İBRAHİM FAİK BAYAV
Dindar ve siyasi kariyeri olan gazeteci arkadaşımız şöyle dedi: ”Kader-i ilahi’nin bir remzidir ki; mehdi-i ahirzaman Kürdî libası giymiş seyyidler sülalesinde Kürdistan’da zuhur edecek”.
Olabilir diyeceğim ama bugün resmiyete girmiş ‘Kürdistan’ adında bir yer yok.
Osmanlı’nın son dönemlerinde varmış. Tarih kitaplarında Mezepotamya olarak okuduğumuz bölgenin kuzeyinde Kürdistan adında bir yer bulunuyormuş. Birinci Dünya Savaşı olmuş bitmiş, Mezepotamya bölgesi de dahil Ortadoğu Düvel-i Muazzama’ca paylaşılmış. Bugün anılanlar arasında ‘Kürdistan’ adında ya da onu hatırlatacak bir devlete yer verilmemiş.
Mehdi Kürdistan’da zuhur edecek denirse ve bu beklentiye girilirse şu anlaşılır: Türkiye’de, Kürdistan adında bir devletin kurulmasına heves edenler var. Hem de bu hevesliler müslüman!
Dindar ve siyasi kariyeri olan gazeteci arkadaşımız, Türk ordusunun Suriye’de Halep’e doğru, Irak’ta da Musul’a doğru operasyonları şiddetlendirdiği hengamda kullandığı ”İşte bu savaşların sebebi,…demokratik Kürdistani bir devletin doğumunu engellemektir” cümlesiyle Türkiye’de bir kısım müslümanların genel niyetini açığa vuruyor.
Bu niyeti taşıyan müslümanlar, ya ‘devlet’ denen kurumun nasıl oluşacağını bilemiyorlar; ya da kötü bir projenin etkisi altındalar.
Şunu sorarım: Acaba, Arkadaşımızın dile getirdiği ”Kürdi libası giymiş seyyidler sülalesi” sahte seyyidler sülalesi midir?
Biz, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in soyundan gelenleri ‘seyyid’ ve ‘seyyide’ biliriz. Bu soyun mensupları Türkiye’de de olabilir, Irak’ta da olabilir, Suriye’de de olabilir. Dünya küçülmüş gibidir; Hindistan’da, Malezya’da, Çin’de bile olabilir. O zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde ‘kürt’ libası giymiş seyyidler mehdi beklentisinde konu edilirse, bu tip seyyidlere şüpheyle bakılabilir.
Amma ki, ‘mehdi-i ahirzan’ namında bir şahsın zuhurundan bahsedilecekse, ‘mehdi’ denen şahsın niteliğinin bilinmesi gerekir.
Mehdi denen zat, Müslüman toplumlar içinde, Hz. Muhammed’in varisidir. Onun yaşantısını kendine şiar edinmiştir. Onunla oluşan İslamiyyet, -Said Nursi’nin ifadesiyle- hakka taraftarlık olduğundan, Mehdi olan zat hak olan sözleri söyleyecek, hak unsurunu oluşturan hukuk çerçevesinde hareket edecektir.
Mehdi denen zat, hangi müslüman toplum ya da aşiret bozulmuşsa… haktan hukuktan anlamaz olmuşsa… anlayışsızlığı yüzünden belaya düşüyorsa, o toplumun düzelmesi, hakka hukuka riayet edebilmesi, beladan uzak tutulabilmesi için gelir.
Beklenen ‘Mehdi’ adlı zat, eğer Kürt libası giymiş halde gelecekse, yani o zat Türkiye’de, Irak’ta veya Suriye’de Kürt vatandaşların arasından çıkacaksa, bu düşünce, Kürtlerin bozuk yaşam sürdüğünü, adam olmaları gerektiğini ima eder. Düzeldiklerinde, yani hakka ve hukuka uygunlukları başladığında, belalar da geri çekileceğinden, İslam dairesi içinde olduklarına hükmedilir. Genellikle toplumun veya aşiretlerin başındakiler bunda belirleyici olurlar. Yoksa, onlar için kullanılan ehl-i sünnet ve’l-cemaattir ifadesi, klişe ifadeden başka bir şey olmaz.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.