casino siteleri
Kutuplar Ve Özellikleri

Kutuplar Ve Özellikleri

ABONE OL
Ağustos 2, 2024 17:27
Kutuplar Ve Özellikleri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kutuplarda güneş yatay hareket ediyor, geceler aylar boyunca sürüyor ve soğuk rüzgarların etkisi sürekli olarak hissediliyor. Kuzey kutbunun ince tabakasının hem altında hem üstünde değişik canlılar yaşıyor. Güney Kutbu’ndaki buz tabakası yaklaşık 2 bin 200 metre derinliğinde. Bu, tüm dünyadaki buzların yüzde 90’ına, tatlı su kaynaklarının da yüzde 70’ine eşit. Araştırmacılar, kutuplarda su altında yaşayan bambaşka canlılar keşfetti.

Buzun altında yaşayan canlılar arasında kanlarının donmasını engelleyen özel bir maddeye sahip balık türleri ve 15 metreye varan deniz anaları var. Deniz tabanındaki sessiz ormanda da mikroskobik canlılar bulunuyor.

Bilimadamları kutupların hem dünyadaki yaşama hem de diğer gezegenlere ışık tutabileceği görüşünde.
Bilimadamları kuzey ve güney kutuplarını yeryüzünde yaşamın önemli bir parçası olarak görüyor. Uzmanlar dünyanın bu ıssız bölgelerinde yapılacak yeni ve kapsamlı araştırmaların yeryüzünde hayatın nasıl başladığına ışık tutacağına inanıyor.

Güneş, su ve buz dengesi, dünyayı etkileyen son derece önemli bir unsur. Küresel ısınma, buzulların hızla erimesine yol açtığından, uzmanlar bu bölgelerdeki araştırmalarını hızlandırıyor. Amerika Uzay ve Havacılık Dairesi NASA gibi kuruluşlara göre Dünya 1900 yılından bu yana 2 derece ısındı. Bu çok yüksek bir rakam gibi görünmese de, mevsimleri etkilemeye yetiyor. Son yapılan araştırmalar da, küresel ısınma devam ederse bu yüzyılın sonuna kadar deniz seviyesinin birkaç metre yükselebileceğini ortaya koyuyor.

Kutuplara Yakın Bölgelerde Bitki Örtüsü;

Alpin ve arktik kuşak, orman sınırının ötesinde sert iklimin hakim olduğu alanlardır. Bu alanlarda yaşayan bitkiler zor şartlara ekolojik olarak uyum sağlamış türlerdir. Bu ekolojik uyumlar arasında yapılarındaki suyu azaltma, anti-friz proteinleri, koyu renkli pigment gibi adaptasyonlar söylenebilir. Bununla beraber arktik ve alpin bitkileri değişik şekillerde dış etkenlerden olumsuz etkilenmektedirler. Ormanlar, kutuplara ve yüksek dağların zirvelerine doğru gidildikçe belli bir noktadan sonra gelişme göstermezler. Kutuplara doğru, orman sınırlarının ötesinde sert bir iklime sahip olan bu alanlar “arktik tundra” olarak adlandırılır. Yüksek dağlardaki orman sınırının yukarısında da tundralara benzer iklim şartları hüküm sürer.
“Alpin tundra” olarak adlandırılan bu alanlarda sert iklim şartlarının yanında pek çok olumsuz şart hüküm sürer. Bunlar arasında havadaki gazların basınçlarının düşük olması, ultraviyole ışınlarının çokluğu sayılabilir. Bu tip ortamlara ekolojik bakımdan uyum sağlamış yegane bitkiler olan alpin ve arktik bitkiler, düşük sıcaklıklarda metabolizma yapma, gelişme ve üreme özellikleri bakımından çok ilginçtirler. Dolayısıyla bu tür yerlerdeki bitki örtüsü, toprağın yapısına ve dağın topoğrafik yapısına bağlı olarak değişmektedir. Bu tür alanlardaki bitkilerin çoğuna aynı anda hem Alplerde hem de Arktik tundralarda rastlanılabilir.

Tundraların en dikkat çekici özelliği ağaçların olmamasıdır. Tundralarda otsu bitkiler ile yosun ve likenler hakimdir. Kuzey Kutup bölgesinde Betula , Arctostaphylos ve Salix gibi çalıların boyu 1m’nin altındadır. Otsu bitkilerden ise en çok Carex’e rastlanır. Geniş yapraklı otlar tundra vejetasyonun diğer bitkilerini oluştururlar. Ayrıca buralarda Potentilla, Saxifraga, Silene, Petasites ve Ranunculus gibi birçok yıllık çift çenekli bitkiler de bulunmaktadır. Bazı kısımlarda ise Cassiope lycopodioides, Vaccinium vitis-idaeu, Empetrum nigrum, Dryas octopetala ve Rhododendron gibi bitkiler bulunur .

Arktik ve Alpin Bitkiler Aşırı Soğuğa Nasıl Dayanıyor?

