15. yüzyılın sonuna doğru, yeryüzündeki insan toplulukları birbirlerinden tamamen ayrık bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlardı.Avrupa; Amerika, Afrika ve Asya hakkında hiçbirşey bilmiyordu.
16. yüzyılda ise bu uygarlıklar birbirlerini keşfederek, aralarındaki sosyal, ekonomik ve kültürel bağları geliştirme yolunda ilk adımı attılar.
Eski Dünya olarak bilinen Avrupa’nın, özellikle batı ve Doğu kısımlarında, monarşi ve prensliklerde önemli politik değişmeler yaşanmaya başlanırken, kalan kısımlarda ise kıtanınn geneli feodal sistem in etkisinde kalmaya devam etti:
Kraliyet mensuplarının birbirleriyle olan evliliklerinden nasibini almış bu politik etkili yeniden oluşum şeması, Burgondi Dükalığı(1493) veya Bretagne Dükalığı(1532) gibi temeli 11. yüzyıla dayanan önemli bazı eyaletlerin sona ermesine sebebiyet vermiştir. Bununla beraber yeni idari oluşumların, İspanya’daki Castile ve Aragon gibi, temeli atılmıştır.
Bu yeni oluşum, her birinin kendine ait giyim stili olan Avrupa saraylarında daha homojen bir etki yaydı ve de özellikle kendi “ulusal” karakterlerini ortaya çıkartan kıyafetlere ön ayak olmuştur.
İtalya’da ise durum değişmemiştir ve de Venedik kendi bağımsızlığını korumaya devam etmiştir.O dönemin coğrafi konumundan bahsetmek gerekirse, Doğu’da Rusya, Litvanya ve Polonya Krallığı, Kuzeyde İskandinavya Krallıkları, Batıda İngiltere Krallığınca çevrelenmiş olan Avrupa; İspanya, Fransa ve Sardunya Krallıkları arasında bölünmüş; diğer yandan da V.Charles dönemi Roman İmparatorluğu ve Muhteşem Süleyman dönemi Osmanlı İmparatorluğu bulunmaktadır.
Öte yandan edebiyat ve görsel sanatlarda rönesans etkileri hala devam etmektedir; ki bilindiği üzere insan vücudunun idealize edilmesini öngören bu sanat akımı, yavaş ilerleyen oluşumunu ve ardından dönüşümünü 16.yüzyıl başlarında tamamlamıştır. Bu dönüşümü, rönesans insanın hayal edebileceği bir güç ve asalet ile, sonuçlandırmak için, dönemin sanatçıları ve zanaatkarları renk ve çizgileri birleştirerek şıklık ve uyumu amaçlayan yeni kıyafetler yaratmak üzere işe koyuldular.
Fiziksel güzellikteki bu onur,özellikle moda da iyice ortaya çıkan, hoşa gitme sanatının bu saflığı 16. yüzyılın lüks denilecek malzemeleri ile desteklenmiştir; Zengin, saf ve arındırılmış kumaşlar, kalın nakışlar, işlemeler ve süsler,mücevherler ve danteller…vs.
Belirtmek gerekir ki hiçbir dönemde, Grand Siécle’te dahi, insan güzelliğini mükemmelleştirme çabasının 16. yüzyıldaki kadar doruklara çıktığı görülmemiştir.
LÜKS VE EKONOMİ
1492’de Christophe Colomb tarafından Batı hindistan Kıyılarının keşfi ve de hemen sonrasında 1498’de Portekizli denizci Vasco de Gama’nın Afrika etrafından Ümit Burnunu geçerek Calcuta’dan Hindistan’a ulaşması ülkeler arası ticaret hayatına yeni boyutlar kazandırmıştır. Bir süre için Seville ve Lisbon, Venedik gemilerinin Alexandra’dan (1504) boş dönmesi üzerine Avrupa ve Amerika-Asya arasındaki ticareti kontrolleri altında tutmuştur.
Kostüm ve kıyafetlerin çoğu bu dönemde Portekiz ya da İspanyolların yardımsız biraraya getiremeyecekleri uluslararası ticari bir çeşitlilik kazanmıştı. Almanya, Flaman ve Fransız tüccarlar Seville ve Lisbon’a Doğu’dan gelen egzotik mallar, Mısır pamuğu, Fas, Irak, Suriye ipekleri, Hint pamuklu ürünleri ile bunlarla karıştırılıp kullanılabilecek hammaddeler getiriyorlardı.Böylelikle yeni merkezler; ticaretin yeni baş merkezi olan Lyon ve İmparator Maximillian’ın Brudges’in imtiyazlarını devrettiği (1488) Antwerp daha da önem kazanıyorlardı.
