YAZI / YORUM
ÖNCER ÜNLÜ (BAŞYAZAR)
Fransa’da son bir haftadır devam eden olayları yorumlamadan önce, isterseniz kısaca Fransa hakkında bir iki sözcük söyleyelim.
Fransa bayrağında bulunan üç renk, Fransa’da ” Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik ” kavramlarını simgeler. Bu üç sözcük Fransa’da anayasasında ve ülkenin tüm kamu binalarında yazar. Irkçılık kesin ve kesinlikle yasaktır.
O zaman aklımıza ister istemez şu soru gelmelidir. ” Peki son bir haftadır çıkan isyan, yangınlar, yağmalamalar, kundaklamalar niçin oldu ? Yine olur mu ?”
Bu arada yine geriye dönüp Fransa tarihine baktığımız zaman, sömürgeci bir ülke olduğunu ve hala Kuzey Afrika ile Sahraaltı Afrika bölgesindeki bağımsızlıklarını kazanmış bir çok eski sömürgesi olan ülkelerle sömüren- sömürülen ilişkisini kuvvetli bir biçimde sürdürmektedir.
Bu hafta içerisinde 30 yıldır Paris’te yaşayan Fransız bir kadınla evli ve iki kız çocuğu olan arkadaşımla yaptığım, bu konuyla ilgili yazışmalarda özellikle şunu sordum:
” Niçin Fransa’da çıkan her büyük isyanda Kuzey Afrika ve Arap kökenliler baş rolde ? Diğer azınlıklar nerede? ”
Arkadaşım; “Fransızlar kendilerine bu soruyu kesinlikle soramazlar. Geçmişleri sömürgeci, geçmişleriyle önce hesaplaşmalılar ki bu konuyu çözmeye başlasınlar. Bu işlerine gelmiyor, konjonktürde uygun değil, çıkarlarından vaz geçemezler, tarih kitaplarında kızlarım okurken öğrenmiştim, hala Afrika’ya medeniyet götüren, dil öğreten ülke biziz diyorlar” dedi. Watsupdan vedalaşırken son olarak söylediği ise şu cümleydi:” Fransa’da polis genellikle siyahilere; pislik, kirli zenci, boktan Lübnanlı, lastik ağızlı, bukleli vb. kelimelerle aşağılar.” Diyecek bir söz bulamadım.
Şimdi gelelim başlığımıza!
Geçen hafta Salı günü Paris’in Nanterre banliyösünde yaşayan Cezayir ve Fas asıllı bir ailenin çocuğu olan ve Paris doğumlu, atalarının 4.kuşağı olan 17 yaşındaki Nahel isimli genç, ” Dur ” ihtarına uymadığı gerekçesiyle Fransız polisi tarafından vurularak öldürüldü. Bunun ardından da sokak gösterileri ve isyanlar başladı. Akabinde polisin; ” aracı üzerime sürdü ” diyerek söylediği yalan da ortaya çıkınca tabiri caizse olaylar çığırından çıktı ve tüm Fransa’yı alevler altına aldı. İşgalcilere bakıyorsunuz neredeyse tamamı 3. ve 4. kuşak Fransa doğumlu gençler. Çocuğun şiddet geçmişi ve suç örgütleriyle hiç bir bağlantısının olmadığı da anlaşıldı.
Olaylar, 2005 yılında yine Fransa’da yaşanan isyan günlerine geri döndü. Gösteriler maalesef barışçıl eylemleri aştı. Kamu ve özel sektöre ait iş yerleri, devlet daireleri, okullar hedef alındı ve çok ağır bir bilanço ortaya çıktı. Şimdi Fransa tarihinin en ciddi olaylarından birisiyle başa çıkmaya ve olayları söndürmeye çalışıyor.
Şunu da bilmekte fayda var, 2017 yılından itibaren yapılan yasal düzenlemeyle Fransız polisine, eğer araba sürücüsünün insanlara zarar verme eğilimi varsa; “Ateş etme ” yetkisi verildi.
Belki konu, bir polisin anlamsız şiddeti sonucu gerçekleştiği gibi düşünülseydi bu kadar ortalık karışmazdı ve dünyanın tüm projektörleri de Fransa’ya çevrilmezdi.
Tek bir olayın bu derecede çok yaygın bir kitlesel eyleme yol açması, yıllardır içten içe kaynayan toplumsal fay hatlarının kırılması ve hassasiyetlere dokunması sonucundadır. Sosyolojik zemin resmen ateş topuna dönüşmüştür.
