SELMA ERDAL
12 Eylül 1980 sonrasında; askeri yönetimin ardından, iki elini havada kavuşturup, hem sağı, hem de solu, yetmedi dinciyi, bu ülkeye kinciyi bir araya getirip, toplumsal uzlaşma amacında olan Turgut ÖZAL’ın; ülkemizde yaşanan değişim, bozulma, tozuma anlamında yaşanan ne varsa, onların oluşumuna çok emeği geçmiştir.
Kuşkusuz onun döneminde ülke korkmadan dışa açılmış, açılırken de fazlaca saçılmış, TÜKETİM TOPLUM MODELİ’nin en önde gelen uygulayıcı olmuştur. Gerçi uygulayıcısı olması da bu ülkeyi kahraman mı, kurban mı yapmıştır; işte bu tartışmaya açık bir konudur.
Bununla birlikte ülkenin konumu; uluslararası alanda daha çok gündeme gelmiş, Takunyalı ÖZAL Biraderler’in en pırıltılısı Turgut sayesinde, ülke Batı’ya entegre olmuştur. Gerçi FETO Efendi de onların dönemlerinde iyice filizlenmeğe, Çiller döneminde boy vermeğe, Ecevit döneminde külliyen iktidara yerleşmeğe, Erdoğan döneminde de canımızı çıkarmağa kalkışırken, neyse ki 15 Temmuz 2016’da bu halk onlara dur demiştir.
FETO örgütünü palazlandırmak bir yana; ÖZAL Efendi daha neler öğretmedi ki bu halka? Hem köşe dönmesini, hem de dönmelere değer vermesini, günün gazino-pavyon-meyhane şarkıcılarını TRT televizyonlarından “sanatçı” diye izlemesini, askerin deniz şortuyla teftiş edilmesini, vergi iadesi entrikalarıyla ülkenin soyulmasını, bankaların batırılmasını…Say, say bitmez.
Ama en önemlisi de “ithal ikamesi” denen kavramın; genelde ülke ekonomisinin, özelde de üreticinin, köylünün, çiftçinin başında DEMOKLES’in Kılıcı gibi sallanması olgusuyla tanışmasını öğretmiştir ÖZAL…
Nedir İthal İkamesi?
Ülkede üretilen ve fiyat artışı üreticinin isteği doğrultusunda alıp başını giderken; aynı malı dışarıdan ama çok daha düşük fiyata, ithal edip, piyasaya sürerek, üreticinin belini kırmak… Giderek üreticiyi de üretimden el çektirip, ülkeyi yabanın malına muhtaç etmek; üreticiyi etkisizleştirmek…
Bu durum bir bakıma neye benziyor ? Grev Kırıcılığı uygulamasına…
Örneğin; bir işyerinde çalışanlar, işçiler SOSYAL HAKLARI ki ikinci kuşak hakları başlığı altında yer alan sendikalaşma hakları bağlamında, sendikaları yanlarında, iş bırakma girişiminde bulunup, elindeki tek gücü, tek silahı GREV yoluyla işverenle, patronla pazarlığa girişiyor. Patron da Lock-out (lokavt diye dilimize yerleşen eylem) duyurusu yapıp, fabrikanın kapılarını kilitleyip, işçileri işten atıyor ve sonra yeni işçiler alıyor. Bu işçilere de Grev Kırıcılar deniyor ya…
Gerçi bugün için işçiler, çalışanlar; sendikayı da, grevi de çoktan unuttu. Lokavt kurumu da “taşeronlaşma” kurumuyla iş yaşamının her alanına keyifle kuruldu, ister çalış, ister çalışma…Sırada bekleyen bunca işsiz varken; herkes, her an kendini bulur kapıda… Buluyorlar da…
İşte bu “ithal ikamesi” kavramı da, tam tamına “grev kırıcılık” gibi, üreticiye, özellikle de köylüye, çiftçiye yönelmiş bir silah… Eğer üretici fiyatlarla kendi istediği gibi oynarsa; Hükümet ithal ikamesine girişip, kısa dönemde “sözüm ona” halka ucuz ürün buluyor, ama uzun dönemde ülkenin üretiminin, özellikle de tarım üretiminin belini kırıyor.
Köylü de para etmeyen ürünü için kıvranırken; satıyor tarlasını, çiftini, çubuğunu, kente göçüyor. Ülkenin tarımsal üretimi günden güne geriliyor, Tarım İşkolu çöküyor.
Son aşamada bir zamanların buğday ambarı ülke avuç açıyor; yabandaki arpaya, darıya…
Ülke dışa bağımlı; sonunda kimsecikler söz geçiremiyor kovandaki arıya…Yenen içilen ne varsa; suni, yapay, kimyasal, GDO’lu… Ve kuşkusuz tarımsal üretimi çoktan terk etti Anadolu…
Gerçi Türkiye ÖZAL’dan önce de uygulamış bu “ithal ikamesi” denen üretime yönelik bozguncu oyunu… 27 Mayıs 1960 askeri karışımın ardından, 1963 yılında başlayan planlı dönemde, “ithal ikamesi” uygulaması yaşamımıza girmiş.
