GAZEL
Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı
Kamu bîmârına cânân devâ-yi derd ider ihsân
Niçin kılmaz mana dermân meni bîmâr[ı] sanmaz mı
Gamım pinhân dutardum ben dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmen inanur mı inanmaz mı
Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyayır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su
Habîbüm fasl-ı güldür bu akarsular bulanmaz mı
Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
FUZÛLÎ
Mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün
Ölçünün bulunması hakkında ayrıntılı bilgi için [Linkleri görebilmeniz için üye olmanız gerekmektedir. Buraya Tıklayın ve üye olun…]’ne bakınız.
Kelimeler
atıf: Yöneltme, çevirme; ilişkili bulma.
bîmâr: Hasta.
bî-vefâ: Vefasız, sözünde durmayan. “bî-” Farsça bir ön ektir. Başına geldiği kelimenin anlamını olumsuz yapar.
cânân: Sevgili.
cefâ: Eziyet.
çeşm-i giryân: Ağlayan göz.
devâ: Derman, çare.
efgân: Feryat, figan, çığlık.
fasl-ı gül: Gül mevsimi, ilk bahar.
felek: Gök yüzü. Edebiyatta felek daha çok şikâyet yerine kullanılır. Divan şairleri tarafından daha çok yükseklik, yücelik, genişlik, sonsuzluk ve parlaklık gibi özellikleriyle anılmıştır. Âşığın çektiği acı ve ızdıraplardan dolayı ettiği âh ve figanlar de felekler kadar sonsuzdur. Felek ihtiyarlığı, dönekliği, kimseye yâr olmaması, kahpeliği gibi özelikleriyle şikâyetlere sebep olur.
gâfil: Herhangi bir konuda haberi ve bilgisi olmayan.
gam: Keder, üzüntü.
giryân: Ağlayan.
görgeç: Görünce, gördüğünde.
habîb: Sevgili.
hemîşe: Sürekli, her zaman.
hicrân: Ayrılık.
ihsân: Bağış, yardım.
kamu: Bütün, hep, tamam.
mâil: Meyletmiş, gönül vermiş.
murâd: İstek, arzu.
pinhân: Gizli.
rind: Dünya işlerine önem vermeyen kişi, kalender.
ruhsâr: Yanak.
rûşen kılmak: Açıklamak, aydınlatmak, anlatmak.
rüsvâ: Rezil.
şeb: Gece.
şeb-i hicrân: Ayrılık gecesi.
şem‘: Mum.
şeydâ: Çılgın, deli, şaşkın.
ta‘n eylemek: Ayıplamak.
zâil etmek: Sona erdirmek, ortadan kaldırmak.
Metin Üzerinde Araştırmalar
1- Şiirin teması nedir?
Şiirin teması, sevgiliye olan aşk ve ona kavuşamamanın verdiği acıdır.
2- Şiirde âşık ve sevgili tiplerinin hangi özelliklerinden söz edilmektedir?
Şiirde anlatılan sevgili, klâsik Türk edebiyatındaki sevgili tiplemesi ile uygunluk göstermektedir. Âşık canından usandığı hâlde o eziyet etmekten vazgeçmez. Sevgili bütün hastalarının dertlerine çare bulur, ama âşığın derdiyle ilgilenmez, âşık da ona duyduğu sevgiyi gizlemektedir; çünkü açığa vurduğu zaman sevgilinin ona inanacağından emin değildir. Ayrılık gecesinde sabaha kadar kanlı göz yaşı döker, feryat eder. Yine de kara bahtı uyanmaz. Sevgilinin güzelliği onun aklını başından almıştır. Durumu bilmeyip de bu yüzden âşığı ayıplayanlar, sevgilinin güzelliğini gördüklerinde mahcup olacaklardır.
3- “Felekler yandı âhımdan” sözünden ne anlıyorsunuz?
