ANATOMİ NEDİR?
Canlılar hücre adı verilen en küçük yapısal birimlerin çok karmaşık fonksiyonları yerine getirebilecek şekilde bir araya gelmesiyle oluşmuşlardır. Hücre gözle görülemeyecek kadar küçüktür ve çevresi yarı geçirgen bir zarla kuşatılmış durumdadır. Hücreye şeklini veren sitoplâsma gerekli yaşamsal öğeleri içeren yarı sıvı bir maddedir. Aynı görevdeki hücrelerin kümelenmesi ile dokular; farklı dokuların belirli bir işlevi görmek üzere birleşmesiyle de organlar oluşur. Yapısal özellikleri farklı olan organların bir araya gelmesi sonucunda da belirli bir işlevsel bütünlük gösteren sistemler şekillenir.
Anatomi terimi eski Yunanca Ana (=içinden) ve Tome (-Temnein) (=kesmek) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Keserek ayırma parçalama anlamına gelmektedir. Anatomi teriminin Latince’deki karşılığıdissection’dur. Günümüzde kadavranın bölgelere ayrılması ve bu bölgelerin kesilerek incelenmesi yöntemi için genel bir ifade olarak dis¤¤¤¤iyon terimi kullanılmaktadır.
Anatomi geniş anlamda vücudun normal şeklini yapısını; vücudu oluşturan organları ve bu organlar arasındaki yapısal görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. Şekil bilim anlamına gelen morfoloji kavramı da canlıların şekilsel olarak incelenmesini belirtir. Bir görüşe göre anatomi terimi morfoloji ile özdeş olarak da kabul edilir. Ancak günümüzde oluşumların yalnızca şekilsel değil işlevsel özelliklerinin de önem kazanması yapılan çalışmalarda hücre içi öğelerin ayrıntılı olarak hatta moleküler düzeyde incelenmesi anatomi biliminin sınırlarını genişletmiştir. Anatomi eğitiminde kalıplaşmış kurallarla işlevsel bağlantıları dikkate almayan bir yöntem seçilmesi ezbere dayanan ve edinilen bilgilerin kısa zamanda unutulmasına yol açan bir öğrenme ile sonuçlanır. Herhangi bir yapının işlevlerinin ve diğer yapılarla bağlantılarının birlikte öğrenilmesi ise anatominin bir bütün halinde daha kolay anlaşılması olanağını yaratır. Bu nedenle yapıların ayrıntılarından çok hastalıklar ya da yaralanmalarla olan işlevsel bağlantılarının öğrenilmesi çağdaş tıp anlayışına daha uygundur.
ANATOMİNİN ALT GRUPLARI
İnsanlarda olduğu gibi diğer canlılarda da yapısal özelliklerin araştırılması anatominin konusudur. Temel olarak kabul edildiği şekliyle diğer temel tıp bilimleri anatomi ile ilgili çalışmalardan türemişlerdir.
Tarihsel süreçte insan vücudunun tanınmasına duyulan yoğun ilgi ve buna bağlı elde edilen bilgi birikimi nedeniyle anatomi alt gruplara ayrılmıştır.
1. Makroskopik Anatomi (Gross Anatomi): İnsan yapısını gözle görülebilen şekliyle inceleyen anatomi dalıdır. Bu amaçla kullanılan temel eğitim aracı ilaçlanarak doku özelliklerinin uzun zaman kalıcılığı sağlanan ölü insan vücududur (kadavra). Modeller yazılı gereçler (kitap atlas poster gibi) video görüntüleri ve bilgisayar programlarından da eğitimde geniş ölçüde yararlanılmaktadır. Bilgisayarlı eğitim bazı eğitim kurumlarında kadavranın yanında en yaygın kullanılan yöntem halini almıştır. Üç boyutlu görüntülerin elde edilmesi önemli bir avantajıdır.
2. Mikroskopik Anatomi (Histologia): Vücudu oluşturan organlardan özel teknikler ile alınarak boyanan doku örneklerini mikroskop altında inceleyen bilim dalıdır. Histoloji kelime olarak eski Yunanca’daki histos (=doku) ve logos (=bilim) sözcüklerinden oluşmuştur ve doku bilimi anlamına gelir. Mikroskop gözle görülemeyen varlıkları değişen oranlarda büyüterek görülebilmelerini sağlayan en önemli eğitim aracıdır.