Yukarda değinmiştim. 2005 yılında yine Fransa’da çıkan isyandan sonra Fransa siyaseti biraz geri adım atmış ve Paris’in banliyölerine “getto” da diyebilirsiniz kamu hizmetini getirmişti. Yeni yapılan demir yolları, okullar, kreşler, oyun sahaları, resmi kurumların yenilenmesi, Afrika ve Arap kökenlilere daha fazla okuma ve üniversiteye gitme olanaklarının sunulması, polis ve jandarmaya daha fazla alım yapılması gibi hizmetleri örnek gösterebiliriz.
Eğer olaylara siyasi açıdan değil de objektif olarak sosyolojik açıdan yaklaşırsanız;
” Evet, Fransa’da büyük bir yıkım var. İç işleri bakanlığından tut, polise, polisten tut, ekonomik düzene kadar birbirinin içine geçmiş bir çok sorun var. Liberal politikalar, gelir dağılım adaletsizliği, sosyal devletin zayıflaması, devletin sermaye gruplarına yaklaşması, banliyölere yapılan eğitim, sağlık, gibi hizmetlerdeki yetersizlik, yokluk, fırsat eşitliğinin olmaması, işsizlik, renginden dolayı hor görülme gibi bir çok etmen kazanın iyice kaynamasına yol açıyor. Kazanı patlatan da buradaki Fransız polisinin profesyonellikten hızla uzaklaşması, ırkçı muamelesi ve aşırı şiddeti.
Kuzey Afrika kökenliler için işin acı tarafı; şu anda ülkenin ” İç İşleri ” bakanı olan kişinin de (Gerald Darmanin) dedelerinin Cezayir’den göç edip Paris’e yerleşmiş Arap olmalarıdır.
Bu arada değinmeden geçemeyeceğim bir konu da şu:
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Ravina Shamdasani, “Fransa’nın kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarını ciddi şekilde ele almasının zamanı gelmiştir” diyerek başkan Macron ve Fransız hükümetini iyice kızdırdı. Irkçılığı ısrarla reddettiler. Artık kim inanırsa.
İnternette izlediğim bazı yayınlarda gösteri yapanların söyledikleri şunlar:
” Eğer yanlış ten rengine sahipseniz, polis sizin için çok daha tehlikelidir. Biz pislik ya da kara derili değiliz.”
Yine konuyla ilgili olarak konuşan kadın bir avukat ise;
” Gettolarda yaşayan, genç insanların polis tarafından hiç durdurulmamış ya da göz altına alınmamış olması çok nadirdir” diyor.
Bence bu bir siyahların kalkışması değil. Ölen Fransa doğumlu orda büyümüş, öfkeye ortak olanlar da ülkedeki beyazlar ve siyahlar.
Fransız sağı ve polis sendikası kendilerini bu olaydan tertemiz kurtaracak, bahaneler aramaya devam ediyorlar. Bende soruyorum:
” Peki bu gençler niçin durmuyor? Hepsi suç örgütleriyle mi bağlantılı? Hepsi eroinci mi, kokainci mi? Hepsini mi ehliyeti yok? Belki de önceki yaşadıklarından, gördüklerinden dolayı ürküyorlar, korkuyorlar… olamaz mı ?
Aslında seyrettiğimiz Avrupa’nın en gelişmiş, en zengin şehirlerinde yaşayan ve bir kenara itilmiş insanların isyanı.
Uzun vadede olacakları kendimce söyleyeyim. Haklı çıkar mıyım, çıkmaz mıyım? Bilmiyorum. ama işşallah haksız çıkarım.
Avrupa’nın her yerinde seyredilen bu şiddet olayları sonucu; o ülkelerde yaşayanlar, sosyal medya ve görevlerini yanlı yapan haber kanalları sayesinde sığınmacılara ve ülkelerindeki azınlıklara karşı daha fazla “Sizleri istemiyoruz” diyecekler. Aşırı sağın giderek güçlendiği Fransa, Almanya ve İtalya’yı daha yakından izlemeye bakın derim. Eğer Avrupa kıtasındaki ülkeler, gün geçtikçe daha da içlerine kapanmaya başlarlarsa o refleksten biz de olumsuz etkileniriz.
Fransa ve Avrupa kamuoyu “Hep beraber ırkçılığa karşı ” hareketine bir an önce sahip çıkma bu arada populist sağ politikacılar da bu tür olaylardan hemen nemalanmaya başlamayı bırakmalıdırlar.
Yoksa tüm dünyanın vah haline!