Şu yeryüzü insanlık tarihinde bir çok acı manzaralara sahne oldu. Dünya savaşları, darbeler, provokasyonlar, komplolar, toplu kıyım, katliamlar, giyotinler ve Engizisyon Mahkemeleri, darağaçları ve İstiklal Mahkemeleri; toplama, çalışma ve temizleme kampları, ölüm tarlaları, ateş hendekleri, toplu mezarlar, gaz odaları ve fırınları, tabutluklar, senatoryumlar, zindanlar, işkence ve nihayetinde etnik temizlik; jenojistler,soykırımlar…
Soykırım; “Bir devlet yönetiminin aldığı karar sonucu bir gruba karşı devletin resmi kuvvetlerince uygulanan öldürme olayı” olarak tanımlanıyor.
Bu tanımın içine, “Grubun yaşam şartlarını zorlayan ve bu şekilde grubu dolaylı yoldan imha etme amacı güden tehcir, sürgün, göç, kısırlaştırma, açlığa ve sefalete mahkum etme gibi her türlü değişik yöntemler” de girer. Bu yönüyle denilebilir ki bir ulusun vatansızlaştırılması olarak görülen tehcir politikası gibi yöntemler, etnik yok etmenin en ağır biçimlerinden biridir.
İnsanlık tarihi Dehak,Şeddad, Firavun, Buhtunnasır, Haccac, Cengiz Han, Hülagu gibi soykı-rımcıları kaydetmiştir. Bunun yanında 20. yüzyıla gelininceye kadar insanlık, Haçlı Savaşları ve sömürgecilikle birlikte sistematik olarak başlayan birçok büyük soykırımlara tanıklık etti.
Bunlardan birkaçını ve yöntemlerini şu şekilde sıralayabiliriz; Hristiyan Batı alemi Haçlı Seferleri’nde Hristiyanlık adına yaptığı soykırımda Müslümanlarla birlikte Ortodoksları da toplu kıyımdan geçirmiştir. Bu seferler sonucu Endülüs’te, Sicilya’da milyonlarca Müslüman’ın canına kıyılmıştır. Bunun yanında kilisenin Engizisyon Mahkemeleri, Orta Çağ’da din adına yüz binlerce insanı yakarak büyük bir soykırıma girişmiştir.
Amerika’nın Kristof Kolomb tarafından 1492 yılında keşfiyle başlayan tarih, aynı şekilde İspanyol ve diğer Avrupalılar tarafından uygulanan dünyanın en büyük soykırımlarından birinin de başlangıcıdır. Amerika Kıtası’nın sahipleri olan Kızılderililer, kitleler halinde yok edilmiştir. Kristof Kolomb Amerika’ya ayak bastığında nüfusu 8 milyon olan Arawaks yerlilerinin sayısı 22 yıl içerisinde 28 bine düştü.
Aslında ‘cehenneme gönderildikleri söylenen ve her yerli Kızılderili’nin kafa derisine gazete ilanlarıyla 200 dolar ödül biçilen’ Amerika’da bu durum öyle şaşılacak bir sonuç değildi. ABD emperyalizminin duayeni sayılan Theodore Roosevelt Kızılderililere duyulan bu öfkeyi şu cümleleriyle kamuoyuna yansıtmıştır: “En iyi Kızılderili’nin, ölü Kızılderili olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmeyeceğim. Ama onda dokuzunun ölü olması gerektiğine inanıyorum; üstelik onuncu vakayı da pek öyle derinlemesine soruşturmak niyetinde olmayacağımı belirtmeliyim.” Bu söz acı olduğu kadar önemli bir gerçeği de dile getirmiştir: “Güçlü olan sömürgecinin hiçbir asırda değişmeyen literatüründe sömürge halklara düşen tek hak(!), ölümdür!”
Sömürgeci Fransız, İngiliz, İspanyol, Portekiz ve Hollandalı köle tüccarlarının bedava işgücü için 1500’lü yıllarda zorla topraklarından koparttıkları, Afrika’dan gemilerle Avrupa’ya ya da Amerika’ya götürdükleri 10 milyonu aşkın, -bazı kaynaklara göre de 30 milyona varan kölelerin üçte biri getirilmek istendikleri ülkelere daha ulaşmadan yolda ölmüşlerdi.