Alpin tundralarındaki bitkilerin dayanmak zorunda olduğu fiziksel etkenlerin başında; düşük sıcaklıklar, güçlü rüzgarlar ve düşük nem oranı gelmektedir. Rüzgarlar aşındırıcı etki yaparken, buharlaşma-terleme yoluyla su kaybını arttırır. Su kaybı ise toprağın donmuş halde olduğu zamanlarda sorun oluşturur. Işte bu şartlar altında bitkiler ya kar biriken (karla kaplanarak rüzgarda daha az etkilenecek şekilde) kuytu yerlerde yetişirler; ya da kısa boylu olurlar.

Tundra bitkilerinin biçimsel ve işlevsel olarak çevreye uyum içinde olduğu görülür. Özellikle bu durum onlarda metabolik faaliyetlerin yavaşlamasıyla gerçekleşir. Bu bitkilerin düşük sıcaklıklarda bünyelerindeki su miktarı azalır ve böylece donmaya karşı korunmuş olurlar. Esnekliği sağlayan suyun azalması aynı zamanda dokuların serleşmesini sağlar. Kimi bitkiler de soğuğa karşı fiziksel yapılarıyla korunurlar. Büyük ve tüylerle kaplı yünsü yaprakların kavis yaparak içeri büküldüğü, böylece bitkilerin büyüme konisinin ucu örtülerek soğuktan korunduğu gözlenir. Donmaya karşı korunma mekanizmalarından bir diğeri ise fazla miktardaki doymamış yağ asitleridir. Soğuğa dirençli bitkilerin zar yağları genellikle soğuğa hassas bitkilerinkinden daha yüksek oranda doymamış yağ asitlerine sahiptir. Düşük sıcaklıklarda desaturaz enzimi aktivitesi doymamış yağların oranını arttırır. Bu değişiklik, zardaki yağların sıvıdan yarı-kristal faza dönüşmeleri sonucunda zarların sıvı kalmalarını sağlar. Yine hücre dışı buz oluşumunun sınırlanması donma toleransına katkıda bulanabilir. Ayrıca anti-friz proteinlerinin soğukta uyarılmasıyla buz kristallerinin yüzeyine bağlanması kristal oluşumunu engeller. Soğuk dönem geçiren ve yavaş su kaybına uğrayan bitkilerin böylece dondurucu soğuklara karsı dirençli oldukları görülür. Bu bitkilere örnek olarak, Salix (söğüt türleri), Betula papyrifera (huş ağacı), Populus tremuloides (kavak türü) verilebilir. Dondurucu şartlara karşı tolerans görülmesi hücre öz suyundaki şeker içeriğinin artmasıyla da ilgilidir. Şekerlerin dondurucu şartlarda anti-friz görevi yapan çeşitli moleküllere dönüştüğü düşünülmektedir. Düşük sıcaklıklara karşı korunmada, bazı tundra bitkilerinde güneş ışınlarının emilerek yaprak ve gövde sıcaklıklarının artmasını sağlayan koyu renkli pigmentler üretildiği ve bu sayede ilkbaharda büyüme oranlarının arttığı tespit edilmiştir. Kırmızı bir pigment olan antosiyanin, klorofille birlikte bulunduğunda çok koyu bir kırmızı renk oluşturur. Bu koyu renkli pigment, güneş ışığını emer ve bitkinin sıcaklığının artmasını sağlar. Örneğin, yastık formunda büyüyen bir bitki türünde, bu koyu renkli pigment sayesinde, bünye sıcaklığı yakın çevresinden 15oC daha fazladır. Kutup ve alpin likenlerinin birçok türü ve bazı kara yosunları da aynı nedenle koyu kahverengi veya siyahtırlar. Ayrıca, yaprak ve gövdelerinde ısı kaybını azaltmaya yardımcı olan beyaz renkli tüyler de bulunur.

Arktik ve Alpin Bitkiler Tehdit Altında

İnsanlar, kutup ve alpin tipi biyomları** değişik şekillerde etkilemektedir. Bu tür alanlar diğer doğal yaşam alanlarını tehdit edebilecek her türlü tahribattan etkilenir. Çevre kirliliğinin üst sınırlara ulaştığı günümüzde havanın, toprağın ve suyun kirlenmesinin çeşitli sonuçlarına doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalmaktayız. Dolayısıyla bugün bütün dünyayı tehdit eden küresel ısınma yeryüzündeki bütün biyomlar gibi alpin ve arktik biyomları da tehdit etmektedir. Ayrıca insanların müdahalesiyle de bu alanlarda tahribat meydana gelebilmektedir. Rekreasyon adı verilen tatil ve eğlence etkinlikleri, hayvan otlatma, maden çıkarma ve kereste üretme gibi insan müdahaleleri kutup ve alpin biyomlarına yerel ve bölgesel ölçekte zararlar verirler. Son yıllarda tatil evleri ve dağ otellerinin yapılması, bu ekosistemlerin bozulmasında önemli etken olmuştur. Tundra ekosistemleri kırılgandır ve çevrede ortaya çıkan zararın eski haline dönmesi onlarca yıl alabilir. Örneğin; Kuzey Alaska’dan güneydeki bir limana petrol taşımak için bir boru hattı inşa edilmiştir. Bu boru hattının, donmuş haldeki toprak suyunun erimesine engel olacak şekilde yapılması gerekirdi. Yine bu bölgelerde yapılan elmas madenciliği de tonlarca toprağın yerinden kazılıp yıkanmasıyla yerel olarak ekosisteme zarar verebilmektedir. Ayrıca kayalık dağlardaki alanlarda yapılan hayvan otlatılması da erozyonun artmasına neden olmuştur. Bu alanlarda insan aktivitelerinin azaltılması zararı en aza indirecektir.

