ZAHİDE UÇAR
Ordunun başına çuval geçirenler, Askerin ayağını da bağladı…
Jandarma darbe bahanesi ile İçişleri Bakanlığına bağlandı.
Jandarma NATO’ya bağlı değildi. O nedenle de hedefteydi. AKP 14 yıldır bunu zaten dillendiriyordu. Tepkiler yüzünden gerçekleştirememişti. Şimdi bahane doğdu…
Terörle mücadeleyi Jandarma yapar. Halkla içli-dışlı olan, kırsalı tanıyan Jandarmadır. Jandarma kır polisi olacak öyle mi? Nedeni asker içindeki F-CİA mı?
Bu mantıkla bakınca önce AKP’yi, sonra bütün bakanlıkları, bir de muhalefeti kapatmak gerekir değil mi? Çünkü en büyük kadrolaşma bakanlıklar içinde gerçekleşti. Sınavlarda 70-75 puan alan memur adayları beklerken, 60 puan alan F-CİA elemanlarını, devlet kurumlarına asker mi yerleştirdi?
İyi de, İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan polis teşkilatı cemaatin yuvası değil miydi? Yıllarca soruları çalarak emniyette kadrolaştılar. Milli Eğitim Bakanlığını resmen ele geçirdiler. Bu durumu göremeyen İçişleri Bakanlığını da kapatın o zaman.
Kanun Hükmünde Kararnameyle başlatılan yeni uygulamayla;
Türk Ordusu dilimlenerek, hızlı hareket kabiliyeti yok ediliyor. Ordu dilimler halinde, farklı bakanlıklara bağlanıyor.
Kısacası,
Türk Ordusu’nun başına Irak’ta geçirilen çuvalın ayakları, 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararnameler ile bağlanıyor.
Askeri liseler kapatılıyor. Bu durum bana Köy Enstitülerinin durumunu hatırlattı.
Cumhuriyetin en iyi projelerinden biri olan Köy Enstitüleri önce siyasallaştırıldı. Sonra kara propaganda ile halkın gözünden düşürüldü. Ve kapatıldı.
Yıllar sonra CİA adına çalışan bir Amerikalı durumu şöyle itiraf ediyor;
“Anadolu’yu karış karış gezdim. Köy Enstitüleri hakkında kara propaganda yaptım.”
Neden diye sorulduğunda, cevabı;
“2000’li yıllarına gelindiğinde Türkiye’nin çok genç bir nüfusu olacaktır. Köy Enstitüleri açık kalsaydı, bu eğitimle köyden kente donanımlı bir kuşak yetişecekti. Biz o kuşakla baş edemezdik.”(!)?
Evet, AKP izlediği politikalarla aynı yolu izledi. Ordu içinde F-CİA kadronun büyüyüp, gelişmesine yol verdi. Devletin bütün kurumlarını F-CİA’ya peşkeş çekti. Şimdi F-CİA üzerinden Türk Ordusu hadım ediliyor. Yani, Türk Ordusuna karşı yürütülen asimetrik savaş, bir başka şekilde devam ediyor.
AKP’nin Kuleli Askeri Lisesi ve birçok askeri yerleşim alanlarında zaten gözü vardı. Şimdi hazır bahane de buldu. Askeri okullar ve yerleşim yerleri rast gele seçilmiş yerler değildir. Ya eğitim açısından, ya da stratejik açıdan önemi olan yerleşim alanlarıdır.
GATA ve Askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na bağlandı. Savaşan ordunun hastaneleri, sağlık bakanlığına bağlandı.
Güneydoğu’da yaralı askerler için;
“Askeri hastanelere ulaşırsa kurtulur” dediklerini,
“Bazı sivil sağlık kuruluşlarına gidenlerin sağ dönmediğinin” konuşulduğunu sivil halk nasıl olsa bilmiyor değil mi? Ama Genelkurmay Başkanıyla, Kuvvet Komutanları biliyor…
Parçalanan, gözünü-kulağını-bacağını kaybeden askerleri tedavi eden, psikolojik destek veren askeri hastanelerin birikimi, donanımı sıfırlanacak öyle mi?
