Nazilerin II.Dünya Savaşı ile bütün avrupaya kan kusturan,ırkçı,bir parti olduğunu bilmeyenizmiz yoktur. Ancak Nazilerin,kökleri ile ilgili pek fazla bilgi bulamamışızdır. Bu yazı dizisinde bu konuda edindiğim bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.Konu uzun kısaltmadım merak eden arkadaşlar tam faydalansın diye ekleme yapabilirsiniz değişik bilgileri …
Alman milliyetçiliği, Helene Blavatsky adli Rus asilli bir medyum tarafından 1875 yılında kurulan Theosophical Society adli okült derneğinden büyük ölçüde etkilenmişti.
Bu derneğin amacı
Doğu mistisizmi ve okültizmi ile; masonluk, Gül-Haççılık, Kabala gibi Bati kaynaklı okült gelenekleri birleştirmekti.
Mason, Gül-Haç ve Kabala bağlantısından da anlaşıldığı gibi Theosophical Society, Tapınakçı geleneği koruyan, yani Yahudi mistisizmine siki sıkıya bağlı bir örgüttü. Bu, derneğin ambleminden bile anlaşılıyordu ;
amblemin ortasında kocaman bir Sifon yıldızı vardı, ayrıca taç ve kuyruğunu ısıran yılan gibi M. Tevrat kaynaklı Yahudi sembolleri de amblemde yer alıyordu. Tüm bunların yanında, bir de ilginç bir sembol daha vardı derneğin ambleminde; sonradan Nazi partisinin sembolü haline gelecek olan gamalı haç!
Theosophical Society’den Naziler’e uzanan zincirin devamını incelediğimizde, daha da ilginç gerçeklerle karsılaşıyoruz. Theosophical Society’den kısa bir süre sonra bir başka Alman milliyetçisi okült dernek daha kuruldu: Viril Derneği. Michael Howard’a göre, Viril derneğinin amacı, “Theosophy derneğinin ve Kabala’nın mistik sistemini, Illüminati locasının politik idealleri ile birleştirmekti.” Viril Derneği’nin amblemi ise tek başına gamalı haçtı.
Alman milliyetçileri tarafından ayni sıralarda kurulan bir diğer dernek ise Armanenschafft adli gizli örgüttü.
Armanenschafft, Avusturyali bir okült uzmani olan Guido von List tarafından kurulmuştu ve Aryan ırkının üstünlüğü teorisini kendine ideoloji olarak benimsemişti. Von List, kurduğu derneği masonik sistemi örnek alarak, Çırak-Kalfa-Üstat gibi derecelere ayırdı. Armanenschafft’in antik okült geleneği temsil ettiğini söylüyordu. Von List’e göre, Katolik Kilisesi bu geleneği baskı altına almış, ancak bu gelenek Tapınakçılar, Gül-Haçlar, simyacılar ve masonlar tarafından canlı tutulmuştu. Simdi de Armanenschafft bu Tapınakçı geleneği canlandırmaya çalışacaktı.6
Guido von List, kendi örgütünün disinda, iki gizli örgüt ile de yakin bir iliski içindeydi. Bu iki örgüt de List’in pan-Cermenik, asiri sagci görüslerini paylasiyorlardi. Örgütlerin adlari ise oldukça ilginçti; Ordo Templi Orientis ve Ordo Novi Templi, yani “doğu Tapinak Tarikati” ve “Yeni Tapinakçilar Tarikati”!… Adlarindan da anlaşıldığı gibi bu iki örgüt de açikça Tapınakçı geleneği izleyen örgütlerdi. Örgütleri ve kurucularini incelediğimizde bunu daha açik bir biçimde görebiliyoruz.
