İslam dini koyduğu hükümlerle insanların dünya ve ahret mutluluğunu temel alır. Zekat görünüşte Müslümanların ellerindeki paranın azalmasını hedefler. Gerçekte ise temizlenmesine ve artmasına vesile olur. Zaten zekat kelime olarak temizlenme; artma anlamlarına gelmektedir. İlkbaharda ağaçların budanması gibi. Gerçekten budanan ağaçtan görünüşte bir şeyler azalır. Ama budanan ağaç, ilkbaharda budanmayan ağaçlara göre daha çok canlanır, gelişir, meyve verir. Zekat da malı mülkü bereketlendirir. Zekat veren bir Müslüman vermeyene göre daha çok zenginleşir. Materyalist birisi zekat veren kişinin ne kadar zarar ettiğini düşünürken akıllı bir mümin zekat veren bir kişinin bundan dünyada iken bile çok kazançlı çıktığından zerre kadar şüphe etmez. Ayrıca zekat veren bir mümin parasının kirli tarafını da üzerinden atmış olur. Çünkü insan kul hakkına ne kadar dikkat etse de kazandığı parada başkalarının da hakkı vardır. İçerisinde yaşadığımız toplumda insanlar birbirinin işlerini yapmaktadırlar. Üretilen malın veya yapılan hizmetin karşılığı saptanırken ufak tefek haksızlıklar ve hak geçmeler olabilir. Ayrıca Allaha, dolayısıyla topluma ait olan havanın, suyun, güneşin, pek çok hizmetin, nimetin hakkı her zaman üzerimizdedir. Yüce Allah zekatla bu tür gizli hakları üzerimizden almakta, bizleri temizlemektedir. Zekat Allahın zengin kulları üzerinde bulunan bir hakkıdır. Bunu emrettiği için Ona şükretmek gerekir. Bir de zekat veren birisi berekete bizzat şahit olur, nedensiz olarak yani yüce Allahın fazl u ikramıyla parasının, sermayesinin arttığına bizzat şahit olur. İmanı artar. Materyalist düşünmekten kurtulur.
İnsan nefsi imtihan için çok cimri yaratılmıştır. Onun için namazda zorlanmayan nefis, iş zekata gelince itiraz edebiliyor. Devede kulak misali olan zekattan kaçabiliyor. Hem de ne kaçış Bu sefer namazı da terk edebiliyor. Yüce Allah beş vakit namazı aşağı yukarı hicretten iki yıl önce farz kılmıştı. Zekat emri ise hicretten iki yıl sonradır. Dinin emirleri yavaş yavaş, Müslümanları alıştıra alıştıra, tabiri caizse ürkütmeden geliyordu. Demek ki zekat vermek nefse beş vakit namaz kılmaya göre daha zor geliyor ki, yüce Allah beş vakit namaz kılma emrinden aşağı yukarı dört yıl sonra zekatı emretmişti. Yine de gerek peygamberimiz (s.a.s) döneminde gerekse ondan sonra halifeler döneminde namaz kıldıkları halde zekat vermek istemeyen Müslümanlar olmuştur. Hz. Ebubekir (r.a) zekat için dinden dönen bu Müslümanlarla savaşmıştı. Onların çoğunu öldürmüştü. Bazılarına tövbe nasip olarak hak yoluna girdiler. Çünkü zekat vermemek çok büyük günahlardandır. Zekat emrini inkar ise dinden çıkmaktır.