Bu durum karşısında Venedik, Milan, Floransa ve Genova şehirlerinde bankalar, ipek endüstrileri, dantel endüstrileri; başka bir deyişle kesim-dikim işinden gelişen endüstriler ilerleme kaydettiler. Bu endüstrilerin ürünleri artistik kaliteleriyle elbisenin en beğenilen elemanlarından oldular. İtalya’da olan bu gelişmeye karşılık Fransa, İngiltere ve Hollanda da yün endüstrilerini desteklediler; bu şekilde Avrupa’nın belli başlı ticaret şehirleri olan Genova,Venedik, Floransa, Lyon ve Paris’te zengin çevreler oluştu. Londra, Ausgbrg ve Münih’in 40.000, 50.000 hatta 100.000 olarak tahmin edilen nufüsları tüketim, ticaret ve dağıtımın merkezleri oldular.
Yükselen hayat standardı beraberinde lüks giyim ihtiyacını da getirdi ve bu ihtiyacı karşılamak için tacirler gerekli ham materyal ile beraber dokuma ve üretim ekipmanın da ticaretini yapmaya başladı. Bu ekipmanlar, örnek olarak baskı makinesi ve 1589’dan itibaren William Lee’nin bulduğu dokuma tezgahı, daha önceleri kumaş üreten şehirlerde ticaret kurallarına göre yasaktı.
Elişi endüstrilerinin kaynakları yetersiz olduğundan, o zaman kullanılan hafif İngiliz kumaşları ile yarışabilmek için önemli üretim merkezleri kurulmaya başlandı.Sanayiciler Ypres, Armentieres, Rouen, Languedoc ve Lancashire’a yerleşerek üretimi hızlandırdılar. Örnek olarak, IV. Henri hükmü altında Saint-Sever, Rouen’deki saf ve arındırılmış kumaşlar üreten Volf fabrikasının üçyüzelli dokuma tezgahı ve altıyüz işçisi vardı.
Köylerde de hayat değişikliğe uğradı, arazi sahipleri arazilerini otlaklara çevirerek yün üretimine geçtiler. Diğerleri de ipekböceği ve kumaş boyası için çeşitli ağaç ve bitki üreticiliğine, ayrıca da baskı makinesi üreticiliğine başladılar.
Tekstil üretiminin gelişmesi, kumaş boyasının ticaretini arttırdı. Kırmızı boya Ermenistan’dan; boya kökü Arabistan’dan; odun Brezilya’dan; Hint Adalar’ından veya Seylan’dan; çivit Bağdat’tan; safran Hindistan’dan ve Akdeniz’den ve kına ise Arabistan’dan ithal edilmeye başlandı.
16. yüzyılın ilk yarısında politik değişikliklerden endüstri ve reklamcılık alanlarındaki gelişmelerden ve Amerika’dan ithal edilen değerli metaller sayesinde zengin bir çevre oluştu. Bu zengin çevre kişisel zevklerine ve şıklığına önem veriyordu. Eskiye oranla daha az saray olmasına karşın, bu olan saraylarda bile lüks giyim ve ihtişam hiç eksilmedi. Bu saraylarda olacak herhangi bir baloya bol kürklü ve ihtişamlı ile gelinirdi.
Kastilyon 1528’de hareket tarzı ve davranış biçimi üzerine “İl Cortegiano” adlı bir eser yazdı.Bu eser daha sonra bütün avrupa dillerine çevrildi, ve bu eserde bugün “centilmen” olarak tanımlanan davranış biçiminin tanımını yaptı. Daha sonra bu tanım sadece saray asilzadeleri için değil; orta sınıf ve devletin tüm önde gelen bürokratları içinde geçerli oldu.
Bütün Avrupa’da saray nedimelerinin ve burjuvaların kostümleri çok lüks oldu. VIII.Charles, XI.Louis ve I.François orduları ile İtalya’ya girdiklerinde daha önce görmedikleri yeni sosyal zevkler ile tanıştılar. Balolar, efsanevi eğlenceler, turnuvalar, maskeli balolar hep yeni kostüm ihtiyaçları doğurdu. Floransa Platon Akademisi insan vücudunun ve Yaradan’ın yarattığı bütün güzellikleri kutluyordu. Fransızlar bu zarifliğin ve güzelliğin karşısında çok etkilendiler ve ülkelerine ressamlar, mimarlar ile beraber terzileride götürdüler.
