İNSANDA DEĞERSİZLİK DUYGUSU
İnsan tabiat karşısında zayıf bir varlıktır. Bu nedenle her insanın varoluşunda eksiklik yani acziyet duygusu vardır. Çünkü insan çocukluk döneminden dolayı hayatına “normal” bir çaresizlik içinde başlar. Çocukken güçlü yetişkinler arasında yaşayan güçsüz bir varlıktır. Sonraki hayatı boyunca daha önce kendisine egemen olan insanlar ve doğal güçler üzerinde üstünlük kurmak ve gücünü kanıtlamak için çaba gösterir. Çoğu kez bununla da yetinmez kusursuz bir varlık olmaya çalışır.
Doğumla başlayıp ömür boyu süren bu duygu evrenseldir. Çünkü doğadaki bütün varlıklar eksi bir durumdan artı bir duruma geçmek için çaba içindedir. İnsandaki eksiklik duygusu da kişinin gelişimi ve insanlığın ilerlemesi için gerekli bir dürtüdür. Çünkü eksikliğin fark edilmesi insanı güdüler ve eyleme geçirir. Ama çoğumuz bu duygunun varlığını görmezden geliriz. Çünkü eksiklik toplumsal değer yargılarına göre istenmeyen bir durumdur. Oysa bu duygu sayesinde insan başarılı olduğu zaman atalete düşmekten korunur ve daha iyiye ulaşmak için çaba gösterir. Hiçbir zaman “ben oldum” demeyip sürekli tekamül için çabalamamızı sağlayan bu histir.
Değersizlik duygusu ise yukarıda tanımlanan normal eksiklik duygusundan çok farklıdır. İnsanı daha fazla şeyler yapmaya ve üretken olmaya güdülemez. Değersizlik duygusu insanın kendisini diğer insanlardan daha değersiz bir varlık olarak algılamasını tanımlar ve kökeni çocukluk yaşantılarına dayanır.
Kendisine değer verilmemiş bir insan bir başkasına değer veremez. Diğer insanları ya kendinden aşağı görür ya da üstün eşiti yoktur.
Küçümsenmekten korktuğu için insanları küçümser. Ancak ön planda olduğu pohpohlandığı zaman rahat eder. Çünkü değersizlik duyguları yaşayan bir insan üstün olmak “zorundadır”. Mesela emir başkasından geldiği zaman kolay kolay başarı gösteremez. Bunlar bir uçurumun kenarındadırlar; çünkü normal insanlara ayak uyduramazlar ve işbirliği yapamazlar. Hayatları boyunca kendilerini olanca güçleriyle zorlarlar “üstünlüklerini” şu ya da bu şekilde göstermedikçe rahat edemezler.
Oysa bu duygularımızla (eksiklik yetersizlik acziyet vs.) yüzleşip bunu kabul edersek bu yanımızın bir süre sonra ortadan kalkma olasılığı vardır. Bu çoğu kez bilinçli bir çabayı gerektirse de bazen çözüm hiç fark etmeden gerçekleşir. Böyle bir süreci başlatmış olmak insanlarla ilişkilerimizde daha etkin olmamızı sağlar. Çünkü kendimize hoşgörülü oldukça diğer insanların kusurlu yanlarını da daha kolay kabul edebiliriz. Dolayısıyla onlara gerçek anlamda bir şeyler verebilmenin mutluluğunu yaşarız. Bu benliğin şişmesiyle sonuçlanan gururdan çok farklı bir duygudur. İnsanın kendine değer verebilmesini içerir. Zira izzt-i nefs diye tabir ettiğimiz insan onuru olmazsa olmazdır. Kelam-ı kibarın dediği gibi; İnsan eşref-i mahlukattır