Ülke sürekli bir kaos üzerinden yönetildiği için, sağlıktaki çöküşü ele alamıyoruz. Bugün hiçbir vaka görmeden, kadavra bile görmeden mezun veren sözde Tıp Fakültelerinin olduğunu biliyor musunuz? Vaka görmeyen doçent ve uzman doktorların olduğunu biliyor musunuz? Özel Hastaneleri öne çıkarmak adına uygulanan politikalarla, ülkeye en iyi doktorları yetiştiren eski üniversite hastanelerinin içinin boşaltılıp, çökertildiğini biliyor musunuz? Doktorların bile kendi arkadaşlarına;
“Birgün aniden düşer, kendimde olmazsam, beni götürdüğünüz doktorun nereden mezun olduğunu sorun. Öğrenmeden beni doktora teslim etmeyin” dediğini biliyor musunuz?
İşte bu nedenlerle, bu F-CİA DARBEMSİ ŞEYİN, aslında Türk Milletine ve Türk Ordusuna karşı yapıldığını yazdım. Keşke yanılsaydım. Gene haklı çıktım.
Amerika kendi ikiz kulelerini vurduğunda Amerika’ya da bütün dünya destek verdi? Sonra???
Aynı ruh hali, 15-16 Temmuz günü Türk Halkında da vardı.
Şimdi;
Türk Ordusu kışlalara, lojmanlara hapsedildi. Garnizon ve lojman kapılarına belediye araçları yığıldı. İçeri giriş-çıkışların engellendiği, hatta bazı askeri birimlerin taşlandığı haberlerini alıyoruz.
Bir ülkenin Ordusu, polisi, istihbaratı, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİDİR. Bağışıklık sistemin çökerse, en küçük mikrop bile seni öldürür. Bağışıklık sisteminiz ne kadar güçlüyse, devletiniz de o kadar güçlüdür. Dosta güven, düşmana caydırıcı olmak için güçlü bir ordunuzun olması gerekir. Hele ki Ortadoğu gibi ateş içine alınmış bir coğrafyada.
Türk Ordusu’na uygulanan yaptırımları gördükten sonra, “Irak’ta askerin başına çuval geçirilmişti, şimdi o çuvalın ayağı da bağlanarak Türk Ordusunun hareket ve savaşma kabiliyeti sıfırlanıyor” dedim.
Hulisi Akar’ın neden yerinde kaldığını galiba anladım.
F-CİA tarafından derdest edilmiş mahcup bir ismin yerinde kalması, Türk Ordusu’na yapılacak operasyonlarda “dik duramayacağı” hesaplandığı içindir…
Öyle bir ters algı içindeyiz ki, darbe girdabı, birçok insanı içine çekmiş durumdadır. Ve görme-anlama kabiliyeti dumura uğratılmıştır.
Bir gerçeği buradan, kör ve algı sorunu yaşayanlara haykırıyorum;
O, ne idiğü belirsiz darbeyi durduran ne polistir, ne Erdoğan, ne de tankların-silahların üzerine saldığınız vatandaşlarımızdır. Darbeyi durduran tek kurum;
TÜRK ORDUSUDUR!!.
TÜRK ORDUSU topyekun darbeye katılsaydı, o darbenin karşısında kimse duramazdı.
Bu gerçeğin üzerine örtüp durmayın artık.
Bir garip durum daha var.
Erdoğan, F-CİA’nın darbeye kalkıştığı gece, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarına ulaşamadığını söyledi. Ve o Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı hala yerinde duruyor. Neden?
Erdoğan gibi, kinci bir kişi, onların yerinde kalmasını niye kabul etti? Yoksa üçünün arasında bilmediğimiz;
“Gizli bir mutabakat mı var?”