Soykırımlarla insanlığa karşı suç işleyen ülkeler listesinde İsveç ve Norveç de bulunuyor. 16. yüzyılda Asya kökenli Samiileri asimile etmek için Norveç’te birçok çalışma yapılmıştır. Hristiyanlaştırılmak istenen Samiilerin çoğunlukta olduğu bölgelere Norveçliler yerleştirildi. Kültürlerini yaşayamayan Samiiler, bu uygulamaya karşı çıktıklarında da ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırılmış ve Samiiler ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır. Bununla birlikte aynı dönemde Samiilere karşı asimilasyon hareketinin İsveç’te de gerçekleştiği, tarihi kaynaklarca sabittir.
İngilizler 18. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın ilk yarısına kadar (1788-1938 tarihleri arasında) sömürge amacıyla gittikleri Avustralya’da kıtanın yerli halkı olan Aborjinleri sistematik şekilde yok ettiler. İngilizlerin aralarına salgın hastalık yaydığı, bununla da yetinmeyip yemeklerine zehir katarak yok etmeye çalıştığı 750 bin siyah derili Aborjin’den geriye sadece 31 bin kişi sağ kalabildi. Aborjinlere karşı soykırım ve tehcir uygulayan İngilizler, bunun yanında binlerce yerli çocuğu da ailelerinden kopararak ayrı bir insanlık dramı yaşattılar.
Danimarka’nın ABD ile yaptığı anlaşma gereği Grönland’ın Thule bölgesinde yaşayan Eskimoların, yapılacak bir hava üssü nedeniyle topraklarından koparılmaları da ayrı bir soykırım olarak tarihteki yerini almıştır. 19. yüzyılda yaşanan bu insanlık ayıbında, soğuk savaş nedeniyle ABD tarafından yaptırılan hava üssü için Eskimolar topraklarından koparılmış ve bu tehcir sırasında niceleri ölmüşlerdir.
Belçika’nın, 19. yüzyılda Kongo’da yaptığı soykırım da soykırımlar tarihinde yer edinmiştir. Kauçuk tarlalarında çalışmayı reddederek sömürgecilere karşı direndikleri için milyonlarca Kongolu öldürülmüştür. Suç dosyası kabarık olan ve tarihle hesaplaşması gereken devletlerin başında gelen Belçika, soykırıma uğrayan Kongoluların çoğunun hastalıklardan öldüğünü iddia etse de olayın bir soykırım olduğu noktasında bütün dünya hemfikir…
1891 yılında hammadde ve işgücü ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Almanlar, Güney Batı Afrika (Namimba)’yı sömürgeleştirdiler. Bölgedeki çok zengin altın ve zümrüt madenlerini ele geçirme yolunu, bölgenin yerel halklarını yok etmekte gören Almanlar harekete geçti. Adanın yerlileri Herero ve Namalar üzerine taarruza geçen Alman askerleri; kadın, yaşlı, genç, çocuk dinlemeden herkesi soykırımdan geçirdiler. Soykırımdan kurtulanlar ise işkenceyle öldürüldü. Yaklaşık 132 bin yerliden geriye sadece 15 bini sağ kalabildi.
Bu anlatılanlar, 20. yüzyıla girmeden önce yaşanan soykırımlardan sadece bir kaçıydı. Bunun yanında 20. yüzyıl boyunca Kürdistan, Kamboçya, Ruanda, Yugoslavya, Çeçenistan, Filistin, Bosna-Hersek, Brundi, Güney Afrika, Ukrayna, Çin, Rusya, Vietnam, Kongo vs. ülkelerde yaşanan etnik, kültürel ve ideolojik soykırımlar ise şu anlattıklarımızı adeta gölgede bırakıyor. Savaş ve soykırımların ardından oluşan bilanço; 300 milyon ölü olarak tespit edilmiştir. Sakat kalanlar ve mülteci durumuna düşenler ise bu rakamın dışında. Yaşanan bu soykırımların bazılarını şu şekilde ortaya koyabiliriz;
Osmanlı Devleti, (Ermeni Tehciri; 1915-1917): Osmanlı’nın iktidardaki İttihad ve Terakki yönetimi tarafından “Turanist zihniyetle” uyguladığı Ermeni tehciri, başkent İstanbul’dan yönetilen planlı bir politika olup, bu politika sonucu sayıları tahminen 300 bin ile 1 milyonu bulan Ermeni öldürülmüştür. Bu tehcirde Ermenilerin yanında Süryaniler ve Rumlar da bu zulümden nasiplerini almışlardır.