Çok sayıda İtalyan işçisi Lyon’a, Paris’e ve Tours’a yerleşerek Fransız saraylarına hizmet vermeye başladı.Fakat İtalyan modası Fransız stilini şekilden çok materyal ve süste etkilemiştir.
İngiltere’de VIII.Henry birgün katibi Kardinal Wolsey’i çoban kılığına girmiş oniki lordla otururken buldu. Bu lordlar altın ile süslenmiş saten elbiseler giyiyorlardı. Holbein, sarayda giyilen bu muhteşem yelekleri ve pırlanta kuşakları yazdı.
Fakat bu muhteşem ihtişamın bir de finansal tarafı vardı.1557-1559’daki kriz fiyatlarının genel olarak yükselmesine neden oldu. Mali bakımdan mahvolmuş aristokrat aileler burjuvalarla dost olup kendilerine sarayda yer edinmeye çalıştılar fakat çalışanların, sanatkarların ve halkın genel hayat standardı düştü. Buna bi de yapılan dini savaşlar eklendi.Aşağı tabakanın fakirliği giydikleri son derece az ve kötü giysilerden anlaşılabiliyordu fakat bu o zaman yapılan resimlerin hiçbirinde gerçekçi bir şekilde yansıtılmadı. Çünkü ressamlar hala saraylardaki ihtişamın ve zengin şehir yaşantısının resmini yapıyorlardı. 16.yüzyılda Callot ve Le nain gibi sade halk yaşantısının resmini yapan ressamlar yoktu. Bunlar 17.yüzyılda ortaya çıktılar.
İTALYAN KIYAFETİ
13.yüzyılın sonundan itibaren Avrupa modasına hakim olan italyan moda akımı, 15.yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu etkisini yitirmeye başladı. Bu zamanda yarımadanın ortaçağ bölümlerinin zenginliği batı Krallıklarının dikkatini çekti.15.yüzyılın ikinci yarısında Fransa, İspanya ve Hollanda birleşti ve bu da ekonomik gelişmeyi beraberinde getirdi.
15.yüzyılın sonunda İtalyan kostümü Fransız, Alman ve en çok İspanyol modasından etkilendi. 1494 ‘te Ferrara’daki mantolar İspanyol tarzından etkilendi. Kadınlar önemli toplantılarda ve kutlamalarda çok ihtişamlı olan İspanyol kostümlerini tercih ediyordu. Bunun en iyi örneği ispanyol soyundan olan Lucrezia Borgia’dır. 1491’de Beatrice d’Este ve Ludovico il Moro ‘nun düğün töreninde bütün kadınlar İspanyol tuvaletleri giymişlerdi. Alman stilinin etkisi İspanyol stiline oranla daha az olsa da 1504’te Venedik idaresine Alman stilindeki kıyafetlerin giyilmesini yasaklatacak derecede vardı.
1494’ten önce fransız stili etkisini esas olarak Piedmont’ta gösterdi ve İtalya’nın yeri kalan kısmında o kadar etkili olamadı. Fransız stili denince akla genellikle ayakkabı ve şapkalarda olan stil geliyordu. Ama Naples seferi bunu değiştirdi ve Fransız akımnın güçlenmesine sebep oldu. VIII.Charles İtalyanların zerafet ve gösterişte zayıf olduğunu bildiğinden muhteşem bir kıyafet ile İtalyan halkının karşısına çıktı ve bu akıllıca hareketiyle bütün İtalyan halkının beyenisini topladı. Böylece VIII.Charles’ın kendisi İtalyan stilinden etkilenirken İtalyan halkı da Fransız stilini kendi kültürüne ve zevkine uydurdu.
Venedik’te ve Kuzey İtalya’da geniş Fransız pelerinleri giyiliyordu.Büyükelçi Calco Sforzu ailesinin
işbirliği için Sekizinci Charles ile anlaşmaya gittiğinde,daha önce İspanyol etkisi altında kalmış olduğunu gördüğümüz Beatrice d’Este Calco’nun sekreterine kendisine Britanya’lı Anna ‘nın giydiği kostümlerin
tariflerini getirmesi için emir verdi.Kocası Ludovico il Moro’da kendisine ressamların resimlerini getirmesini
emretti.Bundan da anlaşılacağı gibi ilgi çok büyüktü.
