İBRAHİM FAİK BAYAV
Zariyat Suresi’nde, gelecek zamana işaretler var. Yakın zaman öncesinin müfessirleri, zamanımıza ait bazı işaretleri Sure’nin ayetlerinden bulmuşlar. Mesela Hamdi Yazır, ”Fe’l-câriyâti yüsran” ayeti’nin günümüzün gemilerine, trenlerine ve otomobillerine işaret ettiğini belirtmiş. İşaretler fazladır. Bu işaretleri bulabilmek için ilk dört ayetin kelimelerini irdeleyeceğiz.
Ayet 1: ”Ve’z-zâriyâti zerven”.
‘Zerv’, fiil masdarı, değişik anlamlar taşıyabildiği gibi, ondan türeyen sözcüklerin de değişik anlamları olabiliyor.
Zerv, uçup dağılmak, tozmak demekmiş… Rüzgarın toprağı tozutması, buday gibi tahılların savurulması anlamında imiş zerv.
Zerv, süratle gitmek demekmiş de aynı zamanda.
Zerv, Allah’ın mahlukatı yaratması anlamında da kullanılabiliyormuş.
Ayetteki işareti, var olanlar üzerinden değil var olacaklar üzerinden bulmak gerekir.
‘Zerâ’ fiilinde, dişilerin rahminden veya yumurtalarından yeni bir canlı çıkarıldığı anlamı var ise, dişil isim (müennes) olan ‘zariyat’, uygun kapalı bir yerden, yapılmış, üretilmiş nesnelerin çıkarıldığı anlamını verir. Bugün toplum yaşamında görülen tüm alet, edevat, makina ve aksamları bu ismin çerçevesi içine girer. Bunlardan kimisiyle, toprak tozuyabilir; kimisiyle nesneler uçabilir; kimisiyle süratle gidilebilir.
Ayet 2: ”fe’l-hâmilâti vikran”.
‘Hamilat’, bir şeyleri yüklenip taşıyanlar-götürenler, demektir. Kelime dişil olduğu için, daha çok gebe kalan kadınlar kastedilmiş.
Günümüzde taşıyıcılardan kastı, tırları, kargo uçaklarını, petrol tankerlerini, uluslararası yük taşıyan şilepleri anlayabiliriz.
‘Vikr’, ağır yüke verilen addır. Lakin hamilat için olduğunda, bu ağır yükün, taşıyıcıların bünyesine ‘vekara’ fiili gereği, itinalı sokulması, düzenli yerleştirilmesi şarttır. Yükü düzensiz yerleştirilen TIR devrilebilir; konteyneleri içine düzensiz yerleştirilen şilep dalgalarla karşılaştığında denizin dibini boylar.
Ayet 3: ”Fe’l-câriyâti yüsran”.
‘Cariyat’ da ‘hamilat’ benzeri şeylerdir. Hamdi Yazır, bunların gemi, tren, otomobil olabileceğini belirtmiş. Gemilerin kolay ve akar gitmelerine dalgalar, otomobillerin kolay ve akar gibi gitmelerine yoğunluk engel olabilir. Zorlanırlar. Yer üstüne ve yer altına döşenen ray sistemi, ‘cariyelerin (cariyatın) engel görmeden akar gibi kolayca gitmelerini sağlar.
Gemilerin ve otomobillerin içinde onları yürüten sürücüleri var. Bunlar ‘meful’ durumundadırlar. Metro sistemindeki terenler ise, bilgisayar sistemiyle programlanarak çalışıyorlar ve akıcılıklarıyla bizzat ‘fail’ durumuna geliyorlar.
Ayet 4: ‘fe’l-mukassımâti emren”.
‘Mukassımat’, bir şeyi parçalara ayıran, kısım kısım yapan şeylerdir. O şeyler, parçalayıp kısımlara ayırma işlemini emir aldıktan sonra yaparlar. Ortaya, beğenilen, işe yarayan nesneler veya nesneler gurubu çıkar.
Son zamanda, küçük ev aletlerinden otomobillere kadar kullanılan ama beş kişinin beş tezgahta ürettiği vida, mil, kapak gibi parçalar, son zamanın makinasında bir seferde üretiliyor. Makine ayarlanıyor. Metal çubuk arka taraftan makineye sokuluyor. Güç dümesine basılıp ‘yap’ komutu verildiğinde, metal çubuk şekillenip, parça parça edilip hazneye dökülüyor.
Burada, parçalayıp kısımlara ayıran fail (mukassım), makinedir; parçalanan meful (mukassam) üç metre uzunluğundaki metal çubuktur; yap komutu veren (emren) ise, makinanın ustasıdır.
Bir gazete matbaası da ”fe’l-mukassımâti emren” olayına güzel örnektir.
Dev rotatifler bir biriyle irtibatlı şekilde arka arkaya dizilmişlerdir. Dört adet gazete bobini rotatiflerin başına dizilip uçları dört rotatife ayrı ayrı takılır. Rotatiflere ‘başla’ komutu verildiğinde rotatiflerin öbür başından gazeteye dönüşmüş nesneler tek tek, çıkmaya başlar. Sonra yirmibeşer adetli deste olur, dağıtım kamyonlarına yüklenir. ”fe’l-mukassımâti emren” ayeti gerçekleşmiş olur.