Vladimir Ilich Lenin, (Rusya; 1917-1920): Lenin, Trotsky ve diğer Bolşeviklerin, ‘insanı bir hayvan türü olarak gördüklerini ve insan hayatına herhangi bir değer vermediklerini, devrimin başarısı için, milyonlarca insanın kolayca feda edilebileceğini’ söylediklerini tarihi kaynaklar kaydetmektedirler. Komünist Lenin’in köylülerin ellerindeki bütün mahsulü ve tohumlarını toplatarak, 1921-1922 yılları arasında 29 milyon insanı açlığa terk ettiğini ve bu insanların 5 milyonunun açlıktan kıvranarak öldüğünü yine aynı tarihi kaynaklar kaydetmektedirler. Lenin’in tüm mahsullerini topladığı köylülerin açlık nedeniyle ot, ağaç kabuğu, kemirgen yedikleri bilinen gerçeklerden. Lenin’in, köylülerin mahsullerini topla****** insanları bile bile kıtlığa sürüklemesinin asıl nedeni, insan psikolojisi üzerinde tahribat oluşturarak bu yolla insanların Allah’a olan inançlarını yok etmek ve dine karşı bir hareket başlatmaktı. Ama bu başkaldırı Allah’a ve dine değil, Bolşevik iktidarına karşı olmuştur… Bunun yanında Lenin en az 30.000 muhalifini de infaz eden biri olarak biliniyor.
B. Mussolini, (Etopya, Yugoslavya; 1936): “Faşizm özgürlük değil, zalimin hakimiyetidir. Milletin güvencesi değil, özel çıkarların savunmasıdır. Bunu herkes bilirdi…” diyerek faşizmin özünü ve niteliğini itiraf eden büyük faşist Mussolini, Etopya’da ve Yugoslavya’da 300 bin insanı katletmiştir. Benzerleri gibi o da toplama kamplarıyla tanınan Mussolini hem kendi halkına hem de işgal ettiği ülkelerin insanlarına büyük acılar yaşatmıştır. “Roma İmparatorluğunu diriltme” hayalleri içinde 1935 yılında Habeşistan’ı işgal etmiş ve bu ülkedeki 15 bin suçsuz Müslümanı da acımasızca katletmiştir. İşgale karşı direnmeye çalışan sivillerin tereddütsüz kurşuna dizilmesi emrini vermiş, dahası sivil halka karşı zehirli gaz kullanarak feci katliamlar yürütmüştür. Aynı şekilde “Temizleme Kampı”nda toplattığı 35 bin kişiden 18 binini de katlettirmiştir. Bunun dışında İtalya’da faşist iktidar boyunca öldürülen pek çok insan da vardır. 1943 yılında Mussolini devrilene kadar Afrika’daki katliamları ile tarihe geçmiştir. Mussolini Gladio’su, Avrupa’nın en kanlı devlet terörü örgütlerinden biri olmuştur. Bu örgüt, yüzlerce cinayete imza atmış, birçok ülkede Neo Nazi çetelerin kurulmasına yardım etmiştir.
Jozef Stalin, (Rusya; 1934-39): SSCB’de Stalin (Rusça’da “Demir Adam” manasında) döneminde Rusya, Ukrayna, Kırım ve Sibirya’da kollektifleştirme siyasasının yol açtığı kıtlık ve açlık, çoğunluğu Müslüman olmak üzere 25 ila 27 milyon kişinin ölümüne neden oldu. Stalin, bir milyon insanı sadece muhalif oldukları gerekçesiyle idam etti. En az 9,5 milyon insan ise ya sürgün edildiler ya da bir daha geri dönemedikleri ünlü “Gulag” gibi çalışma kamplarına gönderildiler. Stalin, Komünizm ideolojisini benimsemeyenleri, kafadan deli olarak kabul edip onları ‘tedavi maksadıyla(!)’ kurulan sanatoryumlara gönderiyordu. Bugün Rusya’nın dört bir yanını sarmış devasa sağlık kurumları, aslında Stalin döneminden kalma ‘sağlıklı yaşam(!)’ kampanyasının eserlerdir. Öyle ki kendisinden sonra iktidarı devralan Komünist Partisi Genel Sekreteri Nikita Kruşçev bile Stalin dönemini lanetlemekten kendini alamamıştı. ‘Stalin döneminde nüfus sayımı yapılmış, 15 milyon eksik çıkmış(!)’ esprisinin bugün bile Rusya’da yaygın olması, dönemin dehşetini ironik bir şekilde yansıtıyor.
