KIRGIZ EDEBİYATI VE MANAS DESTANI
Dünyanın en uzun ve halen yaşayan tek destanı.
Yirminci asrın başlarına kadar yazılı bir edebiyata sahip olmayan Kırgız Türklerinin çok zengin bir şifahî edebiyatları bulunduğunu biliyoruz. Daha çok manzum kahramanlık hikâyelerinden oluşan bu edebiyat “Akın” adı verilen saz şairleri tarafından nesilden nesile aktarılarak bugüne kadar gelmiştir. Aynı zamanda bestekâr olan “Akın”ların terennüm ettiği “Bekbekey”, “Saksakey” ve “Şınidan” adlarıyla anılan türküler de bu şifahî edebiyatın önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Halk edebiyatının atasözü, masal gibi diğer türleri açısından da hayli zengin olan Kırgız edebiyatında, özellikle kahramanlık hikâyelerinin önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz.
Körmen Yek, Ertabıldı, Ertöştük, Canil Mirza, bu hikâyelerin en tanınmış olanlarıdır. Fakat Kırgız Edebiyatı deyince, şüphesiz aklımıza ilk gelen dünya çapındaki Kırgız romancı Cengiz Aytmatov’dan sonra, eski çağların hatıralarını da bünyesinde taşıyan “Manas Destanı”dır. İlk Müslüman Türk destanı olduğu gibi, dünyanın en büyük destanı olma niteliğini de taşıyan Manas Destanı henüz bütünüyle yayınlanamamıştır. Bu destanı bütünüyle bilen “Akın”lara Kırgızlar arasında “Manasçı” denmektedir.
İlim dünyasına ilk defa KırgızKazak Türklerinden Velihanoğlu Çokan Töre’nin tanıttığı Manas Destanı, tanınmış Rus Türkoloğu Radloff tarafından kısmen derlenerek “Türk Halk Edebiyatı NumunelerP’nin beşinci cildi olmak üzere, 1885 yılında Almanca tercümesiyle birlikte yayınlanmıştır, 12.452 mısradan ibaret olan bu neşir, Manas Destanı’nın bir özeti niteliğini taşımaktadır.
Türkiye’de Manas Destanı hakkında en geniş çalışma Prof. Abdülkadir inan tarafından yapıldı. “Makaleler ve İncelemeler” (Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1968) adlı kitabında konuyla ilgili yedi makalesi bulunan Abdülkadir inan’ın ayrıca mensur bir tercümesi de bulunmaktadır: “Manas Destanı” (Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür Yayınları, İstanbul 1972).
1952 yılında Sovyetler Birliği’nde millî ve dinî hisleri güçlendirdiği gerekçesiyle bir süre yasaklanmışsa da, halkın büyük tepkisi üzerine bazı bölümleri çıkarılarak yayınlanmasına izin verilen Manas Destanı’nın bir hususiyeti de, dünyada halen yaşayan tek destan olmasıdır. Göçebe ve Müslüman Kırgız Türklerinin Çinlilerle, Budist Kalmuklar ve bazı Türk boylarıyla mücadelelerini anlatan Manas Destanı, şüphesjz bir dil, tarih, mitoloji ve kültür hazinesidir. Üç ana bölümden meydana gelen destanın birinci bölümünde Manas’ın, ikinci bölümünde oğlu Semetey’in ve üçüncü bölümünde de torunu Seytek’in mücadeleleri anlatılır. Destanı şöyle özetlemek mümkündür.
Orazlı Han’ın ölümünden sonra Kırgız halkı için bir felaket çağı başlamıştır. Kalmuk Hanı Alevke, Kırgızistan’ı istila ederek halkın ocağını söndürür. Orazlı oymağının Kırgızları, çocuklarını büyütebilmek için Alevke’ye hizmet etmek zorunda kalırlar. Esir yaşamaktansa ölmek daha iyidir diyerek bir ara Kalmuklara başkaldırırlarsa da başaramaz ve Altaylar’da münbit bir sahra olan Akdala’ya sürgün edilirler. Sürgündeki Orazlı oymağının başbuğu Yakup (Çakıp) Han, bir oğlu olmadığı için çok üzgündür. Bir gün gördüğü bir rüya üzerine karısı Çayırdı Hatun’un beline bir yay bağlayarak dokuz ay sonra doğurmasını sağlar. Doğan çocuğuna Manas adını verir. Fakat bu ad gizli tutulur. Çünkü Çinli Esen Han’ın kahinleri Manas adlı bir çocuğun dünyaya geleceğini ve Kalmuk halkının başına bela kesileceğini haber vermişlerdir. Bunun için Esen Han, her yerde Manas adlı çocuğu aratmaktadır.
