Röportaj:
Sebahattin Arslan
Bugün, köşe yazarımız Ayça Öztorun’un evine davetliyiz. Gazetemiz KozanBilgi.Net’in imtiyaz sahibini temsilen röportajı hazırlayıp, gazeteye sunacağım.
Bu benim ilk röportaj tecrübem olacak. Türkeş Bey, iş yoğunluğu nedeniyle İstanbul’a gelemediği için soruları bana göndererek Yazar Ayça Öztorun’la röportaj yapmamı rica etti. Bu nedenle biraz heyecanlıyım. Bakalım gazetecilik deneyimim nasıl olacak?
Bu arada okurlarımıza kendimi de tanıtmak isterim. Ben Sebahattin Arslan. Gastronomi bölümünden mezunum. Mutfak sanatları akademisinde workshop sınıfında stajımı tamamladım. Çeşitli ülkelerde önemli mutfaklarda kendi tariflerimin sunumunu yaparak dünya mutfağında araştırmacı ve uygulamacı şefler arasında yerimi aldım. İstanbul’da yaşamaktayım. Kozan halkına ve KozanBilgi.Net okurlarına her hafta değişik yemek tarifleri sunacağım. Sizlerle gazete köşemde buluşmak umuduyla röportaja başlayalım.
Konukseverliği, içtenliği ve mütevazı halleriyle beni ağırlayan Yazar Öztorun’la gündem hakkında yaptığımız röportaj, çok eğlenceli geçeceğe benziyor. Sanıyorum bu söyleşide hem gülecek hem de düşüneceğiz. Şimdiden herkese keyifli okumalar diliyorum.
Ayça hanım, Gökte Yıldız yerde ateş, Çiçek vadisi ve Aydınlığa adanmış bir yaşam adlı kitaplarınızla çıkış yaptınız. Köşe yazılarınızda sivri dilli eleştirilerin yanı sıra halkın duygularına tercüman oluşunuz oldukça dikkati çekiyor. “Sevdalar her dildedir” adlı şiir kitabınız da var. Size şiir mi, roman mı? Diye soralım.
Ben yaşanmışlıkları hayal gücümü de katarak hikâye ye dönüştürmeyi seviyorum. Şiir bende bir tutku. Şiir konusunda hiç iddiam olmadı. Duygularımı amatörce kâğıda döküyorum.
Hangi şairleri seviyorsunuz?
Ataol Behramoğlu müthiş feyz aldığım şairimizdir. Onu tanımaktan büyük onur duyuyorum. Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Özdemir Asaf, Şeref Bilsel şiirlerinden çok etkileniyorum. Ömer Hayyam rubaileri ve Şemsi Tebrizi vazgeçilmezlerim arasında. Can yücel ve Neyzen Tevfik’te kendimi buluyorum. Her ikisinin de zekice eleştirilerini ve nükteli küfürlerini sanatla yoğurmalarından müthiş keyif alıyorum. Hoş bende çok küfür eden biri olduğum için bana çok yakın geliyorlar. Ülkemizde çok güzel şairlerimiz var.
Şiir sizce nedir?
Şiir, düz yazı formundan çıkarak, estetik anlamda yazıya dökülmesidir. Edebi yazım kabiliyetine ermiş şairlerimizin birçoğu, mısra, kafiye, şiirde sanatsal yineleme ve şiir türlerini bilerek, eserlerini şiirsel yazıya dökerler. Şiirin çok türü vardır. Tanımlamaya kalkarsak uzar gider. Toplum bilincine erişmiş şairler, şiirsel dille yaşanılanları pastoral, mesnevi, dramatik, didaktik, lirik, epik, somut deneysel, senfonik, satirik, modern şekilde dile getirirler. Şiir severlere yazılan şiirler, sanatsal anlamda ruhunuza dokunan şiirlerse ölümsüzleşiyor demektir.
Birde yöresel ağıt niteliğinde şiirler vardır. Doğuştan kabiliyettir. (Örneğin Avşar ağıtları) kendiliğinden dökülür ağıtlar dillerden. İşte bu doğuştan gelen yeteneği, bin yıl eğitimde alsanız başaramazsınız. O insanların çoğu gelenek, görenekleri ile köyüm insanları ve o insanlara da şiir nedir diye soramazsınız.
Türkiye’de sanat ve sanatçıya yeteri kadar değer veriliyor mu?
(gülüşmeler)
Ben bu soruyu yanıtlamasam mı?
Zor bir soru mu?
