ADNAN AVCI
Medine’de İslam Devleti’nin kurulmasından Hz.Ömer devrine kadar Müslümanlar bazı önemli olayları tarih başlangıcı kabul edip buna göre zamanlarını tayin etmekteydiler. (Ficar Savaşı, Veda Haccı gibi)
Hz.Ömer’in (ra) halifeliği zamanında peş peşe fetihlerin yapılması sonucu İslam Devleti’nin sınırları genişledi. Genişleyen sınırlar içerisinde birkaç resmi belgede tarihe bağlı iletişim sorununun yaşanması üzerine zaten uzun zamandır var olan bu ihtiyaç gündeme geldi.
Böylece hicretin 17. senesinde toplanan bir heyetle, Hicri takvim İslam takvimi olarak kabul edildi.
Her toplum kendi takvimini oluştururken, kendileri için önemli saydıkları bir günü başlangıç olarak almışlardır.
Takvim, kültürle ve dolayısıyla DİN ile alakalı bir konudur. İbadetlerin vakitle oldukça alakalı olması, din sahiplerinin takvim konusundaki hassasiyetlerine sebep olmuştur. İslam dünyasında olduğu gibi Hristiyan, Yahudi, Budist, Hindu ve diğer coğrafyalardaki insanların da takvimle münasebetinin din kaynaklı olduğu görülür.
Romalılar, Roma’nın kuruluşunu, Hristiyanlar, Hz. İsa’nın (as) doğumunu tarih başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Romalılar, Sezar zamanında, “Jülyen Takvimi” olarak düzenlemiş ve kullanmıştır. Yeniçağda Papa XII. Gregor tarafından düzenlenerek “Gregoryen Takvimi” olarak anılmıştır.
Her toplum kendisi için önemli olan kültürel veya dini hadiseyi bir başlangıç olarak kabul ettiklerine göre İslam Devleti de elbette İslam için en mühim gördükleri hadiseyi kabul edeceklerdi. Bunun için birkaç seçenek sunuldu:
Hz. Peygamber’in (asm) doğumu,
Hz. Peygamber’in (asm) peygamberliği,
Hz. Peygamber’in (asm) hicreti,
Hz. Peygamber’in (asm) vefatı
Resûlullah’ın doğumu ve peygamberlik vaktini, kesin olarak tayin edemedikleri için; Hz. Peygamber’in (asm)vefat zamanını ise verdiği hüzünden dolayı, yani insan psikolojisi açısından uygun görmediler. Sonuçta ashâb, Hicreti İslâm tarihinin başlangıcı olarak kabul etti. Mü’minlere Mekke döneminde çekilen sancılı bir dönem sonrasında büyük bir doğumu muştulayan ve asırlar boyunca Mü’minlere bir mücadele, fedakârlık ve zafer dersi olacak “HİCRET” başlangıç kabul edildi.
Hicret, İslâm inkilâbının bir dönüm noktası olmuştur. Hicret basit bir göç hadisesi değil, İslâmı kurtarma taktiği ve onu daha geniş kitlelere yayma idealinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten Hicretle, yeni bir çevrede, yeni bir dostluk ve kardeşlik muhitinde yeni taraftarlarla kısa zamanda kuvvetlenme imkânına kavuşmuştur. (soru sor cevap bul)