Eski Türkler karakteristik olarak savaşçılık kimliği kazanmışlardır. Bu kimliği kendilerine atfeden çağdaşı kavimler olmuştur. Yaşayış tarzları, coğrafi etkenler, kültür ve birikimleri bu kimliği kazanmalarında belirleyicilik sağlamıştır. Savaşçı eski Türk kavimleri kendilerine özgü bir savaş kültürü meydana getirmişlerdir. Kurdukları ordular ve kullandıkları silahlar diğer kavimlere örnek oluşturmuştur. Dönemlerinde kendileri ile boy ölçüşebilecek nitelikte ve teknolojide ordu anlayışının olmayışı Eski Türklerin uzun dönem askeri zaferlerle anılmasını sağlamıştır. Nitekim bu şöhrette geliştirdikleri harp stratejileri de önemli bir rol oynamıştır.
2. Eski Türklerde Savaşçılık Kimliğinin Kazanılması
Eski Türkler, kalabalık sürülerini yazın ve kışın ayrı otlaklarda bulundurmak, otlakları ve suyu silahla korumak, sahip olunan hayvanların bakımı ve tedavisi için gerekli tedbirleri geliştirmek, gerektiğinde mevcut otlaklardan müşterek faydalanmak için diğer boylarla anlaşma yapmak ve oluşabilecek anlaşmazlıkların halli için hakem heyeti seçmek ve neticesinde bölgede meydana gelebilecek geniş bir tehdit için bir araya gelerek güçlü bir ittifak kurmak zorundadırlar. Bunun için yerleşik toplumların göstereceğinden çok daha fazla bir çaba gerektiği açıktır. (Turgut,2008:173)
Bozkır ikliminde yaşayan bir ulus olan Türkler; sert iklim koşulları, coğrafi faktörler, Orta Asya’daki diğer boy ve uluslar arasındaki mücadeleler zorlu bir hayat yöntemini gerektirmiştir. Bu zor şartlar, Türklerin savaşçı olarak yetişmesinde neden olmuş ve tarihte de ordu-ulus olarak tanımlanmaları sonucunu doğurmuştur. (Şencan,2007:79)
Türklerde halk ordu, ordu ise halk idi. Özellikle uzun süren akınlarda, çoğu zaman aileler de askerlerle beraber gitmişlerdir. Akınlardan sonra yapılan iskan ve yerleştirmelerde ise tabii olarak askeri düzenin izleri görülmüştür. Örneğin Çin tarihine göre, Batı Türklüğü’nün temelini teşkil eden “On-ok” yani On-boy Türkleri böyle askeri bir düzenin sonucunda meydana gelmişlerdir. (Ögel,2001:301) Böylece Türklerde her birey savaşçı kimliği kazanmış ve askerlik Türk milletinde meslek değil, bünyesinde bulundurması gereken bir özellik olmuştur.
Askeri teşkilat olarak personel temininde herhangi bir zorluk yaşanmamıştır. İç Asya insanı için askeri hizmet vermek doğal bir uğraştır. Yönetici sınıf ve halk olarak ayrılan toplum düzeni içinde, bütün toplum gerektiği zaman asker kişi olarak görev yapabilecek bir hayat tarzında yaşamaktaydılar. Böyle bir coğrafya ve ekonomik yaşam düzeyi içinde gelişen asker-toplum yapısı içinde, bireylerin askeri gereklere göre teşkilatlanması icap etmektedir. Savaşçılığa yapılan vurgu burada kendini kültür olarak göstermektedir. (Turgut,2008:175).
3.Eski Türklerde Savaş Kültürü ve Ahlakı
Türklerde savaşa katılmak, cesur olmak ve savaşta düşman askeri öldürmek kutsanmıştır. Bir savaşçının en büyük yardımcısı ve bir anlamda da kendisine hız sağlayarak silah olma özelliğini kazanan atlarda, ölen sahipleriyle beraber öldürülmüş ve atların sahiplerini uhrevi dünyada cennete taşıyacaklarına inanılmıştır. (Turgut,2008:172)
Türklerin vazgeçilmezi olan atlar, Türkler tarafından M.Ö. 4000-3500 yılları arasında ehlileştirilmiştir. (Aksoy,1998:41). Bu dönemden itibaren at, Türklerin birçok alanda yardımcısı olmuştur. At üzerinde doğan, atı ile gömülen, Tanrısına at kurban eden Türkler, atı savaş sahasında da kullanarak düşmanlarına karşı hız ve manevra kabiliyeti kazanmıştır.