Dünyada, toprağa karışmış halde bulunan tüm karbon miktarının yaklaşık %25’i, donmuş kutup toprakları ve turba bataklıkları içinde yer almaktadır. Karbon ekolojik döngü içinde çok büyük öneme sahip olan bir elementtir. Karbon değişik formlarda biyosfer (canlı tabaka), atmosfer, okyanuslar ve geosfer(taş küre) arasında dolaşır. Atmosferle bitki örtüsü arasındaki karbon değişiminde bitkiler karbon dioksiti fotosentez ile atmosferden alır ve solunum sırasında atmosfere bırakırlar. Karbondioksitin diğer büyük değişimi atmosfer ve okyanuslar arasında meydana gelir ki burada da okyanuslarda çözünmüş karbondioksit deniz canlılarının fotosentezinde kullanılır. Küresel ısınma, toprakta bağlı tutulan bu karbonun atmosfere karışmasına yol açarsa, yerküre sıcaklığının bundan daha da etkilenmesi kaçınılmazdır. Çünkü tundra ve tayga, global karbon döngüsü için önemlidir. Çünkü bu alanlar bataklık bölgelerde biriken çürümeye dayanıklı organik karbonun depolandığı alanlardır. Özellikle bu alanlarda nemli bölge yosunu olan Sphagnum yaygın bulunmaktadır. Sphagnum, turba olarak bilinen, tamamen çürümemiş geniş organik materyal katmanlarını oluşturur. Bu yosunlar çok soğuk ve çok kuru habitatlarda yaşayabilirler. Ayrıca bu turba bataklıklarına özgü düşük sıcaklık ve besin düzeyleri de mikrobiyal çürüme aktivitesini engeller. Karbon depoları olarak bilinen turbalıklar yeryüzünün atmosferik karbondioksit seviyesini ve iklimini düzenlemede çok önemli rol oynarlar. Atmosferdeki karbondioksit seviyesi düştüğünde yosun gelişmesi yavaşlar; ve bunun sonucunda daha az karbondioksit organik turbaya dönüşür. Dolayısıyla, atmosferde karbondioksit artmaya başlar. Böyle olunca hava biraz ısınır; çünkü karbondioksit, “sera etkisi” yapan bir gazdır. Karbondioksit atmosferdeki ısıyı emdiği için, tıpkı bir serayı örten camın yaptığı işlev gibi, ısının uzağa kaçmasını engeller ve atmosferin ısınmasına neden olur. Atmosferdeki karbondioksit seviyesi yükseldiğinde bu kez yosunlar tekrar daha bol miktarda yetişirler. İşte yosunların büyüme hızında olan bu değişmeler, küresel iklimin aşırı uçlar arasında büyük oranda kaymalarına engel olur. Bu da dünya üzerindeki ekosistemlerin ve ekosistemlerdeki canlıların yaşamlarını devam ettirmelerinde çok önemli bir etkendir. İşte Alpin ve Arktik biyomlar bu marifetli yosunlara oldukça uygun yaşam alanları oluştururlar ve bu alanların ekolojik bakımdan korunması canlı sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır.

**Biyom: Çok geniş canlı topluluklarının bulunduğu alan

Kaynaklar
1. Akman, Y., Darıcı, C., 1998-Bitki Fizyolojisi (Beslenme Ve Gelişme Fizyolojisi). Kariyer Matbaacılık, Ankara.
2. Billings. W.D., Godfrey, P. J., Chabot, B. F. and Bourque D. P., Metabolic acclimation to temperature in arctic and alpine ecotypes of Oxyria digyna, Arctic and Alpine Research 4, 227-289, 1971 Canada.
3. Enviroment and Plant Ecology J. R. Etherington Universty College Cardiff
4. Karakaya, H., Kılınç, M., Çambası Yaylası(Ordu)’nun Subalpin ve alpin vejetasyonu üzerinde fitososyolojik bir araştırma, Doğa- Tr. J. Of Botany, 16, 195-206, 1992.
5. Kılınç, M., Kutbay , H.G., Bitki Ekolojisi, Palme Yayıncılık Ankara, 2004, 330-300
6. Kocataş, A., 1992. Ekoloji ve Çevre Biyolojisi, Ege Üniversitesi Fen Fak. Yay. No:142.