Ama bu uygulama tam olarak ÖZAL döneminde girdi ülkenin ekonomi gündemine; giriş o giriş, çiftçi kendisini desteklemeyen, sübvanse etmeyen hükümetlere kızıp tarladan kırdı kiriş… Göçtü kentlere, ülke ekonomisi de böylelikle başladı göçmeğe, çökmeğe..
Kısa dönemde varılmasa da ayırdına, dışa bağımlı kaynaklarla sonunda geldik buralara… Neredeyse üretimi tamamen durmuş bir ülke olup çıktık. Amma ve lakin Amerikan’ın Dolar bazlı kedi-fare oyunuyla, dışarıdan mal almağa, “ithal ikamesi” için yetmeyince paran; nasıl da açıldı yaran ?
ÖZAL’ın bu kötü mirası, bu ülkeye yerleşen “ithal ikamesi” uygulaması, döviz azalınca ya da olmayınca ülkeye mal girişini durdurunca…
Kaldınız mı yerli ürüne ?
Haydi koşun yalvarın çiftçiye; tarlaya girsin diye…
Ama Dolar karşılığı alınan mazot, gübre, tarımsal ilaç derken; tarlaya girmekten korkan ya da tarlasını satıp da kentte kahve köşelerinde bacak sallayıp, tembelliğe alışan, üstelik de tarlasını sattığından dolayı bir de topraksız kalan köylü… Nasıl gerçekleştirecek tarımsal üretimi ve üretecek tarlada ürünü ?
Üstelik tarlaların, meraların, bağların, bahçelerin üzerine Hükümetler’in verdiği izinle; yap-satçılar çoktan diktiler AVM’yi, konutu…
Haydi şimdi çıkın bakalım işin, içinden !
İkinci Dünya Savaşı yıllarında ülkemizde olduğu gibi, özellikle Avrupa ülkelerinde de ergin, yetişkin erkekler savaşırken ya da bizdeki gibi kışlalarda elde silah savaşa girileceği endişesiyle bekleşirken; tarlada çalışan erkek kalmamış, tarımsal üretim yapılmamış. Gerçi bu dönem için CHP ve İnönü karşıtları seçim dönemlerinde özellikle sağ partiler sürekli eleştirirler bu dönemi ve suçlarlar CHP’yi beceriksizlikle; AÇ BIRAKTINIZ MİLLETİMİ, AÇ nidaları eşliğinde…
Oysa Rusya’da STALIN (ki kendisi HITLER’in sol cenahtaki yansımasıdır siyaset bilimcilere göre); kendisine karşı çıkan Ukrayna halkını, KITLIK bahanesiyle açlıktan öldürmüş ve onun bu uygulaması da İnsanlık Tarihi’nin çirkinlik sayfalarında “insanları açlıktan öldürerek soykırıma uğratma” anlamına gelen bir kavram olarak HOLODOMOR sözüyle yer almıştır. Bu arada HITLER’in gerçekleştirdiği Yahudi soykırımına da HOLOCAUST denir bilindiği gibi…Ama günümüzde de Musa’nın çocukları ne yazık ki Filistinliler’e uyguluyor benzerini…
29 Ekim 1923’den beri yaşadığımız süre kimilerine göre REKLAM ARASI imiş… Asıl film şimdi başlıyor demişlerdi ya… Sanırım hepimiz için yaşadığımız bu ZAM YAĞMURLARI sürerken… Bu durumda reklam arası verenler de, asıl film hangisi diye merak edenler de… Bakalım nasıl bulacaklar ekmek parası ? İşte bu sorunun yanıtı tam bir bilinmezlik, tam bir muamma…
Büyüklerimiz dua ederlerdi; ALLAH KİMSEYİ AÇLIKLA İMTİHAN ETMESİN diye…
Anlaşılan odur ki bu gidişle ülkemizin 1920’lerde yaşadığı TÜRKÜN ATEŞLE İMTİHANI faslından sonra ,sırada TÜRKÜN AÇLIKLA İMTİHANI var gibi… Umalım ve dileyelim ki…
Tanrı Türkü; HOLODOMOR felaketinden korusun demek durumunda kalmayalım bu ülkede…Dolayısıyla bu halk; ÖZAL’ın kötü mirası, yanlış uygulaması “ithal ikamesi” nedeniyle terk ettiği tarımsal üretime, yeniden dönsün, bu ülke kendi besinini kendisi üretsin, yabana avuç açmasın, yabana paralarını saçmasın. Bu ülkenin çocukları aç karnına uykulara yatmasın ! AMEN!…