Karl Kellner ve Theodor Reuss adli atesli iki Alman milliyetçisi tarafından kurulmuştu. Kellner ve Reuss’un önemli bir ortak özellikleri ise her ikisinin de yüksek dereceli birer mason olusuydu. Bu iki üstad mason, OTO’yu Memphis and Mizrahim adli bir Ingiliz locasının obediyansi altinda kurmuslardi. OTO’nun kurulusunda önemli rol oynayan bir üçüncü isim ise çesitli Gül-Haç localarina üye olan Dr. Franz Hartmann’di. Theodor Reuss da Almanya’nin çesitli sehirlerinde Gül-Haç ve mason localari kurmustu. OTO’nun amaçlari arasinda, “tüm masonik ritlere açilan anahtarlarin ve seksüel büyü”nün ilerletilmesi vardı.7 Bu “seksüel büyü”, büyük olasilikla Tapinakçilar’in sapkin özelliklerinden biri olan homoseksüelligin yeni bir varyasyonuydu. OTO’nun mason kurucusu Theodor Reuss, 1912 yılında yazdigi bir kitapta, örgütün ritleri arasinda “karsilikli oral seks”in de yer aldigini açiklamisti. OTO’nun Ingiliz destekçilerinden Aleister Crowley’e göre ise bu “oral seks” ritüelinin kökeni, Illüminati örgütünün kurucusu Adam Weishaupt’un bir “bulusu”ydu ve ondan sonra da çesitli Gül-Haç localarinda uygulanir olmustu.8 Aleister Crowley, bir süre sonra OTO’nun Ingiliz kolunun üstadi oldu ve kendisine “Bafomet” adini takti. Bafomet, 2. bölümde degindigimiz gibi Ortaçag’daki Tapinakçilar’in kendisine tapindiklari bir tür puttu. OTO ile ayni dönemde faaliyet gösteren bir ikinci pan-Cermenik Tapınakçı örgütü ise az önce belirttigimiz gibi Ordo Novi Templi, yani “Yeni Tapinakçilar Tarikati”ydi.
Ordo Novi Templi, yani “Yeni Tapinakçilar Tarikati”ydi. Örgüt, kendini bir Ortaçag kontunun reenkarnasyonu sayan Lanz von Liebenfels adli bir okültist tarafından kurulmuştu. Liebenfels, yeni-putperestlik düşüncesine şiddetle inanıyordu. Sonradan Nazi partisinin sembolü haline gelecek olan gamalı haç sembolünü, eski putperest kaynaklardan bulup kullanan ilk kişi oydu.
örgütün Tapınakçı geleneği korudugunu açikça söylüyordu. Ingiliz yazar Nicholas Goodrick-Clarke, The Occult Roots of Nazism (Nazizm’in Okült Kökenleri) adli kitabinda, bu örgütün “1300’lü yillarda kafirlik suçundan dagitilmis olan Tapinak Sövalyeleri örgütünün mirasçisi” oldugunu yazar. Örgüt, 1907 yılında Burg Werfenstein’deki bir Ortaçag satosunda bir “Aryan Sövalye Tarikati” kimliginde kurulmuştu. Bu Aryan-Tapınakçı örgütün satonun burçlarina asilmis olan bayragi ise gamalı haçtı.9
Lanz’ın kurduğu Ordo Novi Templi adlı örgüt, kendini tamamen putperestliğin yeniden doğuşuna adamıştı. Lanz, eski putperest Alman kavimlerinin tanrılarından biri olan “Wotan”a taptığını açıkça ilan etmişti. Ona göre Wotanizm, Alman halkının özgün diniydi ve Almanlar ancak bu dine dönmekle kurtulabilirlerdi.
Naziler’in öncülerinden biri olan Ordo Novi Templi, tahmin edilebilecegi gibi asiri sagci bir ideolojiye sahipti ve dahasi, Avrupa’daki çesitli asiri sagci gruplarla da iliski içindeydi. Ingiliz tarihçi Michael Howard, örgütün 1910’lu ve 20’li yillarda Avrupa ve Amerika’daki asiri sagci gruplar için “uluslararasi koordinatör” islevi gördügünü yaziyor.10 Bu gruplar içinde, Sirp milliyetçileri en dikkat çekenlerden biriydi. Ordo Novi Templi, I. Dünya Savasi’nin patlak vermesine neden olan milliyetçi Sirp gruplari ile çok yakin iliskilere sahipti.11
19. yüzyilin basinda, Almanya’da asiri sag egilimlere sahip ve birbirleriyle de yakin iliskilere sahip olan üç Tapınakçı örgüt kurulmus durumdaydi: Armanenschafft, Ordo Templi Orientis ve Ordo Novi Templi. Her üçü de Tapınakçı gelenege bağlı, yani Kabala mistisizmine ve masonik ideolojiye sahip olan bu üç örgütün en önemli icraatlarindan birisi, Michael Howard’a göre, Germenorden (Alman Tarikati) adli örgütün kurulusuydu. I. Dünya Savasi’nin hemen öncesinde kurulan örgüt, Aryan ırkının üstünlügünü savunuyor, pan-Cermenik bir Alman Imparatorlugu’nun kurulmasini ve Hiristiyanlik öncesi (pagan) antik Alman kültürünün yeniden uyandirilmasini hedefliyordu. Örgütün amblemi gamalı haçtı ve tüm ritüellerini de mason ritüellerinden almisti.12 I. Dünya Savasi sirasinda atesli Alman milliyetçilerini organize eden Germenorden’in ortaya çikardigi en önemli sonuç ise savasin hemen bitiminde kurulan ünlü Thule Dernegi’ydi.