3. Sitoloji: Histolojinin bir bölümü olarak da kabul görmekte olan hücre bilimidir. Hücreyi oluşturan yapıların ayrıntılı olarak incelenmesini temel alır.
4. Gelişimsel Anatomi (Developmental Anatomy): İnsan vücudunun şekillenmeye başladığı ilk andan ölümüne kadar geçirdiği evreleri ve normal yapısal değişiklikleri inceler. Çeşitli alt başlıklara ayrılabilir:
Doğum Öncesi Dönemi Anatomisi (Embryologia): Dişi ve erkek eşey hücrelerininbirleşmesi ile şekillenen zigot oluşumundan doğuma kadar olan dönemi incelemeyi temel alır. Bu dönemi de embriyo ve fötus dönemi anatomisi olarak ikiye ayırmak olanaklıdır. Teknolojik gelişmeler bazı hastalıkların doğumdan önce saptanabilmesini ve tedavisini sağlayabilmekte olduğundan fötus anatomisinin önemi giderek artmaktadır.
Çocukluk Dönemi Anatomisi (Child Anatomy): Doğumdan itibaren puberte dönemi sonrasına kadar süren gelişimi inceler.
Erişkin Dönemi Anatomisi (Adult Anatomy): Erişkin insan vücudunun yapısını inceler. Klasik ders kitaplarında verilen bilgiler erişkin insan vücudu temel alınarak hazırlanmıştır.
Yaşlılık Dönemi Anatomisi (Geriatric Anatomy) : Yaşlı insanlardaki normal yapısal değişiklikleri inceler.
5. Patolojik Anatomi: Makroskopik ya da mikroskopik olarak insan dokusunun normal olmayan yapısını inceler.
Öğrenim yöntemlerine göre anatominin alt grupları:
Anatomi eğitiminde temel amaç öğrencinin kendisine gereken bilgiyi en etkili yolla elde etmesi ve bunu verimli bir şekilde değerlendirmesidir. Amaca ulaşabilmek için gereken bilginin değişik yollarla verildiği farklı öğretim yöntemleri kullanılır. Bu yöntemlere göre de anatomi bir takım alt dallara ayrılır.
Sistematik Anatomi (Anatomia Systematica): Organizmayı organ topluluklarından oluşan sistemlere ayırıp incelemeyi esas tutar. Bu öğretim modelinde bir sistem içindeki organlar ve doku grupları belirli bir sırayla öğretililir.
Bölgesel Anatomi (Anatomia Topographica-Anatomia Regionalis): Vücut bölgelere ayrılarak buralarda yer alan doku ve organlar dıştan içe incelenir.
Karşılaştırmalı Anatomi (Anatomia Comparativa): Çeşitli hayvanlar ve hayvanlarla insanlar arasındaki benzer organları kıyaslama yaparak inceler.
Cerrahi Anatomi (Anatomia Chirurgica): Cerrahi uygulamaları dikkate alarak organizmayı topografik olarak inceleyen anatomi dalıdır.
Klinik Anatomi (Anatomia Clinica): Sistematik topografik ve cerrahi anatomiyi kapsayan bilgilerin klinikte canlı insan üzerinde uygulamasını yapan anatomi dalıdır.
Yüzeysel (Surface) Anatomi: Canlı üzerinde organları elle gözle veya radyolojik endoskopik olarak inceleyen daldır.
Kesitsel Anatomi (Radyolojik Anatomi): Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan ve önemi giderek artan bir topografik anatomi şeklidir. Çeşitli hastalıkların tanısında kullanılan yeni yöntemlerden bilgisayarlı tomografi (CT) nükleer manyetik rezonans görüntüleme (NMRI) pozitron emisyon tomografisi (PET) ve sintigrafide vücudun değişik açılardan ve birkaç milimetrelik ince dilimlere ayrılması ile elde edilen görüntülerin incelenmesi amaçlanır.
Estetik (Plastik-Artistik) Anatomi: Çeşitli durumlarda vücudun dış şeklinde oluşan değişiklikleri ve nedenlerini inceleyen daldır; daha çok ressam ve heykeltraşları ilgilendirir.