Eski Türklerde kişinin atlarıyla birlikte gömülme anlayışı Kurgan Kültürü’ne dayanır. Genetik bilimi üzerine çalışan Yrd.Doç.Dr. Osman Çataloluk, Kurgan Kültürü’nün Eski Türklere ait olduğunu belirterek bu kültürü şöyle açıklar:
Kurgan Türkçe’de “koruyan, korunan” manasına gelir. Kurgan Kültürü’ne ait mezar odaları üç bölümden meydana gelmektedir. Birinci katta, en dışta yontulmuş kaya bloklar ile iç kısımda kızıl aşı boyalı kalın kalaslar yer alır. Burada kişinin arabası bulunur. İkinci katta, kişinin kendisi ve yanında değerli eşyalar, yiyecek ve kımız bulunur. Yüzeye en yakın katta, kişinin sevdiği atları, ineği, koyunu ya da köpeği boğazlanarak bırakılır. Mezar kapatıldıktan sonra ortada büyük bir ateş yakılarak ziyafet verilir, koyunun ya da atın ön sol bacağı toprağın içine konularak kurgan yapma işlemi bitirilmiştir. Kurgan Kültürü proto-Türk milletinin kültürüdür. Yapım tekniği M.Ö.5. binden başlayarak 4. ve 3.binde en gelişmiş seviyesine ulaşır ve gelenekleşir. (Çataloluk,2012:54-57).
At binmede kolaylık sağlayan hem biniciyi hem atı yormayan geliştirdikleri eyer takımları, yüzyıllar boyunca sürekli değişerek hep gelişmiş ve durmadan yeni koşullara ayak uydurmuştur. (Roux,1997:72)
Türkler askerliği ve savaşmayı kutsal saymışlardır. Türklerde ordudan kaçanların ve vatana ihanet edenlerin cezası ölümdü. Ancak savaşın meşru olmadığı barış hallerinde de kılıç çeken ölüm ile cezalandırılmıştır.(Kafesoğlu,2011:281)
Türkler, askerlerinin kabirleri üzerine bunların öldürdükleri düşmanların heykelleri dikilmiştir. Bunun nedeni; öldürülmüş adamın kıyamet gününde kendisini öldüren veya adına öldürmüş olduğu kimseye hizmet edeceğine dair olan inanç olduğu bilinmektedir. (Turgut,2008:172-173) Eski Türklerde din olgusu günlük yaşamla karşı karşıya değil, paralel hareket ederek dönemin koşullarına ayak uydurmuştur.
Eski Türklerde, düşmandan esir yakalayan ödüllendirilmiş, savaşta ölen Türklerin cesetlerinin düşman eline bırakılmamaya çalışılması ve bu cesetleri alıp getirenlere ölünün mallarının verilmesi savaşçılığı öven mahiyette davranışlardır. Cesareti ve mücadele ruhunu geliştirecek “ad verme” eylemi ile çocuk toplum nezdinde başarı sayılabilecek bir başarı sağlayıp, bunun sonucunda ad alarak kimlik kazanmıştır. (Turgut,2008:175)
Bozkır Türk halkına, sürekli başarılar sağlayan başlıca hususlardan biri de aynı zamanda savaş hazırlığı vasfında olan daimi spor hareketleri idi. Ata binmek, ok atmak herkesin tabii meşgalelerindendir. At yarışları, cirit, gülle atma, güreş, doğancılık mücadele azmini keskinleştirirdi. Kadınlarında katıldığı çeşitli top oyunları Hunlardan beri Türkler arasında oynanmakta olup Göktürk çağında Çin’e yayılmıştır. (Kafesoğlu,2011:276)
4.Eski Türklerde Ordu
Türk ordusunun diğer kavimlerden farklı olarak üç yönü tespit edilmiştir: Türk ordusu ücretli değildir, Türk ordusu daimidir, Türk ordusu temelde süvarilerden kuruludur. (Gömeç,1997:103)
Eski Türk ordusunda en büyük askeri birlik 10 bin kişilik kuvvet idi. Bu birliğe Tabgaçlar, Göktürkler ve Uygurlarda “tümen” adı verilmiştir. Tümenler 1000, 100, 10’a ayrılmış, başlarına ayrı ayrı kumandanlar tayin edilmiştir. (Kafesoğlu,2011:271)