Hideki Tojo, (Japonya; 1941-1944): 1940’da Fransa ve Hollanda, Alman işgaline girdikten sonra Japonlar bu ülkelerin sömürgelerine göz diktiler. 1941 yılında Fransız Hindiçini’sine girdiler ve önemli yerlere Japon garnizonları yerleştirdiler. Bu durum Pasifik’teki Japon yayılmasından rahatsız olan Amerikalıların tepkilerine yol açtı. Amerikan hükümeti 1940 yılının Aralık ayında Japonya’ya karşı çelik ve savaş malzemesi satışına ambargo getirmişti. 24 Temmuz 1941 tarihinde ise Roosevelt, Japon birliklerinin Hindiçini’den çekilmesini istedi ve bunu zorlamak için -iki gün sonra- bir yandan Amerika’daki Japon varlıklarını dondururken, petrolü de ambargo listesine dahil etti. O gün Japonya’nın elinde, savaş koşullarında sadece altı ay yetecek petrol stoku vardı. Bu bittikten sonra savaşması olanaksızdı. Ya boyun eğip ‘imparatorluk’ hülyalarına veda edecek ya da giderek yaklaştığı Java ve Sumatra petrollerini ele geçirip planlarına sahip çıkacaktı. Japonya’nın başına Ekim’de hırslı general Hideki Tojo geçince, tercih belli oldu ve Hideki Tojo riskli olan ikinci yolu seçti. Hideki Tojo ardında 5 milyon ölü ve kayıp insan bırakmıştır…
Adolf Hitler, (Almanya; 1933-1945): Adolf Hitler’in liderliğini yaptığı Nazi Almanyası, 1933-45 yılları arasında Büyük Alman İmparatorluğu’nu kurmak ve öjeni (bir insan ırkındaki hasta ve sakatların dışlanmaları) politikasıyla ari ırkını oluşturmak hedefiyle; diğer milletlerden veya etnik gruplardan 21 milyon insanı topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattı. Irkçı söylemlerle yapılan bu soykırım; Yahudileri, Çingeneleri, Slavları ve Komünistleri kapsadı.
Charles De Gaulle, (Cezayir; 1954-1962): Tarihin en kanlı soykırım mağdurlarının başında Cezayirliler geliyor. Fransızlar’ın Cezayirlilerin özgürlük hareketlerini işkence ve kanlı katliamlarla önlemeye çalışırken, bağımsızlık savaşı veren 2 milyonu aşkın Cezayirli’yi tehcir edip, bunlardan 1 milyon Cezayirli’yi de katlettikleri ve de bu rakama yakın insanı da kayıplara karıştırdıkları kaydedilmiştir. Fransızlar, Cezayir’de 1954 yılı ile 1962 yılları arasında 1 milyon Cezayirliyi öldürerek, Müslüman Cezayirlilere sistematik bir biçimde soykırım uygulamıştır. Cezayir halkı, ödediği bu ağır bedellerden sonra bağımsızlığına kavuşabilmiştir.