Spor Anatomisi: Spor eğitimi verilen kurumlarda özellikle hareket sistemini oluşturan yapıların incelenmesine dayanan bir daldır.
Ölü organ ya da dokularla ilgili çalışmalar ölü anatomisi (necro anatomi); yaşayan insanla ilgili çalışmalar da canlı anatomisi (living anatomy) başlıklarında toplanabilir.
ANATOMİNİN KISA TARİHÇESİ
Tarihte tıbbi konular genel bir bakış açısı ile ele alınmıştır. Öncelikli olarak sık görülen hastalıkların nedenlerinin bulunması amaçlanmış ve daha çok anatomi ile fizyoloji konuları ilgi çekmiştir. İlk dönemlerin bilim adamları hekimlik felsefe matematik gibi birden fazla sayıdaki pozitif bilim dalında çalışmalar yapmışlardır. Mağara dönemi insanının avladığı hayvanların dış görünüşlerinin yanı sıra iç organlarını da duvarlara resmettiği bilinmektedir. Anatomiyle ilgili ilk yazılı kayıtlar eski Yunan’da Hippocrates (M.Ö.460-377) ile başlar. Hippocrates’in kafa kemikleri ile ilgili tanımlamaları günümüzde de geçerlidir. Aynı dönemlerin bir başka hekimi olan Aristoteles’de anatomi ile ilgili tanımlamalarda bulunmuştur. Ünlü Yunan hekimi Galenos (M.S. 130-200) ölü hayvan dis¤¤¤¤iyonlarına ağırlık vermiştir. Daha sonra insanlarda da tanımlanmış olan periferik sinirler eklemler ve kaslar üzerinde gözlemler yapmıştır. Galenos’un anatomik oluşumları ve çeşitli hastalıkları tanımladığı eseri orta çağın sonlarına kadar kullanılmıştır. M.S. 980-1037 yıllarında yaşayan ve Avrupalılar tarafından Avicenna ismi ile tanınan İbn-i Sina “Tıp Kanunu” kitabında anatomi ve fizyoloji ile ilgili konulara da yer vermiştir. İbn-i Sina eserlerinde Hippocrates ve Galenos’un görüşlerinden de yararlanmıştır.
Avrupa’da yaşanan yenilik hareketlerine paralel olarak anatomik çalışmaların da gelişme gösterdiği gözlenir. Örneğin Leonardo da Vinci’nin (1452-1519) insan vücudu ile ilgili çizimleri geçerliğini bugün de sürdürmektedir. Anatomi ancak 16. yüzyılda bağımsız bir bilim dalı konumuna gelmiştir. İlk anatomist ve modern anatominin kurucusu olarak kabul edilen Andreas Vesalius (1514-1564) çok sayıda insan ölüsü incelemiş ve insan vücut yapısı üzerinde çalışmıştır. 1543 yılında yazdığı “De Humani Corporis Fabrica” adlı eseri Avrupa ülkelerinde uzun yıllar anatomi ders kitabı olarak kullanılmıştır. Binlerce yıl yalnızca gözle görülebilen oluşumların ölü insan vücudu üzerinde araştırılmasını amaçlayan anatomi bilimi mikroskobun keşfi ile görülemeyen yapıları da inceleme olanağına kavuşmuştur. Teknolojide kaydedilen ilerlemeler oluşumların on binlerce kez büyütülebilmesini mümkün kılmaktadır. Çağımızda çalışmaların canlı insanlar üzerinde de sürdürülmesi sonucunda anatominin çeşitli fizyolojik fonksiyonlarla ve klinik bilimlerle olan bağlantıları da araştırılabilmektedir.
