Kitabın Yazarı: Ali Haydar Haksal
Kitap Türü: Öykü/Hikaye
Yayınevi: İz Yayıncılık
Yayınlandığı Yıl: 2013
Sayfa Sayısı: 100
ISBN: 9789753559768
Ali Haydar Haksal öyküleri daireler çizerek genişleyen bir yapıya sahip. Her daire başlı başına yeni bir evrene açılıyor. Yalnızlık Sarkacı, ironi ve yalnızlık/yaşlılık dairelerinin kesiştiği bir kitap. Yalnızlık Sarkacı’ndaki ironik öyküler Türk edebiyatında yeni bir yol açmıştır. Kitaptaki yalnızlık öyküleri de gençliğinde ünlü olan ancak yaşlanınca yalnızlaşan kimselerin duyumsadığı bir çeşit sanatçı yalnızlığıdır.
Kitapta yazarın dokuz öyküsü bulunmaktadır.
Yalnızlık Sarkacı
Kitabın ilk hikayesi Yalnızlık Sarkacı, yalnızlığı demleyerek bize adeta damıtıyor. Öyle bir şey ki öyküyü okuduğunuzda yalnızlığın o sesini, hayatın insanı çiğneyip posasını yaşlılık gibi bir evreye getirdiğine hep beraber şâhit oluyoruz. Öyküdeki ihtiyar adam eşi hastaneye kaldırılınca kendiyle yüzleşme fırsatı bulur. Eşi iki aydır hastanededir. Arada eş dost gelir. Ona eşinden haber getirirler. İhtiyar adam yalnızlığı süresince ölen kızı Selma’yı düşünür. Bir yandan onun her kahrını çeken eşini özler. Hastaneden çıkacağı günü bekler. Gençlikten yaşlılığa doğru gerek hayatın getirdikleri olsun gerek yaşam tecrübeleri ihtiyar adamın umudunun rengini değiştirir. Eşinin öldüğünü düşünür ve üzülmesin diye kendisine söylenilmediğini hisseder. Penceresini açtığında mezarlığın yanında çocuklar oyun oynamaktadır. Mezarlığın o uğultulu çam sesleri çocuk sesleriyle çınlamaktadır. Elini iki avucunun arasın alarak eşinin öldüğünü haykırır ve bir çocuk gibi ağlar.
Akşamın Ucuna Tutunan
Yine bu öyküde de yaşlılık, yalnızlık, geç kalmışlık hissi göze çarpar. Genç bir delikanlı elindeki fotoğrafı inceler. Bu fotoğrafta genç iki kadın vardır. Oradaki kadın dikkatini çeker. Ona günlerce ulaşmayı dener. Numarasını zorlukla bulduktan sonra kadınla konuşur. Resimde gördüğü kadın ile telefondaki kadının sesini birleştiremez. Bir fotoğrafta, televizyonda, derginin kapağında bir kadın ya da adam gördüğümüzde zihnimizden sesinin nasıl olacağına dair fikirler sunarız. Ne yazık ki görüntü ile ses çoğu zaman örtüşmez. Hele de araya yıllar girmişse… Genç delikanlı resimdeki kadının sesinden yaşlanmış olduğunu anlar. Yaşlı Kadın telefonda yalnızlığından dem vurur. Genç delikanlı bu kadına anne der. Sonra telefon kapanır. Bu kadın, genç delikanlının annesidir.
Sayın Başkanın Masasında Kalan Çanta
Yazar bu öyküsünde yalnızlığı anlaşılamamak, beklenti, yaşlılıkla gelen çaresizliği işlemiştir. Yaşlı bir milletvekili adayı kalabalık koridorda beklemektedir. Mülakata girip çıkanlar terini silip hiçbir şey demeden oradan uzaklaşırlar. Mülakattan sonra trene binip Ankara’ya Sayın Başkanın yanına gidecektir. Eşi ve oğlu aday adayı olmasına karşıdır. Ama onları dinlemeyerek trene biner. Geldiğinde bir sigara yakar. Eski tanıdığının oğlu olan Kadir’i görür. O da aday adayı olmuştur. Bu durumu içerler. Sayın başkanın odasına gittiğinde hayal kırıklığına uğrar. Sayın başkan kendisinin iyi göründüğünü söyler. “Keşke gelmeden önce arasaydınız, yorulmazdınız.” diye ekler. Bunun üzerine yaşlı aday bayılır. Elindeki çantayı başkanın masasına bırakırlar. Yaşlı adayın vefat ettiği anlaşılır ve morga kaldırılır.
