Sebebi bilinen ölümlerde kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada olan kanserde tedavinin başarı şansı erken teşhisle doğru orantılı.
Kanser sadece bir hastalık değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik yönleriyle de kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşüren ciddi bir sorun.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 12.4 milyon yeni kanser vakasının görüldüğü dünyada erken teşhis, tedavinin temel noktasını oluşturuyor. Kanser tedavisine ilişkin her gün farklı yaklaşımlar ortaya çıkarken, tüm tedavi yöntemleri aynı cümlenin altını çiziyor: Farkındalık, hayat kurtarır.
Özellikle kadınlarda sık görülen meme kanseri, erken teşhis edildiğinde tedaviye en kolay cevap veren kanser türlerinden biri olarak ön plana çıkıyor. Bir tümör ne kadar erken teşhis edilirse, kişinin hayatta kalma şansı da o kadar yüksek oluyor. Erken teşhis ile 5 yıllık yaşama oranı yüzde 98e kadar çıkıyor.
BİLİNÇ VAR AMA YETERLİ DEĞİL
Philipsin geçtiğimiz yıl Türkiye genelinde gerçekleştirdiği araştırma, kadınların kanser farkındalığına ilişkin tespitler sunuyor. Buna göre, kadınların üçte biri hayatında hiç jinekoloğa gitmemiş ancak, %78i düzenli mamografi çektirmenin, meme kanseri teşhisinde önemli olduğunu düşünüyor. Uzmanlar, kanserde erken teşhiste kadınlarda oluşan bu bilinci olumlu diye nitelendiriyor. Buna karşılık, Dünya Kanser Teşkilatı (UICC) tarafından açıklanan bilgilere göre de hastalığa bakış açısında bilinçli bir yaklaşımın henüz tam olarak oluşmadığı görülüyor.
MAMOGRAFİ TARTIŞMASI SÜRÜYOR
Erken teşhis ve yeni tedavi yöntemlerinin etkisiyle iyileştirilebilir türler arasında ilk sırada yer alan meme kanserinde mamografi büyük önem taşıyor. Mamografi, tümörleri, elle muayene ile tespitten üç yıla kadar daha önce ortaya çıkarabiliyor. Ancak tıp dünyasında mamografinin radyasyona dayalı bir teşhis yöntemi olması nedeniyle tartışmalar yaşanıyor. Bu noktada da uzmanların önerisi; düşük doz radyasyon içeren mamografi sistemlerinin tercih edilmesi yönünde.