Zor bir soru. Ben bu sorunun üzerine tecavüzcü Coşkun gibi güler, Nuri Alço gibi soğuk gazoz içerim! Fortçuların ve çok oturgaçlı götürgeçlerin revaçta olduğu ülkede sanata ve sanatçıya verilen değer bir arpa boyu yol kadardır!
Mizah yönünüzü biliyoruz. Espri ile bu soruyu geçiştirdiniz ama biz ısrar ediyoruz. Bu esprinin altında biraz da sitem var gibi?
Tabi ki sanat adına ve sanatçılar adına sitem etmeliyim. Ülkede kaç kişi tiyatrolara gidiyor? Kaç kişi nitelikli filmler izleyip, sanatsal faaliyetleri takip ediyor? Kaç kişi kitap okuyor ve resim galerilerine gidiyor? Toplumun idolü vitrinler. Yani görsellikten ibaret. Sosyal ağlarda bir gazete haberi paylaşın okumazlar. Fotoğraf atın, herkes bakar. İşte böyle körelip gidiyor insanlar. Bunun üzerine de baldıran şarabı niyetine içi boşaltılmış televizyon programları izliyorlar. Böylelikle zekâ körelip, fikirsiz insanlar olup çıkıyorlar. Yaşlılıklarını hiç düşünemiyorum bu insanların. Düşünemeyen adam, yaşlandığında lokumuyla boncuk oynayan adamdır.
Her insan sanatçı da olamaz. Sanatçı maddi çıkar güderse sanat olmaktan çıkar zanaat olur. Yaratı eyleminin sonucunda ortaya çıkan eser, sanat eseridir. Kişiler kendi zevklerine hitap edilene sevgi duyarlar. Ama sanatçılar arasında da sınıflandırma olmamalı. Sanata ve kültüre değer veren toplum, güçlü toplumdur.
Altın Palmiye ödülleri verildi. Afrodit Banu Alkan’a en güzel sanatçı ünvanı verildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Allah şükür bugünleri de gördük diyorum! Sosyal içerikli filmleri ile unutulmazlar listesinde olan Banu Alkan, sanatı ve güzelliğiyle hatta “kaldıramazsan kaldırırlar gülüm” şarkısıyla sadece yüreklerimize değil, her uzvumuza taht kuran oyuncu. Ödül çok anlamlı. Filmleri de Oscar ödülü alan Schindler’in listesi ile başa baş yarışacak nitelikteydi. Hakkını yediler. Artık Altın Palmiyeden sonra Altın Ayı ödülünü de alır herhalde! Ona ödülü layık gören, aklı başında insanların, sanat anlayışından dolayı buradan taaa Bağdat’a hatta Fizan’a kadar tebrikler gönderiyorum.
Aynası iştir kişinin. Bu tür ödül törenlerinde, şehrin sanata bakış açısını da tayin etmiş oluyorsunuz. Güzel, neye ve kime göre güzel? Hülya Koçyiğit’te çok güzel ve sanatçı. Türkan Şoray ve Filiz Akın’da çok güzel onlarda sanatçı. Türk sineması klasiklerinde adlarını yüreklere yazdırmış insanları, burada sayacak olsam bu röportaj bitmez. Banu Alkan’ın nesi var?
İnanın bende bilmiyorum…
Niye bilmiyorsun? Banu bilinmez mi? Bil yahu! Sen nasıl erkeksin canım?
Yaşımdan dolayı bilmiyorum. Belki ben o dönem doğmamışımdır. Yaşım yirmi. Şimdilerde de o tür filmleri izlemek bana avam geliyor. Herhangi bir içerik bulamıyorum.
Sahilde bikini ile parmak uçlarında yürürken kamera karşısında nasıl efor sarf ettiğini görmemen büyük bir kayıp! Afroditler deniz manzaralı yalılarda, yatta, katta oturmayı o kuğu gibi yürüyüşlerine, seksi dudak titretmelerine borçlular. Bunlar birde ödül almışlarsa, birçok cebi dolu moronun arz talep meselesi oluveriyorlar. Ödülünü bile almaya tenezzül etmeyip, “ödül bana ulaştırılsın” diyerek güzelliğini ispat ettiği gibi saygılı duruşunu da göstermiş oldu! O organizasyonda kimin güzeliyse artık, ona da ders oldu. Aslında bunlar, emeğe ve sanata dair hiçbir katkıda bulunmadıkları için fazla mallarını kamulaştırıp, fakir halka dağıtılmalı. Ülkemde ben göremesem de, emeğin ve sanatın ön plana çıktığını, dilerim torunlarım görür.