ANATOMİDE KULLANILAN TERİMLER
Her bilim dalında olduğu gibi anatomide de çok miktarda kendine özgü terim vardır. Bunlar yüzlerce yıldır kullanılan ve çoğunluğu Latince (L ) ve az bir bölümü de eski Yunanca (Grekçe-GR) kökenli olan terimlerdir. Her ülkede tıp eğitimi veren kurumlarda anadildeki karşılıkları ile birlikte öğretilirler. Anatomik terimler belirli vücut bölgelerinin tanımlanmasını sağlayan kesin anlamlı sözcüklerdir. Anatomi öğreniminde terimlerin işaret ettikleri oluşumlar kadar Türkçedeki karşılıklarının da öğrenilmesi gereklidir. Bu durum öğrenme sürecini uzatan önemli bir faktör gibi görünebilir. Ancak bir oluşum isminin Latince terminolojideki karşılığını ezberlemek yerine ne anlama geldiğinin bilinmesi onun işlevsel özelliklerinin de kolayca kavranılmasını sağlamaktadır. Bu yolla öğrenilen anatomi bilgisi daha uzun süreli korunabilir. Bu yolla sık tekrarlar önlenebilir. Günümüzde bilim dili olarak İngilizce’nin öne çıkması nedeniyle oluşumların bu dildeki karşılıklarının öğrenilmesi de önem kazanmıştır.
Tıbbi-anatomik terimlerle ilgili düzenlemeler ilk olarak 1895 yılında Basel’de (İsviçre) uluslar arası düzeyde yapılan bilimsel toplantılarla belirlenmiştir. Basel Nomina Anatomica’sı (BNA) olarak isimlendirilen bu toplantılarda 30.000’den fazla sayıya ulaşan anatomi terimlerinde sadeleşmeye gidilmiş Latince temel alınarak terim sayısı 4.500 dolayına indirilmiştir. Aynı oluşumu tanımlayan farklı dillerdeki karşılıkları terk edilmiş oluşumları ilk kez tanımlayan araştırmacılara saygı unsuru olarak onların isimlerinin verildiği eponim terimlerin kullanılmasına son verilmiştir. BNA’dan sonra anatomi histoloji ve embriyoloji ile ilgili terimlerin çağa uygunluğu beş yılda bir toplanan Dünya Anatomistler Kurultayları ile gözden geçirilerek yenilenmiştir. Nomina Anatomica ile ilgili son toplantı 1985 yılında yapılmış oluşturulan yeni bir çalışma grubu Terminologia Anatomica (1998) isimli çalışmayı yayınlamıştır. Bu terimlerin her ülkede kullanılmasıyla tıp alanında dil birliği sağlanmış olmaktadır.
Anatomide tanımlanan terimler tıbbın diğer alanlarında değişmeden kullanılırlar. Ancak klinik bilimlerde anatomik oluşumlar için Fransızca ve İngilizceden yapılan Türkçeleştirilmiş kullanımlar ya da eponim terimlerin kullanılması sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Türkiye’de anatomik oluşumların isimlendirilmesinde 19. yüzyıl sonlarına kadar Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmıştır. Bu dönemde tıbbi eğitim dili olarak Fransızca kullanılmış dünyada yaşanan gelişmeler ışığında Latince terminoloji giderek yerleşmiştir. Latince terimlerin karşılığı olarak Osmanlıca yerine Türkçenin kullanılması ancak cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir. Günümüzde hazırlanan kitaplarda anatomik oluşumların tanımlanmasında Terminologia Anatomica esas alınmaktadır. Karaciğer böbrek gibi güncel Türkçede sık kullanılan sözcükler Latince terimlerin karşılığı olarak tercih edilmektedir.
Anatomik terimlerin uluslar arası alandaki yaygın kullanımına karşın değişik klinik dallardaki bilim adamları oluşumları tanımlarken kendi terimlerini tercih etmektedirler. Örneğin anatomistlerce articulatio zygapophysealis olarak isimlendirilen omurlar arasındaki küçük eklemlere ortopedistlerce faset eklem olarak tanımlanırlar. Fransızca facette sözcüğünden köken alan bu terim kıymetli bir taşın işlenmiş parlatılmış yüzeyi anlamına gelir ve ekleme katılan kemik yüzeylerin düz ve parlak olması nedeni tercih edilmiştir.
Latince tıp eğitiminde ve sanatsal edebi dil olarak geniş kullanılma alanına sahip olmakla birlikte günümüzde yaşayan bir dil değildir. Yirminci yüzyılın ortalarına kadar Katolik Kilisesi’nin resmi dili olarak kullanılmıştır. Temel olarak 26 harften oluşan ve Türkçe gibi fonetik bir dildir yani yazıldığı gibi okunur. Latince harflerin okunuşu büyük oranda Türkçe’dekilere benzer. Sessiz harfler –e seslidir. Latince terimlerin yazılma ve okunma kurallarının daha iyi anlaşılması için tıp terminolojisi ders notlarından yararlanılması gereklidir.