Kutuplardaki hayvanlar nasıl yaşıyorlar?

Bütün memelilerin vücutlarının ısı derecesi 35 – 38 derece aralığındadır. Uçabilenlerde bu birkaç derece daha yüksektir, insan ısıya karşı çok hassastır. Hava sıcaklığı 30 derece olunca denize girer de, 5 derecede üzerine palto giyer. Oysa hayvanların giysileri yoktur. Köpekler eksi 40 derecede kutuplarda kızak çeker, buzlu sularda balıklar çırılçıplak yüzerler.

Aslında ısıdan etkilenmek sadece insana mahsus değildir. Güneşin bulut arkasına girmesi ile havadaki iki derecelik ısı düşüşü uçan sineği zor yürür hale getirebilir. Öğlen güneşinde zıp zıp zıplayan çekirge, sabah serinliğinde hareketleri ağırlaştığm-dan çok rahat yakalanabilir.

Kendi vücut ısısından çok daha düşük ısı koşullarında yaşayabilmek için canlıların iki silahı vardır. Biri vücut ısılarını ayarlamaları, diğeri de kürk denilen vücut örtüleridir. Kutup bölgesinde yaşayan bir canlı, tropik bölgede yaşayana nazaran on kat daha fazla ısı meydana getirmek veya vücut örtüsü on kat daha fazla koruyucu olmak zorundadır.

Çok soğuk iklimlerde yaşayan hayvanların yaşam nedenleri araştırılırken hep kürkleri üzerinde durulmuştur. Halbuki burada yaşayan hayvanların kürkleri ile ılıman bölgelerde yaşayan hemcinslerinin kürkleri arasında çok ciddi bir fark yoktur. Üstelik domuzlar hiç kürkleri olmamasına rağmen deri altı yağ tabakaları sayesinde vücut ısılarından 20 derece daha düşük ısı ortamlarından hiç etkilenmezler.

Zaten dünyamızda üzeri tamamen kürkle kaplı hiçbir hayvan yoktur. Çoğunun ayak ve burun gibi kısımları görevlerini yapabilmek için açıkta bırakılmıştır. Ancak buralarda vücuda sıcak kan ileten atar damarlar kılcal damarlar vasıtası ile deriye daha yakın olan toplar damarları ısıtırlar. Bu sayede buzun üstünde yürüyen bu tür hayvanların ayaklan üşümez. Ama bu da, hayvanın tüm vücudunun üşümeden bu soğuk ortamda nasıl yaşayabildiğini açıklayamaz.

Kutuplarda, buzlu sularda yaşayan balıkların, sıfır ve sıfır altı derecedeki ortamda donmamalarının sırrının, bu balıkların derilerindeki buz kristallerinin donma derecesini düşüren bir protein olduğu tespit edilmiş, hatta genetik mühendisleri laboratuar ortamında bu proteini üreten geni yaratmayı başarmışlardır.

Bilim insanları bu örnekten yararlanarak, meyve ağaçlarını dondan, uçak kanatlarını ve yolları buzdan kurtarabileceklerini düşündüler ama henüz geniş çaplı üretimi zor görülmektedir. Ne yazık ki, sıcak kanlı hayvanların kendilerini çok soğuk ortama nasıl adapte ettiklerinin sırrı hala tam çözülmüş değİL

YADA

KUZEY KUTUP BÖLGESİ – ARKTİKA Matematiksel bir belirlemeye göre kutup bölgeleri kutup dönencelerinin altında ve üstünde kalan (ve her biri 21,2 milyon km² büyüklüğünde olan) yerler olarak tanımlanıyor. Bir adını da Eski Yunanca’da “ayı” anlamına gelen arktos sözcüğünden alan Kuzey Kutup Bölgesi toplam 27 milyon km²’lik bir alana yayılır. Bunun 9 milyon km’si kara, geri kalanı denizdir.

Sularla çevrili büyük bir kara parçası olan Antarktika’nın tersine, Kuzey Kutbu kısmen karalarla çevrili bir okyanustan oluşur. Akdeniz’in yaklaşık beş katı genişliğindeki Kuzey Buz Denizi, kalınlığı yer yer 30 metreyi bulan ve suyun üzerinde yüzen buzlarla kaplıdır. Akıntılar ve rüzgâr bu buz kütlelerine büyük bir basınç yapar. Bu basınçla, bazen, yüksekliği 15 metreyi bulan buz kütleleri yerinden fırlayabilir. Başka yerlerde de buz çatlar ve birbirinden ayrılır. Suda yüzen bu buz kütleleri düz ve kaygan değildir, rüzgârların üst üste yığdığı kar tepecikleriyle kaplıdır. Bankizlerin (yüzer buzlar) kenarları yaz boyunca kırılır ve böylece sağlam gövdeli gemiler kendilerine kısa bir yol açabilir.