Şair sevgilinin kendisine çektirdiği cefa yüzünden ah çekmekte ve yüreği yanmaktadır. Ah çekerken yanmış yüreğinden çıkan ah ateşi gökleri yakmaktadır. Burada mübalağa sanatından söz edebiliriz. Şairin asıl anlatmak istediği ah sesinin göklere kadar ulaştığı ve oraları dahi yaktığı, ama muradının mumunun yanmadığı yani sevgilisinin onun sevgisini görmezlikten geldiğidir. Burada murat mumunun yanması toplumdaki bir geleneği hatırlatır. Bir isteği olanlar evliya türbelerine veya efsaneleşmiş ağaç vb. yerlerde adak adar. Kişinin dileği gerçekleşince oraya mum yakar. Aslında batıl inanç olan bu gelenek az da olsa halk arasında yaşamaktadır. Burada bu geleneğe de atıf vardır.
4- Sevgili kimlere ilgi gösteriyor? Âşığa nasıl davranıyor?
Sevgili kendisine âşık olan herkesle konuşarak onlara ilgi gösteriyor. Dolayısıyla onunla konuşma isteğinde olan âşıklarının derdine derman oluyor. Burada âşık sevgiliyi başkalarından kıskanmaktadır. Hasta kelimesini mecazi olarak âşık anlamında kullanıyor. Sevgilinin konuştuğu insanlar onun akrabaları da olabilir. Şair onu kıskandığı için onları âşıkları zannedebilir. Fakat sevgilinin âşığa yüz vermemesi onunla hiç ilgilenmemesi buna sebep olmaktadır.
5- Âşık sevgiliden neyi gizliyor, kimler ne tavsiye ediyor?
Âşık sevgiliye duyduğu aşk yüzünden çektiği acıyı sevgilisine açıklamaktan çekiniyor. Arkadaşları ona karşı duyduğu sevgiyi açıklamasını tavsiye ediyorlar. Âşığın çekinmesinin sebebi sevgilinin kendisine inanmayabileceği endişesidir. Eski toplumların kapalı oluşu, insanların karşı cinse duygularını günümüzdeki kadar açıkça söyleme imkânı bulamamaları, âşığın içe dönük bir karaktere sahip oluşu da etkili olabilir.
6- Âşığın sevgiliye olan bağlılığı çevresi tarafından nasıl karşılanıyor?
Sevgili çok güzel olduğu için, onu görür görmez âşık olan şair zamanla aklıyla değil hisleriyle hareket ediyor. Yani hareketlerini kontrol edemiyor. Bu sebeple çevresindekiler onu ayıplıyor ve herkesin diline düşüyor. Çevresindekiler, bir kadın için bu kadar gözyaşı dökmesini, feryat etmesini doğru bulmuyorlar. Ama o bu sevdadan memnun olduğunu ve usanmadığını belirtiyor.
Fuzûlî âşık olmayı ve aşk derdini çekmeyi, sevgiliye kavuşmaya tercih eder. Çünkü bu mecazi aşk onu olgunlaştıracak ve hakiki aşka yükselmesini sağlayacaktır. Oysa sevgiliye kavuşması onu bu ruh olgunluğuna kavuşmaktan mahrum edecektir. O sevgilinin aşkıyla ıstırap çekmekten, acıyla yoğrulmaktan ve acılarını terennüm etmekten memnundur. Bunu bir başka beytinde şöyle dile getirir:
“Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim, zehr-i dermânındadır.”
(Aşk derdiyle hoşnudum, ey doktor! Bana ilaç verme ki benim helâk olmam senin derman olsun diye vereceğin zehrindedir).
7- Âşık, sevgilinin gül yanağına karşı kanlı göz yaşı dökmesinin sebebini nasıl açıklıyor?
