İBRAHİM FAİK BAYAV
Yeryüzünde medeni toplumlar yaşamlarının mutlu geçmesini arzuladıkları gibi, akıbetlerinin de hayırlı olmasını dilerler. Bu, toplum içinde çıkan ilimadamlarının yönlendirmesiyle mümkündür.
İlimadamı, müşahede ettiğini geçmişte öğrendiğiyle kıyaslayıp düşünmeye ve teori üretmeye başlamışsa, ilimadamı olmuştur. Yoksa, bulduğu yazılı metinleri okuyup ezberleyenler, okuduklarından alıntı yapanlar, zihinlerinde hareket oluşturmayacağı gibi, konuşma şehvetine girerler ve dinleyenlerini boş beklentiye sevk ederler.
Günümüzde üzerinde çok durulan ama bir türlü neticeye vardırılamayan konu İNSAN HAKLARI konusudur. Güneydoğu’da bu konuda konferans verilmiş, ilimadamı sıfatlı zat, eleştirilmesi gereken sözler sarf etmiş.
Konferansta dediği şu: ”Haklar var olan şeyler değil, bir mücadelenin ürünü olarak kazanılan şeylerdir.Değerleri de her yerde bulunuyor olmalarından değil bir bedel ödenerek kazanılmalarından kaynaklanır. Dolayısı ile haklar, insanın başkası ile temasının zorunlu bir sonucu olarak vardır”
‘Hak’ sözcüğü, toplumların anlatmak isteğine göre değişik anlamlar kazanmış olabilir. Ama taşıdığı asıl anlamından haberdar olunmuşsa, konferans veya panelde konuşulanlar ilmi değer alabilir.
Hak sözcüğünün ilk ve kesin anlamı; DOĞRU, GERÇEK, HAKİKATtir.
Doğru ve gerçek olan şeyler, mutluluk veren şeyler olduğu gibi ferdin veya toplumun beğenmediği şeyler de olabilir.
”Haklar, var olan şey değil, mücadelenin ürünüdür” dendiğinde, fıtrat yani Allah’ın yaratması ret edilmiş olur.
Yaratılma aşamasındaki bir ceninin, yaşam kazanması, rahimde 9 ay 10 gün kalması hakkı vardır. İnsanın var olma hakkı, hiç mücadele oluşmadan bu dönemde başlar. Kürtajcıların cenini rahimden söküp alması, Yaratan’ın koymuş olduğu ‘var olma’ hakkını iptal etme operasyonudur. Yaratanın gazabı o anda veya ileriki zamanda değişik biçimde gelir.
Dünyaya gelen bir bebeğin, anasının memelerinden iki yıl boyunca süt emerek beslenme hakkı vardır. Tabi ana hayatta kalmışsa veya memelerindeki süt yeterliyse. Bu hak da insan için Yaratan tarafından var edilmiş (var olan) haktır. Hak sahibi olan bebek mücadele diye bir şey bilmez. Bazı kadınların, göğüs güzelliğini bozar kaygısıyla memelerini bebekten geri çekmesi, Yaratan’ın koymuş olduğu bebeğin beslenme hakkını gasp etmesidir. Gasp edilen bu hakkın karşılığı, ileriki yıllarda ‘dert’ olarak görülür.
Bebeğin rahimde var olma, doğduğunda anasının memelerinden beslenme hakkının mücadele ürünü olmadığını ilimadamı bilinen zat belki biliyordur. Belki de ‘hakkın’ bu şeklini değil de hitap ettiği toplumun anladığı hak şeklini dile getirmiştir. Lakin konuşulanlar, belli bir yere münhasır kalmayıp iletişim ağlarıyla tüm dünyaya yayılıyor.
Yeryüzü toplumları arasında mücadele sonucu bedel ödenerek kazanılan şey elbette haktır. Ama mücadele, olması gereken hakları gasp eden şeytan yamağı şeddatlara karşı yapılır.
Silah ve nüfus gücüne dayananların istila ettikleri yerlerde yaşama hakları alınarak köle edilen insanlar, Rahman’ın merhametiyle bir gün olur savunucuya kavuşurlar. O savunucu, şeddad tilmizlerine zayiat verdirip feleklerini şaşırtır. İşin vehametini anlayan işgalciler işte o zaman işgal ettikleri toplumda, insanlık onurunu sağlayacak düzenleme yapmaya mecbur kalırlar. O düzenleme ile elde edilenler, mücadele sonucu kazanılmış haklar olur. Toplum içindeki ölümler, yaralanmalar, sakatlanmalar, acılar, hakkı elde etmenin bedeli olur. Bu durum, fıtrat gereği var olan hakka dönülmüşlük olur. Örnek; 1864 yılında başlayan ve 4 yıl süren Amerikan iç savaşıdır. Savaş çok kanlı ve tahripkar olmuştur. Cumhuriyetçi Abraham Lincoln yönetiminin köleciliğe son verme planı netice vermiş, Afrika’dan zincirlenerek getirilen ve tarım alanlarında köle edilen siyahi insanların hür olma hakları başlatılmıştır.
İlimadamı bilinen zatın, konferansında kullandığı ”haklar, başkası ile temasının zorunlu bir sonucu olarak vardır” ifadesi, bu tip olaylara münhasır kalır.