Komutanların her birinin atkuyruğundan yapılmış birer tuğu vardır. Tuğ sayısı şekli ve rütbeye göre değişir Kağanın tuğunun başında altından bir kurt başı vardır. (Güney,2002:55) Onlu sistem ilk olarak M.Ö. Asya Hun İmparatoru Mo-tun devrinde (M.Ö.209-174) tespit edilmektedir. (Kafesoğlu,2011:271)
Köktürkçe yazıtlarda ordu kelimesi “sü” terimiyle karşılanmıştır. Ordunun başında bugünkü genelkurmay başkanı yerinde olan Sü-başılar bulunmuştur. Genellikle sübaşılık görevlerini kagan çocukları, kardeşleri veya yeğenleri yapmıştır. (Gömeç,1997:103)
Kitabelerde asker manasına gelen sü’den başka “çerig” kelimesi de kullanılmıştır. Askeri terimler bakımından dünyanın en büyük kültürüne sahip Türk milleti ve ordusunda, bütün rütbeler birer birer ayrılmıştır. (Gömeç,1997:104)
Onlu sistemde kullanılan komuta zinciri sadece savaş zamanı değil, barış zamanı da devlet işleyişinde kullanılmıştır. Bu durum aslında budunlar ve boyların sıkı işbirliğinin göstergesidir. Bu ilişki, Türk devletinin sağlamlığını ve devamlılığını sağlayan başlıca etken olmuştur. Devlet güçlerinin tümünün kabile, soy vb. ayrılıklara bakılmaksızın 10’lu sisteme göre bölünerek, merkezden görevlendirilen komutanlar aracılığı ile en üstte tek yönetime bağlanması, ulusal birliğin meydana getirilmesinde önemli rol oynamıştır. (Şencan,2007:80)
Eski Türklerde ordunun en önemli gereklerinden biri at arabasıdır. Çin kaynaklarına göre atlı araba M.Ö.2000 yıllarında Türkler tarafından kullanılmıştır. (Şahin,2005:166) Atlı arabanın kullanımı diğer uygarlıkları da etkilemiştir. M.Ö.1450’lerde at arabası kültürü Çin’e Türkler sayesinde ulaşmıştır. (Yusupcan,2009:2353)
Bir Çin kaynağında, Mo-tun’un mektubunda Çinlilere dostluk sembolü olarak bir adet deve, iki adet binek atı ile birlikte sekiz adet araba atı gönderdiğini belirtmektedir. Bu dönemde kullanılan araba atlarıyla binek atlarının farklılığını ortaya koymaktadır. Bu da arabanın Türkler tarafından kullanıldığını göstermektedir. Ayrıca “araba” kelimesi Türkçe’den diğer dillere geçmiştir. Örneğin Ruslar arabaya “arba” demişlerdir. (Şahin,2005:168-169)
Türkler kalabalık ordu yapısına sahip olduğu için yiyecek temini önemli bir husus olmuştur. Türkler zaman ve çevrenin en zor şartları içinde dahi yiyecek ve malzeme ikmallerini yapabilmişlerdir. Diğer ordular askeri beslemek üzere binlerce hayvan getirmek zorunda kalırken, Türkler yiyecek ihtiyaçlarını et konservesi ile karşılamışlardır. Konserve et, Çin’de ve Avrupa’da ortaya çıkmadan en aşağı 500-1000 yıl önce Türklerce bilinmektedir. (Şencan,2007:80)
Türk orduları temelde süvari birliklerinden kurulu idi. Yani atlı kuvvetler yanında yer alan ve daha ziyade yardımcı olarak iş gördürülen yayalar sayıca pek azdır. Diğer milletlerde ise orduları piyade birlikleri meydana getirmiştir. Bundan dolayı Türk ordularının yetiştirilme tarzı, hazırlık eğitimleri ve muharebe taktikleri yabancılardan tamamen farklı olmuştur. (Kafesoğlu,2011:271)
Jean Paul Roux, Türk orduları için bu konuda şu görüşlerini kaydetmiştir:
Orduları kesinlikle savunma amacına yönelikti ama tabi ki kendilerinin de bildikleri ve çok zaman uyguladıkları baskınlara, beklenmedik saldırılara karşı da her zaman hazırlıklı olmuşlardır. Ordu, surlar arkasında korunmasa da çok sayıdaki gözetleme kulelerinden yararlanmışlardır. (Roux,1997:73)
Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar döneminde avcılık yoluyla askeri eğitim verme yöntemi uygulanmıştır. Avlanma usulü ordu komutanları ve askerler için savaş taktiğini ve sanatını öğrenmede en etkili yol idi. Avlanma anlayışına göre; yabani hayvan bir çember içine alınıp kuşatılırdı. Sonra bu çember içine doğru ilerlenmeye başlanırdı. Merkez kuvvet ile iki tarafındaki ek kuvvetler, aralarında belli bir mesafe bırakıp birbirleri ile iletişim içinde olarak koordineli hareket ederlerdi. Savaşta da durum aynıdır. Bu yöntemle Eski Türklerin kötü yaşam koşulları ve kötü hava şartlarında ayakta kalabilme gücü arttırılmakla birlikte, sürekli yer değiştirmeden dolayı karşılaşabilecekleri açlık, susuzluk, hastalıklar gibi olumsuzluklar karşısında direnme güçleri arttırılmıştır. Ayrıca savaş dışında tertip ve düzenlerinin korunması sağlanıp, her zaman dinç ve güçlü olmalarında etkili rol oynamıştır. (Çakan,2006:173-174)
Birliklerine göre değişen şekillerde flamalar da taşımışlardır. Savaş meydanlarında süvariler, atların renklerine göre, belli kanatlarda mevki almışlardır. (Kafesoğlu,2011:274)
Askeri müzik olgusu da Eski Türklerde köklü bir şekilde gelişmiştir. Büyük Hun Devleti zamanında bilinen ilk askeri müzik topluluğu olan “Tuğ Takımı” oluşturulmuştur. Hunlar döneminde Tuğ takımları; Yırağ (saray,zurna), borguy (boru), tümrük (davul), küvrük (kös), çeng (zil) kurulmuş ve hakanın sancağını temsil etmiştir. (Kaya,2012:95)
Tuğ takımlarının başlıca eylemi olan “Tuğ vurma”, bir savaş alameti olarak nitelendirilir, savaşa giderken ve savaştan gelinirken çalınırdı. Kulakları sağır edercesine çalınan davul sesleri, savaş alanlarında bir güç ve gövde gösterisi sergileyerek düşmanın ürkmesine sebep olmuştur. Tuğ takımları, Göktürk ve Uygurlarda da varlığını sürdürmüştür. (Kaya,2012:96)
4.1.Eski Türklerde Silah
Her çağın taktiğine göre, çağın en etkili silahlarını kullanan Türk ordularında başlıca silah ok ve yaydır. Ok ve yay, bir av teçhizatı olarak en eski çağlarda hemen hemen tüm topluluklarda görülür. Fakat Türkler, ok ve yayı etkili bir savaş silahı haline getirmişler ve kendi muharebe taktikleri için en iyi şekilde kullanmışlardır. (Şencan,2007:81)
Türklerin kullandıkları silahlar çok çeşitlidir. Örneğin, gerilmesi çok zor ama vuruculuğu çok kuvvetli olan, tersine gerilerek kullanılan çift kavisli, “reflexse” yaylar bunlardandır. İlk kez Hunların yaptığı “ıslıklı oklar” etkili birer savaş aletidir. Türkler at üzerinde seyir halindeyken dört yöne ok atabilmekteydiler. Düz ve çengelli ok uçları (temren) kullanmışlar, çok iyi kement atmışlardır. (Güney,2002:55-56) Hücum silahları (=saldın) olarak; mızrak, kılıç ve türleri, balta kullanmışlardır. (Baykara,2001:172) Yakın muharebelerde; kargı, süngü ve kalkan da kullanılmıştır. (Kafesoğlu,2011:274)
Eski Türkler savaşta, göğüs göğse çarpışmalarda karşısındaki düşmana darbeleri hançerle vurmuştur. Bu hançerler, düz eşkenar dörtgen veya yassı iki tarafı da keskin demirlidirler. Savaşta korunma amaçlı kullanılan pullu zırhlı gömlekler vücuda deri kemerlerle sarılmıştır.(Hudyakov,2002:851) Çin kaynaklarında bahsi geçen vurucu güce sahip zırhlı süvarilerin bulunması düşman ordularına karşı sağlanan ayrı bir üstünlüktür. (Gömeç,1997:104)