Kuzey Kutbu’na ilk olarak 1909’da buzlar üzerinde köpekleriyle yolculuk eden ABD’li Robert Edwin Peary’nin ulaştığı sanılmaktadır. Daha sonra SSCB araştırma ekipleri buz üzerinde kamp kurarak kutup bölgesinde çalışmalar yaptı. ABD’nin nükleer denizaltısı Nautilus 1958’de buzların altından Kuzey Buz Denizi’ni aşarken, yolu üzerindeki Kuzey Kutbu’ndan da geçti.1969’da Wally Herbert önderliğindeki bir İngiliz keşif heyeti, Alaska’dan Spitzberg’e (bugün Svalbard) buzlar üzerinden giden ilk ekip oldu. Kuzey Kutbu’na denizden giderek varan ilk gemi SSCB’nin nükleer buzkıranı Arktika’ydı(1977).

Kuzey Buz Denizi’nin bir yakasında Grönland, Kanada ve Alaska, öbür yakasında SSCB ve İskandinavya yer alır. Bu deniz, Bering Boğazı ile Bering Denizi’ne ve Büyük Okyanus’a açılır. Atlas Okyanusu’na ise daha geniş bir açıklıktan geçilir. Grönland ile Kanada anakarası arasında Baffin Adası ile birçok küçük ada bulunur. İzlanda ise, gerçek Kuzey Kutup Bölgesi’nin hemen dışında yer alır.

Kuzey Kutup Bölgesi’nin toprakları çoğunlukla, bozkır ya da tundradır. Bölgede 1000’den fazla değişik bitki bulunur. Burada uzun yaz günlerinde çok hızlı büyüyen yüzerce değişik çiçek yetişir. Kuzey Kutup Bölgesi’ndeki bitkilerin tümü başka soğuk dağlık bölgelerde yetişenler gibi bodur değildir. Bölgenin yaklaşık beşte birini ot yetişmeyen çıplak dağlar kaplar.

Binlerce yıl önce Kuzey Kutup Bölgesi’nde toprak alanlar bugünkünden daha genişti. Bu, o dönemde karaların daha yüksek ya da deniz yüzeyinin daha düşük oluşuna bağlanabilir. İklim de daha ılımandı. Bazı yerlerde yoğun bir bitki örtüsü vardı ve bu bitkilerin bir bölümü tropik bölgelerdekileri andırıyordu. Bu zengin bitki örtüsü toprakaltında kalarak zamanla kömüre dönüştü. Bugün dağlar, özellikle Grönland , bütün yıl boyunca karla örtülüdür. Tundra bölgeleri ise kışın ince bir kar tabakasıyla kaplanır. Çoğu yerlerde toprak yüzeyinin hemen altı sürekli donmuş olarak kalır. Toprağın sualtında kalmadığı, çok soğuk olmayan bölgelerde tahıl ve sebze yetiştirilebildiği gibi hayvan da otlatılabilir.

Kuzey Kutup Bölgesi’nde, kömür, bakır, nikel, kalay, elmas, altın ve petrol gibi değerli madenler vardır. Alaska, Sibirya ve Kanada’nın kuzeyinde zengin petrol yatakları bulunur. Ama boru hatlarını çevreye zarar vermeyecek biçimde döşemek zorunlu olduğu için petrol ve gaz taşımacılığı pahalıdır.

Kutup İkliminin Özellikleri

Sıcaklık yıl boyunca 0°C’nin altındadır.
Sıcaklığın düşük olması buharlaşmayı engellediği için yağış az ve kar biçimindedir.
Sürekli donmuş halde olan toprak kar ve buz ile kaplıdır.

Kutup İkliminin Doğal Bitki Örtüsü

Toprak , sürekli kar ve buz örtüsü ile kaplı olduğu için bitki örtüsünden söz edilemez.

Kutup İkliminin Görüldüğü Yerler

Kutuplar çevresinde,
Grönland’da,
Antartika’da görülür.
ALINTI

Kutuplarda Yaşayan İnsan (Eskimolar)

Kuzey Kutup Bölgesi Yerlileri, Amerika’da Eskimolar ve Aleutlar, Avrupa ve Asya’da Laponlar ve Doğu Yaklar’ dır. Bunlar avcı ve toplayıcı olarak Taş Çağı’ndakine benzeyen göçebe bir yasam sürerler. Buradaki yaşama koşullarına en iyi uyum sağlamış olan Eskimolar, aynı zamanda en kuzeye kadar yayılmış olan halktır. Uygar ülkelerin kutup bölgelerine el atmaları, özellikle Spitzbergen’ deki uranyum, titanyum ve kömür, Alaska’daki petrol ve doğal gaz kaynaklarını işletmek istemeleri, doğaya bağlı olarak yaşayan Eskimolar’ ın yaşam olanaklarını sınırlamıştır. ABD ve Rusya da Kuzey Kutbu’nu işgal etmiş, yoğun bir sivil ve askeri üsler ağı ile kaplamışlardır. Amerikan atom denizaltısı “Nautilus” ilk kez 1958’de Kuzey Kutbu’nu örten 2-15 m kalınlığındaki buz katmanının altından geçerek bir uçtan ötekine 3.000 km yol almıştır. Kutupların paylaşılmasında her ülkeye, kendi sınırlarının en dış iki noktasından Kuzey Kutup noktasına çizilen iki doğru arasında kalan parçasının verilmesi ilkesi uygulanır.