Anatomi virgs.gif Yunanca’da “çıkarmak” anlamına gelen “ana” ve “kesmek” anlamına gelen “tome”den türetilmiş bir kelimedirvirgs.gif biyoloji bilimininvirgs.gif canlıların yapısı ve düzeni ile ilgilenen dalıdır.
Hayvanlarla ilgilenen hayvan anatomisi (zootomy) ve bitkilerle ilgilenen bitki anatomisi (phytonomy) olarak iki alt daldan oluşur.
Temel tıp bilimlerinden biri olan insan anatomisi ise insan vücudundaki organların tanımlanmasıvirgs.gif büyüklükvirgs.gif biçim gibi özelliklerinin ortaya konmasıvirgs.gif birbirleriyle olan ilişkilerinin belirlenmesi ve bunların hekimliğe uygulanmasıyla ilgili bilimsel uğraş alanıdır.
Anatomi vücut yapılarını ele alış biçimlerine göre çeşitli adlar alabilmektedir:
Anatominin alt bölümleri
Topografik anatomi: Vücut yapılarını bölge bölge inceleyen anatomi dalı.
Sistematik anatomi: Vücut yapılarını organların biraraya gelmesiyle oluşan organ sistemleri düzeyinde ele alan anatomi dalı.
Karşılaştırmalı anatomi: İnsan ile başka canlıların vücut yapılarındaki benzer ve farklı tarafları karşılaştırmalı olarak ele alan ve bunu insan anatomisinin daha iyi anlaşılmasında kullanan anatomi dalı.
Klinik anatomi: Vücut yapılarının hastalıklara tanı koyma aşamasındaki rollerini ortaya koyan alt uğraş alanıdır.
Nöroanatomi: Sinir sistemi anatomisi ile ilgili dalıdır.
Gelişimsel anatomi: Embriyoloji
Mikroskobik anatomi: Histoloji
Patolojik anatomi (anatomopatoloji): Hastalıklı organları inceler.
Anatominin inceleme alanına giren vücut yapıları
Kemikler
Kıkırdaklar
Eklemler
Ligamanlar (Bağlar)
Kaslar
Solunum sistemi
Dolaşım sistemi
Ürogenital sistem
Sindirim sistemi
Sinir sistemi
Endokrin sistem
Deri
Anatomi ve Duruş
Rahat bir koltukta oturmamıza veya yumuşak yatakta yatmamıza rağmen çok defa kas-eklem ağrılarından şikâyet ederiz. Bu ağrıların tıbbî yönden çok farklı sebepleri olduğunu görmekteyiz. Hastayı hekime götüren şikâyetlerin büyük çoğunluğunu hareket sisteminden kaynaklanan ağrı ve fonksiyon kayıpları teşkil eder. Bunlara misal olarak eklem ve yumuşak doku travmaları zorlamaları ve ağrılı şişmeler (enflamasyon) gösterilebilir. Kas ve iskelet sisteminin yumuşak dokularındaki ağrılar kişinin ayakta durma oturma ve hareket halindeki konum ve duruş (postural) tarzları ile alâkalıdır. İnsanda duruş ve hareket diğer omurgalı canlılara göre çok farklıdır. Dik duruş sadece insana mahsus bir özelliktir. İki ayağı üzerinde dik durma ve yürüme Cenâb–ı Hakk’ınvirgs.gif insanların hayvanlara karşı izzetini göstermesi ve üstünlüğünün işareti olarak verdiği bir hususiyettir.
Herhangi bir kasıt ve irade göstermeden düzgün duruşumuzu sağlayan unsurlar şunlardır:
– Birbirine komşu omurları birbirinden ayıran disklerin iç basıncıvirgs.gif
– Gövdenin derinlerindeki ve yüzey kısmındaki kas liflerindeki gerginlikvirgs.gif
– Ön ve arka uzun kas liflerindeki gerginlikvirgs.gif
– Leğen kemiğinin kalça ve bacaklarla olan ve dizlerin dört yanındaki bağlar.