Kuran-ı Kerimde zekat kelimesi 31 yerde geçmekte, yüce Allah (c.c.) ilgili yerlerde zekat vermemizi emretmektedir. Ayrıca sadaka kelimesi ile ya doğrudan ya da dolaylı olarak zekat kastedilmiş olarak yüze yakın ayet vardır. Bir insan üzerine zekat farz olmasa bile yüce Allahın bunca ihtarına bakarak, utanıp sıkılarak yine de zekat niyetiyle her ay az çok bir şeyler vermeye çalışmalıdır. Çünkü zekat büyük bir ibadettir. Kuran-ı Kerimde çoğu kez namazla birlikte geçmektedir. Yüce Allahın (c.c.) her bir emrinde, hele böyle Kuran-ı Kerimde yüze yakın yerde emredilen bir farzda kulun dünya ve ahret hayatına yardım olacak pek çok hayırlar, nimetler vardır. Memur ve işçi kesiminden bazıları, evi barkı olup da aldıkları aylıklarla ve birikimleri ile zekat için öngörülen zenginlik sınırına ulaştıkları veya aştıkları zaman genellikle üzerlerine zekat düşüp düşmediğini sorarlar. Onlara önce, şayet üzerlerine zekat düşseydi bundan dolayı üzülüp üzülmeyeceklerini sorarım. Maalesef olaya nefis ayağı ile bakanlar derhal bakışlarını benden çekip bir şeyler mırıldanırlar. Amaçlarının zaten zekat vermemek olduğunu bu davranışları ile hemen sezerim. Maksatları şüpheli durumlardan kurtulmak için bir fetva ve günahları üzerine yığacakları bir günah keçisi bulmaktır.
İnsanlara pek çok konuda sohbetler etmişimdir. Bazen bakarsınız bir iki insan ertesi sohbete gelmezler. Uzun yıllardan sonra şunu anladım ki, zekat sohbeti kadar insanları uzaklaştıran ve sohbeti terk ettiren başka bir konu yoktur. Gerçekten namazında niyazında insanların büyük çoğunluğu üzerlerine zekat farz olduğu halde bundan öyle bir kaçıyorlar ki, bunun sohbetini yapan kişinin yüzünü bile bir daha görmek istemiyorlar. Herhalde öyle sanıyorlar ki, bu kişi servet düşmanıdır veya kandırarak kendisinden zekat alacaktır. Onun için ben de şimdilerde sohbetlerimde zekat konusunu ya hiç açmıyorum veya üzerinde fazla durmuyorum. Çünkü insanları ürkütmek ve kaçırmak pek hoşuma gitmiyor. Bu iş, yani insanları zekat vermeye özendirme öyle sohbetlerle halledilecek bir konu değildir. Cimrilik nefsin adeta kalbinde bulunan bir hastalık olduğu için öyle Gripin türü ilaçlarla tedavi edilemiyor.
Zekat hakkında bugün toplumumuzda çok büyük bir bilgi eksikliği ve yanlışlığı bulunmaktadır. Bazıları bu yüzden zekat vermemektedirler. Bunlardan birisi zekatla verginin karıştırılmasıdır. Bazı Müslümanlar peygamberimiz (s.a.s) ve dört halife zamanında zekatı devlet topluyordu, şimdi de devlet vergi topluyor diye düşünerek zekatla vergiyi birbirine karıştırmaktadırlar. Elbette devlet topladığı vergiyi millete hizmet olarak yansıtmaktadır. Ama bu çeşit para toplayış İslam devletlerinde de vardı. Bu para tıpkı bugünkü devletlerin kamu hizmeti için topladıkları verginin işlevini görürdü. Buna haraç adı verilirdi. Zekat ise ister ferdi verilsin isterse İslam devletleri tarafından halktan toplansın belli amaçlarda kullanılırdı. Zekat en başta yoksullara vermek ve dağıtmak amacıyla toplanırdı. Bunun dışında zekat en çok Allah yolunda cihatta kullanılırdı. Zekatın kimlere verileceği ayetle sabittir (bk. Tövbe suresi, 60). Zekat farzdır, Allahın emridir, bir ibadettir; vergi ise bir vatandaşlık görevidir. Bunlar, birbirinden ayrı konulardır.