ESKİMOLAR

Kanada, Sibirya, Grönland, Alaska gibi Kuzey Kutup Bölgesi’ne yakın kesimlerde yaşayan insanlara verilen addır. Bazı Amerika Yerlileri Eskimo sözcüğünü “yabancı” anlamında da kullanır. Bugün yeryüzünde Grönland’da 40 bin, Kuzey Kanada’da 23500, Alaska’da 35 bin ve SSCB’de 1500 olmak üzere 100 bin dolayında Eskimo yaşamaktadır.

Eskimo-Child.jpg Geleneksel Eskimo Toplumu

Eskimoların ataları, bundan 10-15 bin yıl kadar önce Sibirya ile Alaska’nın birleşik olduğu dönemde, Asya’dan Kuzey Amerika’ya göç etmişlerdi. Eskimolar binlerce yıl boyunca, hiçbir bitkinin yetişmediği soğuk bölgelerde balıkçılık, avcılık ve toplayıcılıkla geçindiler. Rengeyiği, fok, balina ve balık avlamak için oradan oraya dolaşmak zorundaydılar. Avlarını zıpkın, mızrak ve okla yakalarlardı. Eskimoların kendilerine özgü ilginç avlama yöntemleri vardı. Örneğin, buz altında yüzen fokların soluk almak için bir hava deliğine gereksinmesi olduğunu bilirlerdi. Fokun soluğuyla ısıtarak buz tabakasında açtığı deliği bulan avcı deliğin kenarında bekler ve hava almak için deliğin altına gelen foku mızrağını saplayarak öldürürdü. Yazları ağ ve zıpkınlarla avlanan Eskimolar, kışın deniz donduğunda buzda delikler açıp oltalarını suya sarkıtırlardı.

Eskimolar avladıkları hayvanın etini kurutarak ya da dondurarak saklar ve çoğunlukla çiğ olarak yerlerdi. Derisinden giysi ve çadır; kas kirişlerinden dikiş ipliği; kemiklerinden iğne ve zıpkın kancası yapar; yağını da aydınlanma ve ısınmada kullanırlardı. Giysileri fok derisinden olur, hava durumuna göre kürkün ya içini ya dışını kullanırlardı. Oyarak biçimlendirdikleri küçük heykelcikler ve takılar yaparlardı.

Katı kar bloklarından kubbe biçiminde olan Eskimo evlerinin duvarları derilerle kaplanır; evlere, rüzgârı kesmek için yapılan, dönemeçli bir koridordan girilirdi. Irmak ağızlarında ya da sıcak su akıntılarından etkilenen yerlerde ise deri çadırlarda ya da ahşap kulübelerde yaşarlardı.

Kuzey Kutbu’nda ağaç, yakılamayacak kadar değerli olduğundan Eskimolar balina ve fok gibi hayvanların yağını yakacak olarak kullanırlardı. Uzun kış gecelerinde eskiden yağ kandilleri, sonraları gezginlerin getirdiği gaz lambalarını kullandılar.

Eskimolar karada, köpeklerin çektiği kızaklarla yolculuk ederler; denizde ise hayvan derisinden yapılmış, kanoya benzeyen kayıklar kullanırlardı. Batı Grönland’da ve öteki yerleşim bölgelerinde, balina avlamada ve taşıyıcılıkta daha geniş kayıklardan yararlanırlardı. Eskimolar yaşamlarını sürdürmek için, bulundukları bölgenin sert iklimine uyum sağlamakta çok başarılı olmuşlardır.

Günümüz Eskimo Toplumu

Son yüzyılda Eskimoların yaşamında oldukça önemli değişiklikler oldu. Eskimoların yerleşim bölgelerine gelen Avrupalı tüccarlar ve misyonerler gelenek ve göreneklerini de birlikte getirdiler. Eskimolar avladıkları hayvanların postlarını Avrupalıların getirdiği yeni ürünlerle takasa etmeye, tüfek ve tahta kayıklar kullanmaya başladılar. Eskimolar arasında Hıristiyanlık dinini yaymaya çalışan misyonerler, Eskimo dilini yazıya dökerek özel bir alfabe geliştirdiler. Bu alfabe bugün Kanada’daki Eskimo gazetelerinde kullanılmaktadır. Kanada’nın kuzeyinde yaşayan Eskimoları Kanada yönetimi yerleşik bir yaşama özendirmeye çalışmıştır.