Bu arada, Sinema sanatçımız ve memleketimin güzel insanını Salih Güney’i anmadan geçemeyeceğim. Salih Güney’e de, Yeşilçam yaşam boyu başarı ödülü verildi. Ödülü Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü takdim etti. Ödül, hak ettiği yerini bulmuş oldu.
Salih Güney’in konuşması oldukça anlamlı ve duygu yüklüydü.
Ben takip edemedim. Merak ettim şimdi…
İnternetten konuşmanın tam metnini dinleyelim birlikte. Çünkü eksiksiz yayınlanmalı konuşması. Gerçekten takdire şayandı.
“Bir ülkede bilimden ve sanattan fazla siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıftır. Bilim ve sanat, bir kuşun kanatları gibidir. Bu kanatlarını kullanan toplumlar yükselir, özgür olur. Kanatlarını kullanamayan toplumlar tavuk olur. Tavuk toplum önüne atılan yemi eşelerken, altından alınan yumurtanın farkına varamaz. Sanat vücuttaki kan gibidir. Dışardan görünmez ama onsuz da yaşam olmaz. Güzel olan, gerçek olan, doğru olan her şeyin yanındayım. Özgürlük için, adalet için, Cumhuriyet için savaşabilirim”
(internetten dinledik)
Bende çok beğendim
İşte sözün özü bu. Güzellik sanattır sanat. Salih Güney, sanatı özümsemiş bir insan olarak, yiğit duruşunu orada sergilemiş oldu. İşte bunlar güzel insanlar hayatım. Banu Alkan’a da nükteli bir gönderme yaptı orada. Dikkatini çekti mi?
Evet, çekmez mi? “Yarın kan film festivaline gidecekmiş. Hepinize selamı var gelemeyecekmiş!” diye ince bir gönderme yapması da çok eğlenceli doğrusu. Peki, bir soru daha geliyor.
Sor bakalım yakışıklı şefim. Sana iyi davranayım belki paçanga böreği yaparsın bana.
(gülüşmeler)
Demet Akalın’da siyasete atılacakmış. Milletvekili olmak istiyormuş. Bu konuda da düşüncelerini alabilir miyim? (Yazarımızı bu defa çok güldürdüm)
Milletvekili olsa, halk onu omuzlarda taşırdı! Şimdi ne söyleyeyim ki sana? Toplumun geldiği noktayı düşündükçe İçim sıkılıyor.
Kadın ne bilsin siyaseti? Ne kadar donanımlı ki? Kürsüye çıkıp “bittiniz gözünüz aydın” şarkısını mı söyleyecek? Siyasalı mı bitirmiş? Hukuk mu biliyor? Ekonomiden anlar mı? Kısaca, gece aç yatanın halinden anlar mı? Hangi halkın sözcüsü olacak? Belki Cumhur olmaya da karar verir. Şimdi ona üniversiteden diplomada şart. Yok, diploma da yok… Yedik onu biz! Artık diploma konusunda kontenjan da doldu!
Parayı basıp Oksford üniversitesinden de diploma alamaz. Çünkü orada para değil, bilgi geçerli. Gülüyorum ağlanacak hallere.
Son dönemlerde gündem konusunda sizi sarsan olaylar oldu mu?
Olmaz mı? Tecavüzcülerin, katillerin ve rantçıların, masum halka attığı madikler acayip sarsıyor beni. Sanki toplumun üzerine ölü toprağı serpilmiş. Demek ki kötü olayları içselleştirmişler ki, bir avuç insan dışında kimsenin sesi çıkmıyor.
Size farklı bir örnek vereyim. Bir gün Mahmut Hekimoğlu, ben ve Nuri Alço caddede yürüyoruz. Mahmut abi, Türk sinemasında Adile Naşit, Münir Özkul gibi önemli sanatçılarla birlikte kaliteli filmlerde esas oğlanı oynamış bir sanatçı. Nuri de gazoz hap atan kızları kandıran ve kötü yola düşüren rollerde oynamış bir sanatçı ( özünde iyidir ama. Bunu da belirteyim)
Yolda giderken ne oldu?
Anlatıyorum sabret! Yolda giderken kadınlar, erkekler, Nuri’nin önünü kesiyor, fotoğraf çektiriyor ve öpmek için sıraya giriyorlardı. Mahmut abi de az ilerde gayet mütevazı bir şekilde insanları tebessümle izliyordu. İşte orada anladım ki Nuri’ye giydirilen gazozcu kimliğine hayrandı insanlar. Yani bu toplum tecavüzü ve tacizi kabullenmiş bir toplum.