Âşık sevgilinin kendisine çektirdiği acı yüzünden çok ağlıyor ve artık göz yaşları bulanık yani kanlı akmaya başlıyor. Çok ağlayan insan için “gözleri kan çanağına döndü” denildiğini hatırlarsak sevginin derecesine göre buradaki anlatımın gerçek olabileceğini düşünürüz. Şair kanlı göz yaşlarını ilk baharda bulanık akan sulara benzetiyor. Fakat gözlerinden akan yaşların kanlı olmasının bilinen sebebi dışında gül mevsiminde bulanık akan sular gibi kendi gözyaşlarının da sevgilinin gül yanağının sebebiyle kanlı aktığını anlatıyor. Bir olayı bilinen sebebin dışında daha güzel bir sebebe bağlama sanatını hüsn-i talil denir. Bu beyitte şair sevgilinin yanağını güzelliği ve kırmızılığı sebebiyle güle benzetiyor. Burada gözyaşının kanlı olmasında sevgilinin gül yanağının kırmızı renginin gözyaşı damlacıklarına aksetmiş olduğu düşüncesi de gizlidir.
Şair, şiirin bütününde düşüncelerini, anlatımı etkili kılmak için soru sorarak ifade ediyor. Edebiyatta bu sanata istifham (soru sorma) sanatı denir. Bu sanatta okuyucunun sorulan soruya farklı cevap verme ihtimali yoktur, yani soruda cevabı verilmiştir. Fakat cevabını okuyucu verince şairin savunduğu düşünceyi kendi düşüncesi zannederek, buna katılma ihtimali artar.
8- Beşinci beyitte yer alan “akar su” kelimeleri arasında nasıl bir anlam ilişkisi vardır?
Beşinci beyitte olan ahar su kelimelerinin yazılışları aynı anlamları ayrı olduğu için bunlar arasında cinas sanatı söz konusudur. Birinci mısrada suların akacağını söylüyor. İkinci mısrada ise “akarsu” anlamında kullanıyor.
9- Bu gazelde hangi edebî sanatlar yapılmıştır?
Birinci beyitte “Felekler yandı ahımdan..” derken ahının ateşiyle göklerin tutuştuğunu söylüyor. Bu gerçekte mümkün olamayacağı için mübalağa sanatı olarak nitelendirilebilir.
İkinci beyitte bimar (hasta), derd, derman, deva kelimeleri anlamca birbirine uygun kelimelerdir. Dolayısıyla bu beyitte tenasüp sanatı vardır. Şair, “Niçün kılmaz mana derman..” derken, cevabını bildiği bir konuyu bilmez göründüğü için tecahül-i arif; ayrıca bimar kelimesi hasta anlamı yanında “aşk derdine düşen” anlamında kullandığı için mecaz sanatı yapmıştır.
Üçüncü beyitte pinhan tut- (gizlemek); ruşen kıl- (açıklamak) kelimeleri arasında tezat sanatı vardır.
Dördüncü beyitte çeşm, giryan, efgan, dökmek arasında ve çeşm, şeb, uyandırmak arasında tenasüp sanatı vardır. “Kara bahtım uyanmaz mı?” sorusu ile cansız bir kavrama insana mahsus bir özelliği yüklediği için teşhis sanatı vardır.
Beşinci beyitte sevgilinin gül yanağı yüzünden gözünden kanlı yaş gelmesinin sebebini bir başka olaya gül mevsiminin gelmesine ve bu mevsimde suların akmasına bağlanarak hüsn-i talil sanatı yapılmıştır. Gül, su, ruhsar, fasl-ı gül (ilkbahar) kelimeleri arasında tenasüp; akar su ve akarsu arasında cinas sanatı yapılmıştır.