Thule DerneĞİ ( 1918 )
Thule Derneği, ya da Almanca adiyla Thule Gesselschaft, Baron Rudolf von Sebottendorff adli bir Alman milliyetçisi tarafından Germenorden’in devami niteliginde 17.08.1918’de kuruldu.
Thule Örgütü’nün adını nereden aldığı konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre Örgüt, adını “ Thule Kornen”den almıştı. “ Thule ”, İzlanda efsanelerindeki batık bir kıtanın adıdır.
Başka bir rivayete göre Bir Tibet efsanesine göre, üç-dört bin yıl önce, Orta Asya’ da, Gobi’ de çok büyük bir uygarlık vardı. Bu uygarlık, bir felaket, belki de bir atom savaşı sonucu yıkılır; Gobi bir çöle dönüşür. Bu felaketten canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa’ya ve Kafkasya’ ya göç ederler
Sebottendorff’u bu denli önemli kilan icraati ise kuskusuz kurduğu ünlü Thule dernegiydi. Baron, 1910 yılında, Istanbul’ da bulundugu sıralarda, masonluk ve simya prensiplerini anti-komünizm ve asiri sag felsefe ile birlestiren kendine bağlı yeni bir örgüt kurmaya karar verdi. 1916 yılında Germenorden ile baglantiya geçti ve sonraki iki yil içinde örgütün en etkin üyesi haline geldi. Sonuçta, 1918 yılında Germenorden’in adi Thule Gesselschaft’ a dönüştürüldü ve Sebottendorff da örgütün büyük üstadi oldu. Umberto Eco, Thule’nin kurulusunu söyle anlatiyor:
“ 1912’de Ari irkin üstünlügünü öne süren Germenorden diye bir grup olusuyor. 1918’de Baron von Sebottendorff diye biri buna bağlı bir grup kuruyor: Thule Gesselschaft; gizli bir dernek. Tapınakçı Gelenege Baglilik’in çesitlemelerinden biri ama güçlü irksal, pan-Cermenist, Yeni-Arilik egilimleri var. ”
Sebottendorff ilginç birisiydi. Doguya geziler yapmis, Misir ve Istanbul’da uzun süre kalmisti. Bu gezileri sirasinda simya, astroloji ve Kabala üzerinde çalismis, Gül-Haç felsefesi üzerinde de uzun arastirmalar yapmisti.
Bu gizemli örgütün kurucusu İslâm-doğu mistizminden, simyacılığından etkilenen; Almanca, Osmanlıca, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Latince bilen Baron Rudolf von Sebottendorff ( asıl adı Adam Alfred Rudolf Glauer ), 1899-1901 yılları arasında Kahire’de bulunmuş, burada ve geldiği İstanbul’da İslâmiyetteki rafîzî akımları temsilcileri ile ilişkiler kurmuştu; Enver Paşa ailesi ve İttihat ve Terakki ile yakın ilişkilerine dayanarak, 1911’de Osmanlı-Türk vatandaşlığına geçmiş; hem düzensiz mason locası, hem de ünlü Germen asıllı Hıristiyan “ Gül ve Haç ”(Christian Rosenkreutz)ları örgütü ve de Bektaşi tarikatı üyesi olmuş; 1912 yılında Leipzig’de monarşist Alman aristokratları etrafına toplayarak Thule örgütünü kurmuştu. 13 1901 yılında, Fransiz Grand Orient obediyansina bağlı olan bir mason locasina katildi. Sebottendorff’un bağlı oldugu loca politik amaçlari olan bir locaydi ve o dönemde Halife Abdülhamid’e karsi devrim hazirligi yapan Ittihat ve Terakki derneği ile de çok yakin iliskilere sahipti.
Baron 1919’da Thule’nin yönetiminden ayrılarak İsviçre’ye gitmiş; 1924’te İstanbul’a dönmüş; Sebottendorff, ” Bursa’da Abraham Termudi adli bir Yahudi bankerin delaletiyle Memphis adiyla taninan mason locasina üye yapilmisti. ” Baron, o yillarda bir de Türk Masonlugu ve Bektasilik adli bir kitap yazmisti. 1929-31 yılları arasında ABD’de bulunmuştu; 1933’de Hitler’in Şansölye olmasından sonra Almanya’ya dönmüştü.
1934 yılında “ Uzun Bıçaklar Gecesi” nde SA’ların tasfiyesi sırasında tutuklandığı ve öldürüldüğü iddia edilmişse de; Türk vatandaşı kimliği taşıdığı için eski İttihatçı Türkiye Büyükelçisinin çabası ile serbest bırakılmış o da sahte bir kimlikle önce İsviçre’ye sonra da İstanbul’a gelmiştir.