Manas gerçekten olağanüstü bir çocuktur ve daha beşikteyken babasına Müslümanların yolunu açıp kafirlerin hepsini kovacağını söylemiştir. Sekiz yaşındayken tam bir savaşçı olarak yetiştirilmeye başlanan Manas, yenilmez bir kahraman haline gelir. Zırhını hiçbir ok delemez ve atı Akboz’u hiçbir at geçemez. Büyüyünce eski yurtlarını geri alan Manas’ın en yakın arkadaşlarından biri de Almambet’tir. Kalmuk Hanı Karahan’ın oğlu olan Almambet Müslüman olmuş ve babasını öldürerek Müslüman beylerden Er Gökçe’ye sığınmıştır. Fakat Er Gökçe’nin kırk yiğidi onu kıskanarak karısıyla münasebeti olduğu dedikodusunu yayarlar. Böylece Er Gökçe’yle arası açılan Almambet, Manas’a sığınır.
Öte yandan Manas, babası tarafından Buhara Hanı Temir’in kızı Konikey’le evlendirilmek istenmektedir. Fakat Temir’in veziri mavi sakal Mendibay bu evliliğe razı değildir. Nitekim düğün sırasında büyük bir kavga çıkmasını sağlar ve Manas’ı da zehirleyerek öldürür. Çeşitli varyantlarda değişik şekillerde anlatılan bu olay, Radloff’un metnine göre atı, av kuşu ve köpeğinin Tann’ya yalvarmaları sonucu, Manas’ın dirilmesiyle sonuçlanır. Manas eskisi gibi düşmanlarıyla mücadele ederek yurduna hizmet etmeye devam eder.
Kırgız hanlarından Kökütey Han’ın yuğ töreninden sonra Kırgızlarla Kalmuklar arasında çıkan büyük savaş uzun süre devam eder. Bu savaşlar sonucunda Almambet, daha sonra da Manas yaralanır ve ölür.
Manas’ın ölümü üzerine Kırgızlar arasında iç çekişmeler, kardeş kavgaları başlamıştır. Artık kimsede düşmanlarla mücadele azmi kalmaz. Tekrar eski kötü günlere dönülmüştür. Kanikey ve Çayırdı Hatun bunun üzerine Manas’ın oğlu Semetey’i alarak Temir Han’a sığınırlar. Semetey dayısı ismail’in yanında büyür. On dört yaşındayken kim olduğunu öğrenir ve babasının vasiyetine uyarak Talas’a gelerek hâkimiyeti dedesinin ve amcasının elinden alır. Fakat iç çekişmeler bitmez. Sonuçta Semetey de akrabalarından llyas Han tarafından öldürülür. Destanın üçüncü bölümünde Manas’ın torunu Seytek’in maceraları anlatılmaktadır. Seytek de babası gibi gençlik çağında düşmanlarından intikamını alarak hâkimiyeti ele geçirir ve esir edilen ninesi Kanikey’i kurtarır.
—
MANAS’IN ATI VE ZIRHI
Manas üydön çıktı
Öküm tuvgan ak kula
Örköçü bük zeri bas
Öktöm tuugan ak kula
Taykı calduu, tap ettüü
Tamaşaluu ak kula
Cügürüp attan kalbagan
Astına tögörök tuyak salbagan
Ak kulanı mindi deyt
Bu kıtaydın ustası
Kıynı minen casagan
Bu orustun ustası
Oyun minen casagan
Bu kalmaktın ustası
Kaylap turup casagan
Barannın ogı batpagan
Keltenin oğu cetpegen
Üstündegi ak olpok
Ak olpogun kiydi deyt
BUGÜNKÜ TÜRKÇE İLE;
“Manas evden çıktı. Mümtaz doğmuş, ensesi yüksek, sağrısı alçak, kuvvetli doğmuş Ak Kula’ya, kısa yeleli, idmanlı etli, dikkati çeken Ak Kula’ya, koşarken hiç bir attan geri kalmayan, önünde yuvarlak tırnaklıyı geçirmeyen Ak Kula’ya bindi.
“Bu Çin’in ustası emek ile yapmış, bu Rus’un ustası düşünerek yapmış (dövmüş), bu Kalmukların ustası türkü söyleyerek yapmış, “baran” tüfeğinin kurşunu işlemeyen, “kelte” tüfeğinin kurşununu geçirmeyen ak zırhını giydi.”