Eski Türk askerleri oklarını özel kılıflarında muhafaza etmişlerdir. Sadaklar iki çeşittir. Kapalı olanlarda, oklar kılıfın içine doğru yerleştirilmiştir. Bir de açık cepli kılıflar mevcuttur. Bu ok kılıflarında okların uç kısmı yukarıya doğru yerleştirilmiştir. Ok kılıfı okçunun kemerine takılmıştır. Sağ tarafta bazen de kemere takılarak sırtta taşınmıştır. (Hudyakov,2002:854)
Eski Türklerin ağır silahlı askerleri kendilerini korumak için başlıklar ve kalkanlar kullanmışlardır. Yakın savaşta, askerler düşmana çevgan (cirit/mızrak) ve süvari kılıçlarla hücum ederken darbe vurabilmiştir. Uzak mesafeli savaş taktiğinde savaşçıları düşmana ok yağdırırdı. Bundan dolayı darbe almamak için korunma amaçlı atların üzerinde özel koruyucu takılar vardır. Eski Türk atlı ordusu yakın savaş taktiğinde çok başarılıdır. Hafif silahlı Türk atlıları ok, yay ve hançerle silahlandırılmıştır. (Hudyakov,2002:856)
Türklerin savaş sırasında en çok çekindikleri husus yağmur yağması olmuştur. Çünkü yağmurla en çok kullanılan savaş aleti yayların ıslanarak işe yaramaz hale gelmesi, Türklerin o savaş için sonu olacaktır. Bu sebeple Türkler, gece seferlerini ve açık havayı tercih etmişlerdir. (Güney,2002:56)
5.Eski Türklerde Savaş Stratejileri
Eski Türkler kendilerine uygun harp taktikleri geliştirmişlerdir. Çeşitli savunma önlemlerini de alarak yurtlarını korumayı amaç edinmişlerdir.
Türk ülkesini güvende tutmak ve ani baskınları önlemek için etrafa gözcüler bırakılıp, uygun yerlere haber almayı sağlayan, içinde nöbetçilerin bulunduğu ateş kuleleri inşa edilmiştir. Ayrıca sınırda belirli genişlikte, insandan ve askerden arındırılmış arazi bırakılmıştır. Tampon bölge oluşturma fikri, Türklerin savunma düzenlerinden birisidir. (Şencan,2007:82-83)
Eğer uzun süre savaşmak gerekirse, savaş taktikleriyle ilgili ordu komutanının verdiği emirleri alt kademe komutanları savaşın seyrine göre kendi insiyatifleri ile uygulama hakkına sahiplerdi. Taktik gereği “sık sık dağılıp tekrar vurma” şeklindeki manevralar, yabancıların Türk askerleri hakkında “telaşlı ve dağınık” şeklinde yorumlar yapmalarına neden olmuştur. Aslında bu savaş taktiği Türk ordularının en büyük avantajıdır. Bu taktiğe “Kurt Oyunu” ya da “Turan Taktiği” denmiştir. (Güney,2002:56)
Turan taktiğinde Türkler; kendi taktiklerini uygulamak için ordularını daima taarruz esasına göre düzenleyip eğitirlerdi. Savaşlarında en belirgin özellik, düşman cephesinde şaşkınlık yaratan baskın şeklindeki taarruzlardır. Kaçıyor gibi geri çekilerek, düşmanı çember içine alarak pusu kurulan mahalle kadar çekilirdi. Türkler kazandıkları büyük savaşların çoğunda; üstün bir fiziki gücü ve fevkalade kuvvetli bir iç organizasyon ve disiplini gerektiren bu taktiği uygulamışlardır. (Kafesoğlu,2011:275)
Gerçekten de bu stratejide temel amaç, insan vücuduna girmiş mikropların ilaçlar yardımıyla kuşatılarak yok edilmesi gibi, düşmanın hiç tahmin edemeyeceği bir anda etrafını çevirmek ve onu yok etmekti. Türk ordusunun düşmanın karşısına önce sadece bir dizi asker olarak çıkması onları yanıltan en önemli meseledir. Çünkü ilk anda alelade bir sıra olarak görünen ordu aslında, merkez ve iki kanat olmak üzere üç temel bölümden oluşmuştur. (Erdemir,2002:1666) Burada Eski Türklerin avcılık eğitimi esnasında uyguladıkları stratejinin düşman karşısında hayata geçirildiği görülmektedir.
