SELMA ERDAL
Bu ülkede…
Terör, deprem, sel, trafik; ülkenin nüfus planlama yöntemleridir. Bu nedenle verilir kadınlara 3 çocuk doğurun diye buyruk, aman “asker olacaklar arasında” kısa kalmasın sırada kuyruk…
Ey egemenler!… Sizleri çok iyi anladık; bunca yıldır. Doğa’daki en değerli varlık olması gerekirken; KADIN’ı insandan saymadınız, kuluçka makinası yerine koydunuz. İyi de her gün kadınlar öldürüldükçe; nasıl doğuracaklar çocuk?…
Egemenlerin kadınlara verdiği değerin ölçüsü, iktidarları döneminde her geçen gün daha da artan kadın cinayetlerinden belli. Yaşadığımız şu 21. yüzyılda kadın; belki de İslamiyet öncesindeki Cahiliyye döneminde bile bu kadar acı çekmedi. Oysa bu ülkeye adını veren TÜRK; kadına HATUN, KATUN dedi, onu “kraliçe anlamına gelen” ece olarak gördü. Ama Türk Araplaşma yolunda saplandıkça Ortadoğu bataklığına onu iki hece ile tanımlamaya kalkıştılar; bazen “nisa”, bazen “huri”, bazen “yosma” ve bazen de “karı” olarak kişiliksiz ve kimliksiz bir topluluk olarak değersizleştirdiler.
Kuşkusuz bugün ülkemizde her alanda karşımıza çıkan ikili yapı (diğer bir deyişle eski ile yeninin birlikteliği) toplumun kadına bakışında da kendini göstermektedir. Örneğin; Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e ülkemizin her yöresinde var olan kadın imajı (imgesi) oldukça başkadır.
Bir yörede kadın-erkek birlikteliği dostluğa, arkadaşlığa, eşitlikçi ilişkiye dönüşmüşken, bir başka yörede Osmanlı’da kaldığını sandığımız haremlik-selamlık geleneği yeniden hortlatılmak istenmekte, kadınlar toplumsal yaşamdan soyutlanarak, dışlanmaktadır. Bir başka deyişle; kadınlar yok sayılmaktadır, dolayısıyla da kolayca yok edilmektedir.
Örneğin; büyük kentlerde bile “tarikatların etkisiyle” oldukça tutucu yargılarla kadınlardan uzaklaşılırken, buna karşın kırsal yörelerde, özellikle de göçebe yörük topluluklarda kadın-erkek ilişkilerinin saygıya ve sevgiye dayalı en eşitlikçi biçimi yaşanmaktadır.
Elbette ki toplumun kadınla ilgili düşüncelerinin biçimlenmesinde, eğitimin özellikle de Milli Eğitim’in etkisi ve katkısı tartışılmaz. Ama eğitim düzeni de çağdaş niteliğini yitirmişse, Devrim Yasaları’ndan bütünüyle uzaklaştırılmışsa; toplumsal yapı nasıl ileriye gidebilecektir?…
Dünya’da Küreselleşme olgusunun etkisiyle, Batılı ülkelerde kadınlar “Gökyüzünün yarısı bizim” diye sokaklarda mutlulukla dans ederken, bizim kadınlarımız “ölmek istemiyorum” çığlıklarıyla kara topraklarda mezarları paylaşmaktadır. Oysa biz nice Batılı ülkeden çok önce; Devletimiz’in kurtarıcısı ve kurucusu Kemal Atatürk’ün önderliğinde, kadın-erkek eşit olduğumuzu öğrendik ve Yurttaşlar Yasası ile bu eşitliğimizi perçinledik. Ama ne yazık ki birileri bu ülkenin kuruluş ilkelerine karşı söylem ve eylemleriyle; Atamız’ın açtığı ve yürümemizi öğütlediği çağdaşlık, uygarlık yolundan döndürmek istiyor bizi gerisin, geri…
Amaçlanan nedir?… Kadınsız bir toplumsal yapı mı?…
Kadınlara bunca düşmanlık neden?… Kadınların varlığı neden tedirgin ediyor sizleri?…
Kadınları toplumsal yaşamdan soyutlayarak, yoksa onların yerine geçmek isteyen birileri mi var?… Yoksa erkek-erkeğe daha mı mutlu olacak kadınları yok etmekten başka düşünceleri olmayanlar?…
Ve bir de kafaları kurcalayan bazı sorular var. Örneğin; şu Küreselleşme Kuramı bağlamında Üçüncü Kuşak Haklar başlığı altında sıralanan Çevre Hakları, Hayvan Hakları ve özellikle de Eşcinsel Hakları için sokaklara düşenler var bilindiği gibi… İşte o eşcinsellerden, derneklerinden; yaşanan kadın cinayetlerine yönelik öfkeli ve etkili bir açıklama, bir karşı çıkış, kadınların yaşama haklarını savunuş anlamında var mı hiç kamusal alana yansıyan bir kaç söz?… Yoksa onlar da mı kadın düşmanı?… Örneğin bir magazin muhabiri sorsa kendisine, acaba Bülent Ersoy abi-la; yapar mı fiyakalı eleştirel bir açıklama, kadınlara yönelik katliamlar için?… Yoksa o da mutlu mudur, kadınlara yönelik bu soykırımdan dolayı?… Yoksa bu kadın düşmanlarının özlemleri yeni, yeni Sodom ve Gomore kentleri midir?… Ve kadınla erkeği; eş-eşit konuma getiren Kemal ATATÜRK ve Devrimleri’ne düşmanlıklarının temelinde yatan neden de yoksa bu özlemleri midir?…
Kadınlar; ATATÜRK İlke ve Devrimleri’ne iyi sarılın ve erkek seçerken de ATATÜRK İlke ve Devrimleri’nin aydınlanmasında kimliğini oluşturmuş, kişiliğini tamamlamış erkeklere iyi sarılın, eğer mutlu bir aşk ve sevgi yaşamak istiyorsanız. Yoksa sizi erkek elinden gelecek ölümlerden kurtaracak ne yasa, ne mercii henüz tedavüle sürülmedi; bilginiz olsun!..
VE BU GECE
Bu gece; 30 Ağustos zafer Bayramı öncesi…
Anadolumuz’un ordusu;
Düvel-i muazzamaya karşı kazandığı ZAFERİNİN BAYRAMI’nı kutlamaya başlardı.
Oysa şimdi ne ORDU, ne de BAYRAM’ı…
Ve bu gidişle ne ülkemiz, ne de ulusumuz…
Emperyalizme karşı savaşıp, utkuya ulaşan bir ülke…
Yıllarca kıvandık, durduk atalarımızın kahramanlıklarıyla…
Ve ardından rehavet içindeki Osmanlı gibi biz de gevşek davrandık.
Su uyudu, düşman hiç uyumadı…
Tutamadık ellerimizde, yüreğimizde ülkemizi…
Ne acıdır ki
Kan dökülmeden 7 düvelin kucağına bıraktık.