Zekat hakkında en çok muhatap olduğumuz sorulardan birisi de sahip olunan birden fazla evin, dükkanın, arsanın, arabanın zekatının olup olmadığıdır. Ticaret niyetiyle alınmadıktan sonra bunlardan ne kadar mala sahip olunsa da bunların zekatı yoktur. Ayrıca iş yerindeki demirbaş eşyaların da zekatı yoktur. Bu durum, İslam dininin servet sahiplerine düşman olmadığını açıkça göstermektedir. Servet sahibinin parayı biriktirmeyip hemen yatırım yapmasına da bir teşviktir. Yalnız işyerindeki ticari eşya zekata tabidir.
İslam dinine göre bir insan asli ihtiyaçlarını (ev, ev eşyaları ) karşıladıktan sonra 80 gram altına veya o değerde paraya, ticari mala sahip olduğu zaman zengin sayılmaktadır. Buna nisap miktarı denir. Bu, zekat vermeye mükellef olmaktadır. Nisap miktarına ulaşan ve geçen paranın zekata tabi olması için üzerinden bir yıl geçmesi gerekir.
Zekat hakkında karşılaştığımız sorulardan birisi de evi barkı olmayan ve kirada kalan bir kişinin ev almak için biriktirdiği parasına zekatın düşüp düşmediğidir. Âlimler bu konuda ruhsat ve takva ölçülerine göre hareket etmektedirler. Bunlardan ruhsatla hareket edenler, şayet bu kişi halen kirada ise (babasının evinde veya ücretsiz bir evde kalmıyorsa) asli ihtiyaçları tamamlanmadığı için zekat vermeyebilir düşüncesindedir. Takva açısından meseleye bakanlar ise, paranın üzerinden bir yıl geçince zekat düşeceği, dolayısıyla böyle bir kişi zekatını verirse daha doğru olacağı görüşündedir. Biz de bu sonuncu görüşle hareket ettik. Şükür, vicdanımız daha rahat etti. Zekatla paranın eksilmediğine, bilakis Allahın fazl u ikramı ile onu kat kat bereketlendirdiğine de şahit olduk.
Son yıllarda insanlar bankalardan uzun yıllar geriye dönük ödemesi olan ve yıllık veya aylık vadelerle ödemek şartıyla borç para alıyorlar veya kredi çekiyorlar. Bunun İslama uygun olup olmadığını burada tartışmıyoruz. Bu başka bir konudur. Bu insanların bu yolla borçlandıktan sonra üzerlerine zekatın düşüp düşmediğini konu ediniyoruz. Yüce Allah (c.c.), borçlunun önce borcunu ödemesini irade buyurmuştur. Bu yüzden borçlu kişi, zekat verilenler grubuna bile sokulmuştur. Ama tabii bu, gerçek borçlu için geçerlidir. Yani bu borçlu asli ihtiyaçları dışında elinde avucunda bir şeyi kalmamış kişidir. Bu gün insanlar bankalara borçlanırken veya kredi çekerken beri tarafta belli bir birikim veya bir servet sahibi olmaktadırlar. Bunların İslamın tanımladığı borçlu kimselerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Geri ödemesi uzun yılları alan vadeli kredi borçluları ödeyecekleri bir yıllık vadeyi gerçek borç sayarlar ve mevcut zekata tabi birikimlerinden düşerler, kalan paranın da zekatı ödenir. Bir yıldan sonra ödemesi olan borçlar, gerçek borç değildir, ayrıca alacaklının da alma hususunda borçluyu sıkıştırdığı bir borç değildir. Bundan dolayı mevcut zekat birikimini etkilememektedir. Çünkü zekat üzerinden bir yıl geçmiş mevcut birikimin üzerine düşmektedir.
Zekatların kimlere verileceğini açıklayan ilgili ayet şöyledir: Sadakalar ancak (1)fakirler, (2)miskinler (çok fakirler), (3)zekat toplama görevlileri, (4)kalpleri İslama ısındırılmak isteneler, (5)köleler, (6)borçlular, (7)Allah yolundakiler ve (8)yolda kalanlar içindir. Allah tarafından kesin olarak böyle farz buyruldu. Allah bilendir, hikmet sahibidir ( Tövbe suresi, 60).