Mao Tze Dong, (Çin; 1966-1969): Çin’de 1949 yılında iktidara gelen Komünist Parti, Çin’i kısa sürede büyük bir korku rejimine dönüştürdü. İktidarını ancak şiddetle muhafaza edebilen ve Komünizm’in belki de en acımasız ve en vahşi uygulamasını yürürlüğe koyan Mao Tse-Tung, tüm Çin Halkı için tek tip bir yaşam ve düşünce tarzı belirledi. Bu dönem boyunca, Komünist iktidarın ilkelerine ve kurallarına uymayanlar (başta dinlerinin vecibelerini yerine getiren Doğu Türkistanlı Müslümanlar olmak üzere; 1949-1952 yılları arasında 2.800.000, 1952-1957 yılları arasında 3.509.000, 1958-1960 yılları arasında 6.700.000, 1961-1965 yılları arasında 13.300.000 Müslüman Uygur Türk) çeşitli yöntemlerle acımasızca yok edildi. Bunun sonucunda Mao, arkasında kültürel asimilasyon ve toplama kampları sonucu -sayısı net olarak bilinmemekle beraber- 60 milyonu aşkın ölü, kayıplara karışmış, işkence görmüş on milyonlarca insan ve acımasız bir toplum bırakmıştır. Mao ve onun takipçileri, birer hayvan sürüsü olarak gördükleri halkın, çektiği acılardan hiçbir şekilde etkilenmemiş, bunu doğanın makul ve normal bir işleyişi olarak görmüşlerdir. İdeolojik soykırım olarak bilinen bu soykırım, tarihteki yerini acı bir şekilde almıştır.
Francisco Franco, (İspanya; 1936-1975): Faşist General Francisco Franco, 1936’da bir darbeyle İspanya’nın başına geçti. Franco 40 yıl süren diktatörlüğü döneminde İspanya’yı üç yıl süren çok büyük bir iç savaşa sürükledi. Kardeşi kardeşe, babayı oğula düşürdü. Günde ortalama 500 kişinin öldüğü bu iç savaşta; şiddet olaylarının, vahşi katliamların, toplu işkencelerin ve insanlık dışı cinayetlerin ardı arkası kesilmemiştir. Ve nihayetinde bu iç savaş, arkasında yaklaşık 600.000 ölü bıraktı.. Franco, bunun dışında 30.000 muhalifini de “ölüm mangalarıyla” temizlemiş, 50-100 bin arasında kişiyi ise yalnızca idam ettirmiştir. Hitler ve Mussolini İspanya’yı tıpkı bir laboratuar gibi, silahları ve askerleri için bir deneme alanı olarak kullandılar. Bunun en çarpıcı örneği Franco’nun yardımlarına karşılık olarak Hitler’e hediye ettiği Guernica kasabası idi. 5 Mayıs 1937 sabahı, Guernica kasabasının halkı, Nazi teknolojisinin ürettiği dev bombardıman uçaklarıyla yerle bir edildi. Küçük kasaba, Franco tarafından Nazi uçaklarının deneyine terk edilmişti. General Franco 1975’te öldü.
Richard Nixon, (Vietnam; 1965-1975): Öldürülen milyonlarca insanıyla Vietnam, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana bilinen en büyük soykırımların yaşandığı ülkedir. Vietnam’da Amerika, askerlerine: “hareket eden her şeyi vur” talimatı vermişti. Amerika bu savaşta, İkinci Dünya Savaşı’nda sarfettiğinin iki katı, yani 4 milyon ton bomba ve Napalm kullanmış, bunun yanında 23 bin 607 dönüm alan üzerine Agent Orange (kimyasal silah) püskürtmüştür. Üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen Amerika’nın Vietnam Savaşı’nda kullandığı “Agent Orange” adlı kimyasal maddenin etkisi hâlâ sürüyor… Bu yüzden olacak ki savaşın bilançosu da gayet büyüktü. Kennedy, Johnson ve Nixon dönemlerinde gerçekleşen bu savaşta milyonlarca insan köylere sürülmüş, yüz binlerce insan sakat bırakılmıştı. Milyonlarca insan işkencelerden geçirilmiş ve toplam 5 milyon insan öldürülmüştü. ABD ise, 1975’te Vietnam’dan kovulmuş ve ABD Başkanı Richard Nixon istifa etmişti. Vietnam’da yaşananlar Kamboçya’da da tekrarlandı. 1970-75 yılları arasında Kamboçya ve Laos’ta da 1 milyon insan ABD tarafından katledilmiştir. Bugün hâlâ ABD’nin bu ülkelerde döşediği mayınlardan dolayı her yıl binlerce insan ve hayvan ya ölüyor ya da sakat kalıyor