Her bir parça birbirinden ayrı olmakla birlikte birbirleri ile sürekli bağlantı halinde olmuşlardır. Savaş sırasında her bir parçanın farklı bir görevi vardır. Merkez, ordu kuvvetlerinin kalbi durumundadır ve gerekmedikçe durumunu değiştirmemiştir. Merkezin iki yanında bulunan kanatlar daha hareketlidir. Bunlar savaş esnasında verilen komutla manevra yaparak düşmanı adeta bir çember oluşturarak kuşatmışlardır. Düşman ordusu Türklere doğru harekete geçtiğinde Türkler, düşmanın ordunun merkezine harekete geçeceklerini bildiklerinden, tam bu sırada iki kanadın harekete geçmesi emri verilir, böylece plan amacına ulaşırdı. Düşman askerleri bütün orduyu Türkler üzerine göndermiş bulundukları için savaş alanından çıkamamışlardır. Ancak Türkler geride her ihtimale karşı kuvvet bırakmışlardır. (Erdemir,2002:1666)
Harp stratejilerinin diğer önemli iki unsuru keşif seferleri ve yıpratma savaşlarıdır. Ele geçirilmesi planlanan ülkelere ne kadar uzak olursa olsun keşif seferleri düzenlemesi şarttır. Bazen keşif seferlerinin yıllarca sürdüğü olmuştur. Ülkenin tamamen öğrenilmesi ve savaşmak için olumlu karara varılması halinde yıpratma savaşlarına başlanmıştır. (Güney,2002:56)
İskit tarzı savaş stratejisi ise; düşmanın yiyecek ve içecek ihtiyacını sağladığı kaynakları kurutmak ve insan ve hayvanları için kıtlık baş gösterdiğinde düşman üzerine harekete geçmektir. Türkler düşmanlarının en sıkıntılı zamanlarını kollarlar ve bunu fark ettikleri anda hasımları üzerine gitmişlerdir.(Erdemir,2002:1666)
Türklerin yaşam şeklinin savaşmaya çok uygun olması, hareketli bir yaşam şekillerinin olması en büyük avantaj olmuştur. Toprak savunmakla ilgili bir kaygısı bulunmayan Türklerin, buna bağlı mevzi savunması, bölge savunması gibi hareketsiz ve pasif uygulamaları bulunmamaktadır. Hareketsiz olan düşmanını öncelikli olarak öncü güçleriyle yıpratması sayesinde, tüm gücünü mevzilerde tutan düşmanın savaşma azmini kırmışlardır. Manevra yapma özelliği ve taktiği bulunmayan düşman birlikleri, Türkler karşısında yenilmişlerdir. Bununla birlikte her ne kadar amaç barışın sağlanması da olsa, savaş hayatta kalma aracı olmuştur. (Şencan,2007:84)
Sonuç
Eski Türkler savaşçılık kimliğini çeşitli şartlar altında kazanmışlardır. Sahip oldukları bağımsızlık anlayışı da bu kimliğin kazanılmasında önemli bir etkendir. Türklerin ordu-millet olarak anılmasını sağlayan nedenlerin kökleri, Türklerin var oluş mücadelesinden bu yana uzanmaktadır.
Eski Türklerin askeri teknoloji üstünlüğüne sahip bulunmaları ve cihan hakimiyetini gerçekleştirip tüm dünyada barışı ve huzuru sağlama idealine sahip olmaları, Türklerin unutulmayacak başarılar kazanmalarına sebep olmuştur. Bu idealleri, savaş sanatı ve stratejilerinin ve teknolojilerinin geliştirilmesiyle somutlaşarak anlam kazanmıştır.