Bugün köle sınıfı mevcut değildir. Kalpleri İslama ısındırılacak olanlar maddesi peygamberimiz (s.a.s) döneminde işlemekteydi. Bazı zengin ama kalben biraz İslamdan uzak olduğu düşünülen, özellikle kabilesinin ileri gelen ve pek çok kişiye etkili olan, yani nüfuzlu kişilere zekat verilmekteydi. Hz. Ömer (r.a) döneminde bu kişilere artık zekat verilmez oldu. Hz. Ömer (r.a), İslam dininin artık yaygınlaşıp geliştiğini ve güçlendiğini ileri sürerek bu kişilerin aldığı zekatları iptal etti. Bugün bu zekat maddesi geçerli olabilir mi? Hıristiyan misyonerler, bazı ülkelerde Müslüman öğrencilere bu zekat maddesine benzer bir yolla burs veriyorlar ve onları kendi dinlerine kazanmaya çalışıyorlar. Ayrıca dünyadaki pek çok ülkede pek çok farklı ideoloji benzer bir yolla hareket ediyor ve kalplere bu yolla girmeye çalışıyorlar. İnsanoğlu her ne kadar bencil, cimri gibi kötü vasıflara sahipse de kendisine yardım edenlere karşı biraz da vefalıdır. Onları kolay kolay unutamayacağı gibi yardım yapış nedenlerinden de etkilenir. Dolayısıyla zekatlar öğrenci burslarında kullanıldığında en azından bu maddeden yararlanılmış olunur. Şayet ilgili öğrenciler fakir aileden geliyorlarsa zekatın verildiği birinci madde de devreye girmiş olur. Bir de bu öğrenciler namazında niyazında ve İslami bir şuura sahipse Allah yolundaki maddesi de bunları kapsamı içerisine alır. Bu son maddeye giren öğrenciler genellikle bir İslami hizmeti olan cemaatlerde bulunabilir. Kısacası zekat verirken bunu burs yolu ile bazı özelliklere sahip öğrencilere tahsis etmek, ilgili ayetin zekat verilebilecek kişilerin birden fazla maddesine uygun düşmektedir.
Bir öğrenciye birden bir yılın zekatını vermektense onu aylara bölüp vermek daha yararlıdır. İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s) böyle bir durumu mahsuller için önermiştir. Mahsulün bir kısmının zekat niyetiyle ayrılıp bir kenarda tutulması ve her ay azar azar ihtiyaç sahiplerine verilmesine ve bir senede bitirilmesine ruhsat vermektedir. Para da zekat niyetiyle böyle bir maksat için ayrıldığında bu durum gerçekleşmektedir. Çünkü öğrenci için çok para zarar getirebilir. Aklını başından çeleceği, hepsini bir anda harcayıp daha sonraki aylarda sıkıntı çekeceği bir gerçektir. Onun ihtiyaçları doğrultusunda her ay azar azar verilmesi, hepsinin birden verilmesinden daha iyidir. Zekatın bir fakire toplu olarak verilmesi ise azar azar verilmesinden daha hayırlıdır. Çünkü böyle bir kişi bunu sermaye edinerek kendisi de zenginleşme yoluna girebilir. İslam dininin hedefi her Müslümanı zekat verecek seviyeye ulaştırmak, zengin etmektir. Zira zekat ancak zengin kimselere farzdır, Allahın emrettiği bir ibadettir.