Omurga; bağlarvirgs.gif eklem kapsülleri ve kaslar gibi yumuşak dokulardan oluşan çok hassas ve plânlı bir destek sistemi ile dik durur. Normal hareket sisteminde kasların aktivasyonu için gerekli enerji miktarı en alt seviyededir. Bağların desteği isevirgs.gif yapılarından ve yerleştirilmelerindeki özel plândan dolayı enerjisiz
gerçekleşir. Bağlar normalden fazla zorlandığında kaslar devreye girerek daha fazla zorlanmalarını önler.
Duruşun sabit bir şekli yoktur. Organizmanın destek dokuları dediğimiz bütün kas ve iskelet sisteminin hem kendini korumasıvirgs.gif hem de randımanlı bir şekilde çalışması için; ayakta dururkenvirgs.gif yürürkenvirgs.gif otururken en uygun ve dengeli şekline standart duruş denir.
Standart duruş olarak tanımlanan böyle düzgün bir duruşvirgs.gif vücudunvirgs.gif yer çekimine karşı dengesinin korunmasında minimum enerji kullanmasınavirgs.gif ayrıca yıpranmasının en az seviyede olmasına imkân sağlar. Standart duruş bozulursavirgs.gif yorgunlukvirgs.gif iskelette asimetri ve ağrı reseptörlerinin uyarılması ile ağrı oluşur.
Standart duruş nasıl değerlendirilir?
Postür kişiye arkadan ve yandan bakılarak değerlendirilir. Arkadan bakıldığında omurga düz görünmeli leğen kemiğinin çıkıntıları aynı hizada olmalıdır. Eğer bacak boylarında farklılık ve leğen kemiğinde bir bozukluk varsa omurga dengesi bozularak eğrilik (skolyoz) oluşur. Yandan bakıldığında boyun ve belde çukurluk (lordoz) sırtta ise hafif bir kavis (kifoz) olmalıdır.1
Bu normal yaratılış içinde postür ağırlık merkezi ile dengede ve uyum içinde minimum enerji sarfıyla korunur. Mühendis gözüyle bakıldığında ayakta duran bir insanda baş gövde ve kalça gibi vücudun diğer bölümleri çok dar bir temel üzerine oturtulmuştur. Bu paradoks yapılaşmanın görevinin sürdürülebilmesi üç üçgenin de taban ve tepe ağırlık merkezlerinin iyi dengelenmiş olmasıyla açıklanır. Parçalardan hiçbiri boyuna (dik) eksenden uzakta olmadığı için yapının dengelenmesinde fazla enerjiye gerek yoktur. Ayak tabanlarımızın iki yarım kubbe şeklinde olmasından dolayı ayakta dururken oluşan kubbe şekli vücudun ağırlığını en uygun şekilde dağıtarak yere basmamız sağlanır. Erişkin postürüne tesir eden sebepler:
– Kalıtıma bağlı bariz kamburluk ve aşırı bel çukurluğu (lordoz)
– Doğuştan veya sonradan olma yapıya ait bozukluklar: sinir kas kemik kıkırdak ve bağ dokularında duraklamış veya ilerleyici anomaliler
– Gelişme döneminde alışkanlıklar veya yanlış eğitimle kazanılmış bozuk postürler.
Günümüz hayat tarzında insanların bir bölümü mesleklerini masa başında oturarak icra etmektedir. Aynı şekilde öğrenciler saatlerce okul sıralarında veya masalarda oturmaktadır. Çocukların henüz kemik–kas gelişmelerini tamamlamamış bedenleri ağır okul çantaları altında ezilmekte; bunların neticesinde uygunsuz postür ve bunun yol açtığı kronik kas iskelet sistemi ağrıları ve bozuklukları meydana gelmektedir.
Postürün sosyal ve psikolojik yönü
İnsanlar genelde ellerini yanda sallandırır veya önde ve arkada birleştirerek dururlar. Yaratılıştan sahip olduğumuz bu fıtrî duruş standart kabul edilir.