Bakınız;
Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması konuşuluyor. NATO savaş gemileri Türkiye’nin etrafını çevirmiş durumda. Türkiye gibi, bütün dünya ülkelerinin çıkarlarının kesiştiği bir ülke, NATO tarafından Rusya’ya doğru iteleniyor.
Mondros ve Sevr anlaşmalarını düşünün.. Çarlık Rusya’sı dahil, bütün itilaf devletlerinin Osmanlı topraklarını kendi aralarında nasıl paylaştığını hatırlayın.
Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ramazan Kaan Kurdoğlu kaç yıldır;
“Batı bize müdahaleye hazırlanıyor.” Diye haykırıyor.
AB-D sizce bir hesabı olmadan Türkiye’yi Rusya’ya iter mi?
Türkiye NATO’da kaldığı zaman, NATO ülkeleri, NATO ülkesi olan Türkiye’ye saldıramaz. NATO’dan çıkarmak istemelerinin nedeni, Türkiye’ye sıcak saldırı hesabı olabilir mi?
Tam da bu hesaplar yapılırken, Osmanlı’nın yıkım süresinde Orduya silah bıraktırıp, dağıttıkları gibi uygulamaların gerçekleştirilmesi…
Dünü bilmeyen, bugünü okuyamaz. Bugünün hikayesi nasıl dün yazıldı ise, yarının hikayesi de bugün yazılıyor.
Ve Türk Ordusu dizayn bahanesi ile önce moral olarak çökertiliyor. Uygulamalar neticesinde de savaş kabiliyeti yok ediliyor.
Türk Milletini, savunmasız bir biçimde teslim almayı hesaplayanlar, “Köy Enstitülerine yaptığı gibi” Türk Ordusu aleyhinde yapılan anti propaganda ile, Türk Ordusunu da kapatıyor.
Osman Pamukoğlu’nun bir söyleşi de uyardığı gibi;
“Bu topraklarda güçlü bir ordunuz yoksa, çekeceğiniz acıları tahmin bile edemezsiniz.”
Devlet ve devletle sorunlu olanların, Türk Ordusu’na olan alerjisi dün sonuçlandı. Türk Ordusu’nun beynine kurşun sıkıldı.
Yani,
F-CİA YARALADI.
Mafya taktiğiyle de öldürülüyor.
Mafyanın sözüdür;
“Yaraladığını öldür, yoksa o seni öldürür.”
Amerika derin devleti, Irak ve Suriye’de kendi adına savaştıramadığı Türk Ordusuna son darbeyi de vurdu. Nasıl mı?
Birilerinin kulağına danışmanları ve üst akıl ajanları vasıtasıyla üfleyerek olmalı değil mi?
Ve Saddamlaştırılan, hatta Eset(!)’leştirilen Erdoğan üzerinden Türkiye’ye müdahaleye hazırlanılıyor.
Bugün kışlalarını kapattığınız, hatta şehitlerini bile ayırdığınız(1) Türk Askerinin pabuçlarını bile yalamaya razı olacağınız ama bulamayacağınız günlere doğru hızla evriliyoruz.
TEHLİKENİN, HEM DE YAKIN TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ???
Zahide UÇAR
Meydanlara, silahların üzerine gönderilen ve hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız için sala okunmaya devam ediyor. “Milli Birliğimizi Savunurken şehit düşen vatandaşlarımız” diye de her sala arkasından bilgi veriliyor. Bu arada Güneydoğu’da Mehmetçiklerimiz şehit olmaya devam ediyor. Ve o sala verenlere sala emri veren utanmazlar, Mehmetçiklerimizi asla ağızlarına almıyor.
Ve bu ülke, şehitlerimizi bile ayıran bir kafaya güvenmeye hala devam ediyor öyle mi? Biz uyarımızı yaptık, sözümüzü söyledik. Uyarılarımıza karşılık bizi çok sığ bir yaklaşımla; “Erdoğan düşmanı” ilan eden millicilere(!) de çooook selam olsun!!.