Sanatın dışında bir örnek vereyim. Son zamanlarda bir seri katil gündem de. İnanın bizzat kendim duydum. “Adamda beş dil biliyormuş. Seri katil dekster cd leri izliyormuş. Adam zeki. Öldürmüş ama adam gerçekten zeki. Kim bilir ne sorunu vardı?” diye insanlar aralarında konuşuyorlardı. “Polis onu bulamaz. Belki de namus meselesidir! Kaçar o yurt dışına. Yürü be koçum seni kim tutar” diye yorumlar yapılıyordu. Yani böyle adamlara hayranlık duyan bir millet olduk. Tüm değerlerimizi yittirdik.
Azerbaycan’da çok okunan Axar. az internet sitesinin fenomen gazetecisi Nihat Cebrail sizinle röportaj yapmak için İstanbul’a geldi. Sizin haberiniz Azerbaycan’da çok okunurken neden Türkiye’de yayınlanmadı?
Haber, Azerice olduğu için gazeteme bildirmedim. Veya bildirdim de yayınlandı mı bilemiyorum. Yandaş gazetelerin beni haber yapabileceğini düşünebiliyor musun? Türkeş Bey, bu haber olayını duyarsa haberi alır ve yakında Azericede olsa yayınlar.
Azerbaycan’da yayınlanan haberden sonra ilgi fazlasıyla artmış. Orada seviliyorsunuz.
Sağ olsunlar bende onları seviyorum. Nihat Cebrail çok başarılı bir gazeteci. Sanata ve kültüre değer verip, ülke ülke dolaşıp, sanatçılarla röportaj yapan bir insan. Bakü’ye davet de aldık. Gönül isterdi ki Gökte Yıldız Yerde Ateş adlı romanım Azericeye çevrilsin ve kitaplarımla gideyim.
Senaryolarınız varmış değerlendirmeyi düşünmüyor musunuz?
Bu konuda aslında çok şey söylenir de milletin kirli çamaşırları ortaya çıksın istemiyorum. Bu ülke de yazana, çizene değer verilmiyor. Adam kendine yapım şirketi kurmuş, pınarın başını tutmuş, senaryoyu da biz yazarız diyor. Piyasada güzel senaryolar yazan insanlarımız var ama yapımcılar beş fazla vereceğiz korkusuyla kendileri yazıyor, yazdırıyor. “Dedemin fişi” adlı komedi filmini izledin mi?
Yok izlemedim.
Adam isim yapmış, ismine güvenmiş ve çekmiş filmi. İnsanlar gidiyorlar, gülmek istiyorlar. Filme girdim, filmin yarısında sinemayı terk ettim. Türkiye’de en iyiyi çekmezsen, kötüyü, en kötünün iyisi diye topluma yutturursun. Nerede o eski Türk sinema klasikleri? Onların tadı bir başkaydı. Kemal Sunal, Şener Şen, İlyas Salman, Ayşen Guruda, Adile Naşit’li filmler. Tarık Akan, Gülşen Bubikoğlu, Hulusi Kentmen’li çocukluğum. İşte bu insanlardır güzel olan. Güzel emektir. Güzel sanattır. Güzel zekâdır ve sanatsal anlamda gönüllere taht kurandır.
Senaryolarınıza emek verdiniz ama
Ben kendimi hazır hissedebilsem, senaryolarımı kendimde iyi bir yönetmenle çekebilirim. Şimdilik kimseye senaryo vermeye niyetim yok.
Özel hayatınızda nelerden hoşlanmıyorsunuz?
Ben kurallarla yaşayan bir insanım. Çalıştığım, uyuduğum, yemek yediğim saatler sekmez. Kurallarımın dışına çıktığım an, bunalıma giriyorum. Ayrıca bana zorunlu haller dışında mesaj çekilmesinden hiç hoşlanmıyorum. İnsanların zamanımı bol? Onu da bilemiyorum. Messenger karşı müthiş antipatim var. Yani özgür alanıma müdahil olan kişiler, zamanımı çalacaksa bu durum hoşuma gitmiyor. Ama bu arada sosyal ağ mahallemi seviyorum. Yani facebook ta yorumla haberleşmeyi ve oradaki tüm sayfa arkadaşlarımı çok seviyorum.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim
Yok, öyle bir teşekkür. Bana o marifetli ellerinle yemek yapacaksın. Bu arada baban tanınmış ressamlarımızdan Mahmut Kemal Aslan. Eserlerini beğeniyor ve takip ediyorum.
Evet, teşekkür ederim.
Bu güzel söyleşi için, bende gazeteme ve sana teşekkür ediyorum.
Sebahattin Arslan