Sandalyede oturmak ise fıtrî bir durum değildir. Sandalyenin geçmişi eskiye dayanır. Mısır ve Mezopotamya’da 5.000 yıl öncesi sandalye ve tabure kullanılıyordu. Çinliler daha 2.000 yıl önce sandalyeye oturmaya başladılar. Daha önceleri Çinliler de Japonlar ve Koreliler gibi yerde oturuyorlardı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki İslâm toplumu kültür birikimleri ve ibadet şekli olarak yerde oturur. Dünyadaki insanların dörtte biri dinlenirken ve çalışırken yere oturur. Yerde otururken baş ve gövdenin ağırlığı ayak bacak ve sırtımızdan kalkmış olur. Çalışırken ve dinlenirken yere çömelme; Asya Afrika ve Lâtin Amerika’da milyonlarca insanın alışkanlığıdır. Türk oturuşu veya terzi oturuşu denen bağdaş kurma Ortadoğu ve Asya’da yaygındır. Bağdaş oturuş tipinde nefes alıp verme ve akciğer diyaframının hareketleri daha rahat olmaktadır.
Kas ve iskelet sistemini harekete geçiren davranışlar kişilerin duygu ve düşüncelerinin müspet veya menfî olarak tesiri altındadır. Bu tesirler kişinin duruşunda hemen kendini gösterir. Meselâ çocuğun tekrarlanan azarlanmaları suçlanması ve çeşitli sebeplerle (yetim olma sakatlıklar fakirlik ve dışlanma gibi) eksiklik kompleksine düşmesi duruşuna doğrudan tesir edecektir. Bu durum dik duruşta kalça ve omurgada öne eğilme ve başın öne gelmiş görüntüsü ile sonuçlanır. Buna suçlu çocuk duruşu denir. Bu sürerse çocuğun normal kabul ettiği duruş biçimi haline gelir. Buna da yetim çocuk duruşu denir. Kaslar bu şekilde dengesiz bir postürde devamlı çalıştıklarında yorgunluk bitkinlik ve rahatsızlıklar ortaya çıkar.
Hissettiğimiz biçimde durur yahut hareket ederiz. Postürümüz veya davranışlarımız o anki iç dünyamızı çevremizdekilere ayna gibi aksettirir. Hareket tarzımız çevremiz ve dostlarımız hakkında düşündüklerimizi açıkça belli eder. Başka bir ifadeyle duruş bütün yönleri ile vücudun dilidir.
Kalıcı postür bozukluğunu tedavi etmek çok zor ve zaman isteyen bir iştir.
Çocuklukta verilen doğru oturma yürüme eğitimleri ileride oluşacak duruş bozukluklarını engelleyebilir. Doğru oturma yürüme ve yatma nasıl olmalıdır?
Otururken kullanılan sandalye veya sıralar insanın postür yapısı için uygun olan bel çukurluğunu ve sırt kavisini destekleyecek şekilde olmalıdır. Ayakların üzerine konacağı 20–30 cm yüksekliğinde tahta basamaklar kişinin dik ve rahat oturmasını sağlar. Ayakta dururken ve yürürken ayakları sıkmayan rahat
olan ve taban kubbesini destekleyen ayakkabılar tavsiye edilir.
Yürürken ise; baş dik omuzlar aynı hizada karın içe çekilmiş göğüsler önde dik yürüme postürü en uygun olanıdır.
Duruşun önemi yanında insan sağlığında yatma şeklinin de büyük önemi vardır. En rahat yatma şekli bebeğin anne karnındaki duruş şeklidir. Yani el ve ayakların öne çekilmiş hâli ısı muhafazası ve dinlenme için idealdir. Sağ eli başın altına koyup sağa dönerek yatmanın kalbe baskı olmaması yönünde faydası bilinmektedir. Bu yatma şekli Peygamberimiz (sas)’in yatış şekli olup toplumumuzca bilinmekte ve uygulanmaktadır.
KOCAGİL Dr. Selami
Kaynaklar
1. Rene Cailliet MD. Yumuşak Doku Ağrıları ve Fonksiyon Kaybı Çeviri Editörü: Prof. Dr. Önder Kayhan.
2. Rene Cailliet MD. Bel Ağrısı Sendromları Çeviri Editörü: Dr. Necdet Tuna.