Çağımızda yasal yollarla kurulup Müslümanlar adına zekatları kabul eden, alan bazı yardım kuruluşları vardır. Onlar bankalar aracılığı ile halktan topladığı yardımları fakirlere bizzat dağıtmaktadırlar. İnsanların çağımızda fakirleri bulması, onlara yardım etmesi bir meseledir. Çoğu kişinin buna ayıracağı vakti bile yoktur. Hele büyük şehirlerde bu problem daha bir artmaktadır. Maalesef bazı kötü niyetli insanlar, dindar kişilerin yardım, merhamet duygularını ihtiyaç sahibi olmadıkları halde kötüye kullanabilmektedirler. Ayrıca bir kişinin ihtiyaç sahibi kişiye yardımı çoğu kez yetersiz ve etkisiz kalmaktadır. Ama ilgili yardım kuruluşlarının işi bu olduğu için kolay kolay aldatılamazlar. Onlar ihtiyaç sahibi insanları daha iyi tespit ettikleri gibi esaslı yollarla ve tatmin edici bir biçimde yardım edebilmektedirler. Bir de toplanan para bir rahmet içerir. Bu rahmetten hisse almak da var. Kısacası Müslümanların kurduğu bu yardım kuruluşları yolu ile zekat vermek veya bu zekatlarda az çok bir hissemizin olması da güzel bir şeydir. Hele bu yardım kuruluşlarından bazıları bu yardımları dünyadaki tüm Müslümanları hedefleyerek ve İslami bir şuurla yapmaktadırlar. Bu hayırlardan uzak kalmamak gerekir. Bu sayede üzerimizdeki bazı ağırlıklar da kalkar. Ayrıca bu yardım kuruluşlarına az veya çok yapılacak yardımlarda bankaların yasayla arada komisyon alamamaları da güzel bir kolaylıktır. Hele bunun için bankaya bile gitmeden bilgisayar üzerinden hesabınızdan ücretsiz bir yolla bu yardım kuruluşlarına ulaşmak ve yardımı gerçekleştirmek çağımızın bizlere sunduğu büyük nimetlerden birisidir. Bu da zekatı vermede yararlanabilecek etkili ve kolay yollardan birisidir.
Zekat verilirken insanların yakınlarını tercih etmeleri çok yerindedir. Çünkü zekat verme İslami tebliğ anlamına da gelmektedir. Zekat İslamın beş şartından birisidir. Yakınları İslama davet etmek ise üzerimize farzdır. Bu sözle olmaktan ziyade yaşantıyla, halle olmalıdır. Zaten insanlar pek söze bakmazlar, yaşantıya ve hale bakarlar. Zekat ise bu konuda çok büyük bir etkiye sahiptir. Aslında zekat verecek insanların önce yakınlarını veya yakınları olan öğrencileri hedeflemeleri hem kendileri için hem de İslama hizmet açısından çok yararlıdır. Bunu insanlara önerdiğimizde şeytanların insanları hep aynı yolla bundan onları engellediğini görmekteyiz: Sadaka gizili verilir. Allah sadakanın gizli verileninden razıdır. Sağ elin verdiğini sol elin duymasın. Halbuki zekat farzdır. Farzlar aleni (açık) olmalıdır. Elbette açık derken bunu ulu orta yapmayı kastetmiyoruz. İnsanların onurları ile oynamak doğru değildir. Bu konuda, yani kime zekat verdiğimiz konusunda kendimizi gizleyebiliriz, fakat zekat verdiğimizi saklamanın bir anlamı yoktur. İnsan nafile sadakasını elbette gizli vermelidir, bunu saklamalıdır da. Bu tıpkı nafile namazlardaki gibi olmalıdır. Ama zekatta bu gizlenme doğru değildir. Zekatı kimlere verdiğimizi bir sır gibi saklamalıyız ama yeri geldiğinde, sohbet sırasında insanları bir farza teşvik etmek gayesiyle zekat verdiğimizi, daha doğrusu yüce Allahın bu ibadeti bize nasip ettiğini, hatta zekatın miktarını da söyleyebiliriz. Nasıl farz namaz cemaatle kılındığında ferdi olarak kılınanına