Avrupalıların etkisiyle gelenek ve göreneklerinin çoğunu yitiren Eskimoların bir bölümü bugün çağdaş mobilya ve gereçlerle donattıkları prefabrik evlerde yaşıyor, köpeklerin çektiği kızaklar yerine kar otosu, motorlu kızak ve motorlu kayaklar kullanıyorlar. Yalnızca yemek için avlanıyor, hayvan postları yerine hazır giysiler giyiyorlar. Bütün bunları satın almak için paraya gereksinim duyan Eskimolar, eskisi gibi avcılık, balıkçılık yapacak yerde artık petrol rafinerilerinde ve madenlerde işçi olarak çalışıyorlar.
Eskimoların Kimlik Arayışı

Bununla birlikte Grönland ve Labrador’da yaşayan Eskimolar arasında morina, fok ve mors avcılığı hâlâ sürüyor. Kuzey Alaska’da yaşayan Eskimolar 54 tonluk balinaları avlamakla ünlüler. Günümüzde Avrupalıların getirdiği yeni yaşam biçimine ve kentlere uyum sağlamakta güçlük çeken Eskimolar arasında içki bağımlılarının sayısının gittikçe attığı gözleniyor. Avrupalılarla kurulan ilişkiler, kızamık ve grip gibi bulaşıcı ve ölümcül hastalıkları da beraberinde getirdi. Tüm olumsuzluklara karşın Eskimolar gelenek ve göreneklerini korumaya çalışıyorlar. Danimarka’’a bağlı birada olan Grönland’da yaşayanlar ise kendi parlementolarını kurarak içişlerinde özerk olmayı başarmışlardır.

Avrupa dillerinden çok faklı olan Eskimo dili, birçok yerel lehçeyi içerir. Bu nedenle başka başka yerlerde oturan Eskimolar birbirlerini anlamakta güçlük çekerler. Ne var ki, Avrupalılarla olan ilişkiler Eskimo diline Avrupa dillerinden birçok yeni sözcüğün girmesine yol açmıştır. Bugün kullandığımız anorak gibi sözcükler ise Eskimo dilinden batıya geçmiştir. Eskimolar çocuklarını Avrupa dillerinde eğitim veren okullara göndermekle birlikte, kimliklerinin korumak için kendi dillerinin kullanılmasında ısrarlıdırlar. Gelenek ve göreneklerinin korunması Eskimolar için önemlidir. Bu nedenle erkek çocuklara, bugün de avcılıkta konaklama yeri olarak kullanılan eski Eskimo evleri gibi barınakların nasıl yapıldığı, avlanacak hayvanların ne gibi alışkanlıkları olduğu öğretilir. Kızlar ise hayvan postlarından giysi dikmeyi ve güzel dokumalar yapmayı öğrenirler.

ESKİMOLAR NASIL YAŞIYORLARDI?

“Eskimo,” sayısız toplumun (Allivik, Copper, Netsilik, Polar, Iglulik, Aleut, Chukchi, Koryak, Cugach, Kobuk) obalar biçiminde örgütlenerek Kanada’dan Alaska’ya, Grönland’dan Kuzey Asya’ya, Kuzey kutbun dört bir yanına yayılmış fiziksel görünüşleri, dilleri, mitolojileri, sanatları, üretim araçları ve üretim ilişkileri bakımından büyük benzerlik gösteren toplumların genel adıdır. Kimi Eskimo toplumların dilinde “Eskimo” terimi melek anlamına yakın düşüyor. Her bir Eskimo toplumunun kendi iç evriminin getirdiği ve yörelerindeki başka halklardan etkilenmeleriyle edindikleri farkların dışında genel karakteristikleri birbirine çok benziyor.

Eskimolar 12 000 yıl öncesine kadar hüküm sürmüş avcı-derleyiciliğin yakın zamana dek kendini koruyabilmiş örneklerinden biridir. Ama tüm toplumun sürekli göçer olduğu derleyici-avcılardan farklılıkla Eskimo avcıları onlarca kilometre kamp yerinden açılır, belirledikleri av bölgesinde bir kaç hafta kalır, yeterince avlandıktan sonra eti kurutup, köpeklerin çektikleri kızaklarıyla konak yerine taşırlar. Konaklama yerindeki topluluk kimi kez tek aileye kadar inebilir. Geçimleri hemen tümüyle denize ve deniz memelilerine bağlıdır. Yakın geçmişlerine dek orman ürünlerinden yararlanmayan tek derleyici-avcı halk onlardı. Sıcaklığın eksi altmış derecenin altına düştüğü ormansız coğrafya koşullarında, geliştirdikleri teknolojinin diğer derleyici-avcı toplumlarla kıyaslandığında belirgin üstünlüğü göz kamaştırıcıdır.