Altıncı beyitte şair kendisini arkadaşlarının ayıplaması üzerine Yusuf ile Züleyha hikâyesindeki şu olayı örnek gösteriyor: “Züleyha’nın Hz. Yusuf’a (a.s) âşık olması üzerine arkadaşları kendisini ayıplıyorlar ve bir erkek için bir vezir eşinin böyle durumlara düşmesini eleştiriyorlar. Bunun üzerine Züleyha da arkadaşlarını saraya davet ediyor, onlara meyve ikram ediyor. Kadınlar meyvelerini yerken sarayda çalışan Yusuf’u bir bahaneyle oraya çağırıyor. Kadınlar Yusuf’un güzelliği karşısında kendilerinden geçiyor ve farkında olmadan elmalarını kesecek yerde ellerini kesiyorlar. Bu olaydan sonra Züleyha’yı ayıplamakta haksız davrandıklarını anlıyorlar.” Herkesçe bilinen bu olay hatırlatıldığı için telmih sanatı yapılıyor.
Yedinci beyitte “rind-i şeyda” tamlaması ile asıl kastedilen Mecnun’dur. Bu beytin içinde Leyla ve Mecnun mazmunu vardır.
Ayrıca bütün beyitlerde anlamı kuvvetlendirmek için soru sorularak istifham sanatı yapılmıştır.
Edebî sanatlar hakkında daha fazla bilgi için [Linkleri görebilmeniz için üye olmanız gerekmektedir. Buraya Tıklayın ve üye olun…]
10- Şiirin [Linkleri görebilmeniz için üye olmanız gerekmektedir. Buraya Tıklayın ve üye olun…] ve rediflerini gösteriniz, şekil özelliklerini belirtiniz.
Bu şiir bir musammat [Linkleri görebilmeniz için üye olmanız gerekmektedir. Buraya Tıklayın ve üye olun…]dir. Musammat gazellerin ortasında iç kafiye bulunur ve gazel ortadan ikiye bölünüp dörtlük haline getirildiği zaman kafiye şeması abcb, dddb, eeeb, fffb, gggb, hhhb, ıııb şekline dönüşür.
Buna göre usanmaz mı, yanmaz mı, sanmaz mı, inanmaz mı, uyanmaz mı, bulanmaz mı, utanmaz mı kelimelerinde -an hecesi tam kafiye, -maz mı ekleri ise aynı görevde olduğu için rediftir. Canan, ihsan, derman, kelimelerindeki -an sesi zengin kafiye (bir uzun sesli ve bir sessiz harften oluşan kafiye zengin sayılır); men, ruşen, bilmen kelimelerindeki -en sesi tam kafiye; canım, giryanım, efganım, kelimelerindeki -an zengin kafiye; -ım’lar redif; karşu, su, bu kelimelerindeki -u sesi yarım kafiye; mail, zail, gafil kelimelerindeki -il sesi tam kafiyedir. Şeydadır, rüsvadır, sevdadır kelimelerindeki -a tam kafiye (uzun olduğu için), -dur hecesi rediftir.
Divan şiirinde genellikle tam ve zengin kafiye kullanılır. Bu şiirin son derece ahenkli olmasında iç kafiyenin de etkisi vardır.
Bu gazel; aruzun mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün / mefâîlün kalıbıyla yazılmış aa, ba, ca, da, ea, fa, ga şeklinde kafiyelenmiştir. Nazım birimi beyittir ve konusu aşktır. “Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı / Felekler yandı âhumdan murâdım şem‘i yanmaz mı” matla beytidir. Bu beyit şiirin doğduğu beyittir. Şairin, şiirin kafiyesine ve ölçüsüne karar verdiği beyittir. Diğer beyitler buna bağlı olarak yazıldığı için matla beyti önemlidir.
Konu bütünlüğü olduğu için yek-ahenk gazeldir; bütün beyitlerinde söyleyiş güzelliği olduğu için yek-âvâz olduğu da söylenebilir. Şiirin hüsn-i talil yapılan “Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım / Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı” şeklindeki beyti beytü’l-gazel olarak kabul edilebilir. Şair son beyitte mahlasını söylemiştir ve artık şiirini bitirmiştir. Bunun için bu beyte makta beyti denir.