’nun da söylediği gibi; âdeta tarihin gerçeklerini burada gündeme getirecekler ve o sözde Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmaya kalkışan efendilere de gerekli ders buradan verilecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Bu söylediklerimin hepsi bu dosyada mevcuttur. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum: Kim, kaç milyon, ne kadar insanı katletti?
SUNUCU- “Tarihte Türklere Yapılan Katliamlar” konulu paneli yönetmek üzere Başkent Üniversitesi Atatürk İlkeleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ünsal Yavuz’u davet ediyorum.
Şimdi panelistlerimizi davet etmek istiyorum: Emekli Büyükelçi Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı, Emekli Büyükelçi Sayın Gündüz Aktan; Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Başkanı Prof. Dr. Hikmet Özdemir; Emekli Büyükelçi Dr. Bilal Şimşir ve Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay.
OTURUM BAŞKANI (Prof. Dr. ÜNSAL YAVUZ)- Sayın Rektörüm, sayın rektör yardımcılarım, -Mütevelli Heyet Başkanımı göremedim- Sayın Mütevelli Heyet Başkanım, sayın bakanlar, milletvekilleri, değerli meslektaşlarım, dekanlar, merkez okul müdürleri, değerli basın mensupları, öğrenciler -herhalde unuttuğum kimse yok- ve Silahlı Kuvvetlerimizin de değerli mensuplarını burada görüyorum, onlara da hoş geldiniz diyorum.
Bugünkü konu oldukça önemli bir konu, Sayın Rektörüm ve Araştırma Merkezi Müdürümüz Sayın Enver Hasanoğlu hocam da çarpıcı bir şekilde olayı vurguladılar. Onun için ben o konulara bir daha girmeyi arzulamıyorum, hemen de, konularında uzman olan değerli panelistlere söz vermeyi arzularım, ama açıklayıcı bir iki noktayı da eklemeyi uygun görüyorum.
Soykırım veya katliamı, hiçbir zaman insanın insanı öldürmesi şeklinde de almamak lazım. Çünkü çok değişik kırımlar var, katliamlar var, soykırımlar var. Örneğin elimde Sefa Yürekel’in “İnsanlık Suçları” diye değerli bir kitabı var. Kitabı herkese öneriyorum, çok açıklayıcı şeyler var. Hem tarihte çeşitli devletlerin, dünyanın, kürenin çeşitli yerlerinde yaptığı katliamlar ve dolayısıyla, hem bize tarihimizde Bulgaristan’da, Yunanistan’da, Ulusal Bağımsızlık Savaşımız sırasında Batı Anadolu’da, hatta daha yakına geldiğimiz zaman Kıbrıs’ta, hatta daha da yakına geldiğimiz zaman Güney Anadolu’da masum insanlarımıza ve güvenlik güçlerimize verilen zararlar söz konusu.
Dolayısıyla, bütün bunların söz konusu edileceği toplu tartışma da bugün, burada gerçekleşecek. Aslında Sayın Rektörüm’ün de vurguladığı gibi biz tarihimiz boyunca hep uzlaşmacı olduk. Hiçbir konuya duygusal girmedik; dişe diş, kana kan, göze göz demedik. Hep uzlaşmacı göründük, ama gerek çevremizden, gerekse dostumuz olacak ülkelerden bize karşı yönetilen suçlamalar, artık sabırları taşıran bir noktaya geldi. Dolayısıyla, artık biz de bunları gündeme getireceğiz. Artık dünya, Türklere “Barbar Türkler, insanları kestiler, biçtiler” deyip suçlamaları bir tarafa bıraksın. Artık bizlerin de bir taraflarda, küresel birtakım organlarda, haklarımızı kovuşturma ve savunma konumumuza geldiğimizi burada göstermek istiyoruz.
Bunu neden göstermek istiyoruz? Bir Ermeni soykırımıdır gürültüsü koparılıp, gidiyor; bütün dünya velveleye boğduruluyor. Ne dendi? “Bu işi tarihçiler çözsün.” Tarihçiler çözdüler. Tarihçiler, Ermenilere “Alın belgelerinizi, gelin kardeşim” dediler. Böyle bir buluşma Avusturya’da gerçekleşti ve aldığım duyumlara göre, Türk tarafının açtığı belgeler 50’ye ulaştığı zaman Ermeni tarafı; “Biz, masadan kalkıyoruz” dediler ve kalktılar. Şunu gördüler; O dünyayı ayağa kaldıran iddialarının hiçbiri gerçek değil, hiçbir tutarlı tarafı yok. Dolayısıyla, biz artık bu Ermeni soykırımı teranelerini, vaveylalarını kenara kaldırıp atıyoruz. Biz de ülkemizi savunma yolunda artık defansif oynamayı bırakıp, ofansif oynamaya başlıyoruz. Galiba bunun tam zamanıdır.