Kimi Eskimo toplumlarında kadınlar ayı ve fok balığı avına katılıyorlar. Örneğin, sandalla avlanırken kadın sandalın dengelenmesi işini üstlenir, erkek zıpkın fırlatır. Ama avcılık asıl olarak erkeğin işidir. Avcılığın hakim geçim yolu olmasının maddi etkisi kendini erkek nüfusa verilen önemde belli eder. Yeni doğmuş kız bebeklerin öldürülmesi Eskimoların yaygın pratikleri olagelmiş. Erkek nüfusunun daha büyük olması eşleşme biçimlerine etkir. Çok kocalı evlilik yaygındır. Bekleneceği gibi çatışmaların temel konusu çocukları doğuran, emziren, büyüten, yiyeceği yenmeye hazırlayan, deriyi tabaklayıp giysi üreten, sepet ören kadınlardır: Kadınlar üzerindeki bu çatışmalı ilişki biçimleriyle karşılaştırılırsa, Eskimolar doğal ve üretilmiş zenginlik üzerinde pek az anlaşmazlığa düşerler. Kara ve deniz hayvanlarının avlandığı arazi üzerinde ya da yerleşim alanı üzerinde kişilerin ya da toplumların birbirleri karşısında ayrıcalıklı hakları yoktur. Her toplumun tanımlı bir toprağı bulunmakla birlikte kesin siniri belirlenmemiştir.

“Beyaz balina gibi büyük hayvanlar hakiki ortak mülkiyettir, herkesin ne gereksiniyorsa alma hakkı vardır; bu düzen kıtlık sırasında tüm yiyecekler için geçerlidir.”(*) “Açlık ve bolluk paylaşılır.” maksimi Eskimoların bölüşüm ilişkilerinde birbirlerine karşı takındıkları moral tavrı yetkinlikle ifade ediyor.

Obalar arası ziyaretler armağanlaşma şenliği gibidir. Armağan vermek, verilen kişiyi akraba yakınlığına yükseltir. Caribou Eskimoları armağanlaştıklarına akraba olmasalar bile “yeğen” derler. Kuzey Alaska kıyı Eskimolarının yaşama koşulları Kuzeybatı Amerika kıyı Kızılderililerine benzer ve onlardan kültürce kuvvetle etkilenmişlerdir. Onlar gibi görece oturgan bir yerleşim örüntüsü sergilerler. Kimi aileler av ve kara memelilerini avlamak için yaz kamplarına taşınırlar, diğerleri kış köylerinde kalıp deniz memelilerini avlarlar. Eskimolarda şeflik kurumsallaşmamıştır. Çalışkanlığıyla, cömertliğiyle, ustalığıyla, konuşmacılığıyla, deneyimliliğiyle ve barışçılığıyla toplumsal saygınlık kazanan kişi önder konumundadır; öğüdü dinlenir fakat itaat edilmez. Ama Alaska Eskimolarında durum biraz değişik. Oba içerindeki en geniş aile başı tüm obaya önderlik ediyor. Daha çok birikim yapan ve birikimini cömertçe dağıtan geniş aile diğerleri arasından sivrilir. Bölüşüm, kendisinin ve ailesinin özel ayrıcalığı olmayan şef tarafından tüm obayı oluşturan bireyler arasında yapılır. Şef şenlikler düzenler, ritüel ve törenleri yönetir. Örneğin Aliutların cenaze şölenlerinde, şölene katılanlar yıllarca biriktirdikleri kürk, çeşitli araç gereç gibi zenginliklerini birbirlerine armağan ederler. Bu şölenler Kuzeybatı Kıyı Kızılderililerinin potlaç senliklerini andırır; en fazla veren, en yüksek toplumsal prestij edinir.

Eskimolarda Uslamlama süreci maddi olan ile hayali olanı birlikte kuşatır. Polar Eskimosu söyle düşünür: “Ayılar yoktur, çünkü buz yoktur; buz yoktur çünkü yeterli rüzgar yoktur; çok rüzgar yoktur, çünkü töreye aykırı davrandık.”(**) Mitleri, tabuları bu tür düşünüş örnekleriyle doludur.

XVIII. yüzyıldan bu yana Rus işgaline uğrayan Alaska Eskimoları gibi hepsi sınıflı toplumların hışmına uğramış. Artık kar evler inşa etmiyorlar, metal araç gereç kullanıyorlar, parayla alışveriş yapıyorlar, geleneklerinin inançlarının bir çoğunu korumakla birlikte, eşitlikçi ortaklaşmacı davranış biçimlerini zayıflatıp giderek bize benziyorlar.

(*) Birket-Smith, Kaj. 1959. The Eskimos. Tr. W. E. Calvert. London: Methuen & Co. Ltd. s.146 (**) Birket-Smith, Kaj. 1959. The Eskimos. Tr. W. E. Calvert. London: Methuen & Co. Ltd. s.150

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.