Bu sırada Türkiye’deki görevi sırasında Türkçe öğrenmiş olan Kardinal Angelo Roncalli (daha sonra Papa 23. John “ Türk Papa ” olarak taç giyecektir) İstanbul’dadır ve “ Gül ve Haç ” örgütüne insinye edilmiştir. (Bu olay 6 Eylül 2000 Çarşamba tarihli milliyet gazetsinde de yer almıştır.)
Yukarıda yazılanlardan da anlaşıldığı gibi “Tapınakçı Gelenege Baglilik’in çesitlemelerinden biri” ya da daha basit bir ifadeyle özgün bir mason locasi olan Thule, Nazi partisinin öncüsü ve hatta gerçek kurucusuydu. Örgüt kurulduktan sonra hizla büyüdü. 1918 yılında yalnizca Münih kentinde 250, tüm Bavyera’da ise 1.500 üyeye sahipti. Üyeler arasinda; yargiçlar, avukatlar, polis sefleri, aristokratlar, doktorlar, üniversite hocalari, bilim adamlari, subaylar, sanayiciler ve is adamlari vardı. Önde gelen üyelerden Bavyera Adalet Bakani Franz Gurtner, ayni makama Nazi rejimi sirasinda da atandi. Thule üyelerinden polis sefi Wilhelm Frick ise Nazi Almanyasi’nda Içisleri Bakanligi yapacakti.
Thule’nin Nazi partisine dönüsümü bir dizi olayin sonucunda gerçeklesti. Örgüt, kuruldugu günden itibaren komünistlerle sürekli çatisma halindeydi. 1919’daki komünist ayaklanma sirasinda Thule yeraltina çekildi ve asiri sagci karsi-devrimcileri organize ederek silahli bir terör gücü olusturdu. Komünistlere karsi halk destegi kazanmak içinse, Alman Isçi Partisi’ni kurdu. Iste bu sıralarda Adolf Hitler de Thule’ye katildi. Hitler, savas öncesi dönemde okültizmle yakindan ilgilenmis, özellikle Armanenschafft’in kurucusu Guido von List’in teorilerinden çok etkilenmişti. Bu nedenle, bir Tapınakçı örgütü olan Thule’ye kolayca adapte oldu. Thule’nin siyasi uzantisi olan Alman Isçi Partisi’nin kendisine amblem olarak gamalı haçi seçmesi ise Hitler’in etkisiyle olmustu.
1920 yılında Alman Isçi Partisi’nin adi Nasyonal Sosyalist Parti (Nazi Partisi) olarak degistirildi. Partinin lideri ise elbette Hitler’di. Hitler’in bu hizli yükselisi, Thule’nin destegi ile olmustu.
Theosophical Society’den başlayarak; Viril, Armanenschafft, Ordo Templi Orientis, Ordo Novi Templi, Germenorden ve Thule gibi okült derneklerin birbirlerinden aktararak taşıdıkları Tapınakçı-mason geleneği, Nazi partisinin gerçek kökenini oluşturmuştu. Naziler, 1314 yılında kesin olarak yasaklanmalarının ardından yer altına giren ve Gül-Haç ve masonluk gibi örgütlerle yeniden ortaya çıkan Tapınakçı geleneğin yeni bir varyasyonundan başka bir şey değildiler. Bunu açıkça ifade etmekten de çekinmediler. Hitler, Nazi parti sistemini mason localarının sistemine uygun bir biçimde düzenlemiş ve bunu da açik açik söylemisti. 1934 yılında ise söyle demisti: “Biz bir örgüt kuracagiz, saf kan ilkesinin etrafinda toplanmis Tapinak Sövalyeleri Biraderligi.” 18 Bu “Tapinak Sövalyeleri Biraderligi”ni kurmakla görevlendirilen kisi ise kısa zamanda III. Reich’in Hitler’den sonraki ikinci adami haline gelecek olan Heinrich Himmler’di. Himmler, 1920’li yillarda Hitler’in bodyguardlari olarak görev yapmis olan SS (Schutzstaffel) örgütünü Tapınakçı ve mason sistemine göre düzenleme isini üstlendi.19 Himmler, SS’ler içinde özel bir arastirma grubu da olusturdu; bu grup, Tapinakçilar’in ve diğer okült derneklerin tarih içindeki yerini arastirmakla görevliydi. SS’ler ayni zamanda Tapinakçilar’in belirgin özelligi olan anti-Hiristiyan ritüellere de sahiptiler. Himmler’in liderliginde yapilan SS törenlerinde Nasyonal-Sosyalist marslar söylenerek Hiristiyan haçi yakilir ve yerine gamalı haç yerlestirilirdi.