Kutsal Yemin Törenim ve Ben
Farklı şehirlerden üç milletvekili bir araya gelmiştir. Bir milletvekilinin nasıl olması gerektiğini aralarında tartışırlar. Yemin metinlerini okuyacaklardır. Bir kadın tüm metni ezberlemiştir. Kendisi ise yanına metni almıştır. Yemin töreninde kadın ezberlediği gibi okur. Kendisi biraz takılsa da bunu heyecanına verir. Odasında sekreteri ona yapılacak planları anlatır. O da bunlara uyar. Zaman zaman halkın arasına karışmaktadır. Bu metin cebinde taşımaktan buruşmuştur. O da farkındadır. Bu kâğıdı tuvalete atar ve sifonu çeker. Sekretere yeni metin yazdırır. Öykünün sonuna doğru para varsa insanın sevebildiğini, gezebildiğini söyler. Bir kızın peşine takılır. Kız genç ve güzeldir. Sonra kızı takip etmekten vazgeçer.
Buruşuk Yüzün Ütüsü
Yazar bu öyküsünde yalnızlığı ayrılık, hissizlik, düzensizlik olarak işliyor. Bir adam kalabalık bir sokakta yürüyordur. Kuşların cilveleşmediği, birlikte uçmadıkları, tüylerini kaşımadıkları kuşların bile yalnız olduğu bir sokaktır. Yazar, içindeki yalnızlığı dışarıya taşırmış ve her şeyden bir anlam yaratmıştır bu öyküsünde. Öykünün sonunda ayrılık vardır. Bu ayrılık ardına bakanın bile olmadığı kimsesiz bir ayrılıştır. İnsanın içinde kara bulutlar, kasırgalar, helezonlar dolaşıyorsa gökyüzü berrak olsa da yağmurlu olsa da onu ruhunun gözünden görecektir. Yazarın bu öyküsü olay odaklı değildir. Yazar, bir insanın gözünden ruh betimlemesi yapmıştır.
Bir Gün İz Sürmek
Öyküde bir memurun bir günü anlatılıyor. Biriken dosyalar, ofiste tartışılan konular, özellikle kahramanımızın gözüne takılan minik örümcek dikkat çekiyor. Memurun gözüne takılan örümcek onu düşündürüyor. Örümceğin ilmek ilmek işlediği ağlarına şaşırıyor. Yemek saati geldiğinde arkadaşlarından uzak bir şekilde yemeğini yiyor. O gün diğerlerinden farklı fazla konuşmuyor. Sonra ofise gelip kahvesini yudumluyor. Örümcek nasıl ağlarını işliyorsa o da ilmek ilmek öyküsünü öyle işliyor.
Günüm Böyle Geçti
Bir memur işe yetişmeye çalışmaktadır. Onun için vapurla işe gitmek rutinleşmiştir. Pencere kenarını kimseye kaptırmaz. Günlük gazete başlıklarına göz gezdirir. Vapurdan inerken amirinin görmemesi gereken gazeteyi denize fırlatır. Diğer gazete ise koltuğunun altındadır. İş yerine gelir. Amirine “günaydın” der. Amiri ona umursamaz davranır. O çıktıktan sonra hıçkırarak ağlar.
Kırışmayan Pantolon
Yazar, bu öyküsünde de bir memur ve iş yaşantısını konu alıyor. Yakut Bey, bir memurdur. Salih Bey’in kapısını çalıp içeri girer. Salih Bey, ona tepki vermez. Bunu içerleyen Yakut Bey, farklı bir kimliğe bürünür. Ofise geldiğinde iş arkadaşlarına selam dahi vermez. Patron Mehmet Bey gelir ve Yakut’tan dosya ister. O da Gül Hanım’dan ister. Bunun üzerine patron sinirlenir. Sonra dosyayı alıp kendisi verir. İş arkadaşları onun bu durumuna gülüp dalga geçerler. Yakut tuvalette otuz dakika geçirmektedir. Arkadaşları bu kadar saat ne yaptığını sorduğunda ise pantolonu kırışmasın diye çıkardığını söyler.
Ölüm İlânlarını Okuyan Rıfkı Bey
Rıfkı Bey, adında bir memur vardır. Bu memur çok suskun bir adamdır. İçine kapanık, planlı birisidir. Belli bir yaşa gelmiş evlenmemiştir. Bir kadın, Rıfkı Bey’e tutulur. Onun için saçlarını, giyimini değiştirir. Yine de aralarında aşk münasebeti olmaz. Bir gün ölüm ilanlarını okur. Arkadaşının öldüğünü duyar. Haberden sonra işinden ayrılır. Ondan sonra iş arkadaşlarının ölüm ilanlarına bakması gelenek haline gelir. Arkadaşları onun ölüm ilanına hiçbir zaman rastlamazlar.
Değerlendirme
Çalışmaları günümüzde de devam eden yazar öykü başta olmak üzere birçok dalda eser vermiş kıymetli bir yazarımızdır. Yazarın 1996’da kaleme aldığı öykü kitabı dokuz öyküden oluşmaktadır. Öykülerin her birinde yalnızlığı farklı boyutta işlemiştir.
Okuduğum bu öyküler bende farklı bir tat bıraktı. Yalnızlığın ve karanlığın Yalnızlık Sarkacı’ndaki anlatımı beni etkiledi. Ali Haydar Haksal’ın eserlerini okumaya başlamak için ideal bir eser.