göre 27 derece daha çok faziletli ise zekatın da verildiği (yeri geldiğinde) açıklanırsa böyle faziletlidir. Bunun için zekatta önce yakınlardan başlanırsa daha faziletli olur. Çünkü bu sayede çevremizde İslamın bir farzı yüceltilmiş olunur, ayrıca başkalarına da örnek ve teşvik unsuru olur. Zaten insanlar birbirlerinden görerek zekat vermeye başlıyorlar veya zekattan uzaklaşıyorlar. Ayrıca zekat veren Müslümanın toplumda bu yönü ile tanınması ona büyük bir şeref ve itibar kazandıracaktır ki, bu da İslamın gelişmesine ve ilerlemesine büyük bir vesile olacaktır. İnsanlar soyut şeylerden değil somut olanlardan etkilenirler. Hele bu somut değerler bir kişide vasıf haline gelirse bu kişi başkaları için olumlu örnek olur. Zekatını veren Müslüman ise böyle çok değerli bir şahsiyet olur. Onun varlığı, duruşu, imajı İslam için bir tebliğdir ve irşattır. Bunun için konuşmasına bile gerek yoktur. Zekatını vermeyen veya bu konuda kendisini gizleyen zengin bir Müslüman ise kalplere kuşku tohumları atar. İnsanların hakkında dedikodu yapmalarına neden olur. Toplumda pek sevilmez. Ayrıca İslami bir misyona da sahip olamaz. Onun için insanların durup durduğu yerde olmasa da yeri gelince verdikleri zekatı açıklamaları (kime verdiklerini, tabii bu bir şahıssa gizlemeleri) ve bu sayede diğer Müslüman kardeşlerini de bu ibadete teşvik etmeleri güzel bir şeydir.
Zekat kalben niyetle verilir. Çünkü ibadetler için bu farzdır. Zekat verilecek kişiye bunu belirtmeye, verilen paranın zekat olduğunu söylemeye gerek yoktur. Hediye, burs adı altında da zekat verilebilir. Zekat verirken insanların kalplerini incitmemek, onurlarına çok dikkat etmek gerekir. Bu konuda çok küçük bir kusur yapılan ibadeti boşa çıkarabilir. Çünkü bu bir alışveriş değil, bir ibadettir. Namazda olduğu gibi büyük bir edep duygusuyla yapılmalı, bu ibadeti nasip eylediği için Allaha şükretmeli, vesile olan kişiye, yani zekatı alan kişiye de şükran duygusu duymalıdır. Mümkünse zekat verilecek kişinin ayağına bizzat gidilmeli veya zekat alacak kişi saygıyla davet edilmelidir.
Yardım kuruluşlarına verirken zekat olarak belirtmek, bankadaki görevlinin veya kendimizin bilgisayar ekranındaki zekat kutucuğunu işaretlemek gerekir. Çünkü yardım kuruluşları paranızı zekat verilecek yerlere kullanacaklardır. Onlar bunun dışında bazı yerlere de harcamalarda bulunabilirler. Bunu bilmeleri gerekmektedir. Ayrıca bu, onlara zekat için vekalet verme anlamına gelmektedir.
İslami hizmeti olan cemaatler, kuruluşlar zekatları çeşitli yerlerde, işlerde kullanmak için (Allah yolunda maddesinden yararlanmak için, ki bu nazar-ı dikkati celbeden bir maddedir) zekatı hizmette aktif görev alan fakir bir kişiye vermenizi tavsiye edebilirler. İlgili kişi de aldığı zekatı olduğu gibi Allah yolunda kullanılması için genellikle cemaat yetkilisine hediye eder veya cemaat harcamalarında bizzat kendisi kullanır. Böylelikle zekatın verileceği yerlerden hem yoksul kişi maddesi hem de Allah yolundaki maddesi işlerlik kazanmış olur. Ayrıca bu arada zekatı toplayan memur maddesi de az çok hissesini almıştır. İşte bu da zekatı vermede başka bir yoldur.
Allah (c.c.), verdiğimiz, vereceğimiz zekatları kabul etsin ve rızasını nasip eylesin.
Muhsin İyi