Bu uyum döneminde,evvelki dönemin eksantrikliklerine karşı kampanya devam etti.1512’de Cenova
ve Milan’da ve 1520’de Roma’da derin dekolteye karşı kurallar koyuldu.1514’te Venedik’te ihtişam kuralları
koydu ve bir de kontrol merkezi kurdu.Bu kuralları belki de 1498’de Floransa’da yakılan ve Medici ve bayağı sanata karşı olan Savonarola’nın gecikmiş etkisi olarak yorumlamalıyız.
16 yy’da yaşayan bir Floransa tarihçisi,B.Varchi,şöyle yazmıştır:” 1512’den beri kadın ve erkek giyiminin zerafet kazandığına şüphe yoktur.İnsanlar artık o bol kolları uzun,önleri kısa gömlekleri giymiyorlar… veya o önleri yukarı kaldırırılmış şapkaları… veya o komik topuklu ayakkabıları da giymiyorlar.
Mantolar ise doğal olarak siyah…”
1538’de Alessandro Piccolomini tarafından yazılan ” Rafaella ve Margherita Arasındaki Söyleşi ” de
moda, ‘zengin ve hoş’ olarak anlatılmıştır,ve bir kadın için en iyi şeyin “kendi modasını kendisinin hayal etmesi” olduğu söylenmiştir.
Sadece zevk değil, fiziksel görüntü de değişti ki bu fenomen daha sonra modada bir çok kez tekrarlandı.İtalyanlar balık eti kadınlardan hoşlanmaya başladılar.Montaigne’e göre bu akım kadınları şişman ve geniş gösteriyordu. Bu kadın tipi önceleri Palma Vecchio ve Bernardini’nin tablolarında temsil edilmiş, sonrasında Tiziano, Bronzino, Sodoma ve Palma Giovane tarafından da eserlerinde buna yer verilmişti.Kıyafetler, çeşitli süsler, al renkte brokarlar , bükülmez biçimde katlanmış kadife kumaşlar ve de altın, yakut, zümrüt, elmas gibi değerli taşlarla bezenmiş kuşaklarla donatılmıştı.İtalyan Rönesans artistlerinin elinde şekilenen 16.yüzyıl İtalyan modası, yüzyılın sonuna doğru toplumun içinde önemli yerlerde giyilecek kıyafetleri yönlendiren bir işaret oldu.
İTALYAN MODASINDAKİ İSPANYOL ETKİLERİ
1525’teki Pavia Savaşı V.Charles lehine sonuçlanınca İspanyol egemenliği yeniden göründü; bu egemenlik kıyafetlerin detaylarında olmasa bile genel görünümüne büyük ölçüde yansıdı.V.Charles’ın sarayına ait kıyafetlerdeki beli ve göğsü saran iskelet sistemi ve de katların bükülmeden oluşturulan tanzimi, İtalyanın zengin kumaşlarına ve moda stillerine yansıdı.
Bu İspanyol etkili kürklerle bezenmiş ipek bluzlar ve kadife pelerinler ve şapkalar sadece erkekler tarafından değil aynı zamanda kadınlar tarafından da çok tutuluyordu ki yüzyılın sonlarına doğru saray kadınlarının dışında orta sınıfa mensup kadınlar bile erkek çizgisi taşıyan bu kıyafetleri taşımaya başlıyorlardı.
İspanya, ayrıca modayı siyah rengin baskın kullanılması konusunda da etkilemişti, özellikle de Tiziano’nun tablolarında görüldüğü üzere erkek kıyafetlerinde siyah rengin kullanımı ön plana çıkmıştır. Kadınlarda ise daha çok ön plana çıkan renk yeşil, lacivert veya koyu mordu. Fakat Lucrezia Borgia, Laura Bentivoglia’nın İsabella d’Este’ye yazdığı bir mektupla siyah ve altın rengin arasındaki inanılmaz güzellikteki uyumu belirgin bir seçimle gösterdi; bu mektupta Laura Bentivoglia, İsabella d’Este’ye siyah ipekten dokunmuş, dar ve işlemeli kollara sahip esvabını tasvir ediyordu. Baldassare Castiglione ” 2. Cortegiano” da siyahın bir elbiseye zerafet verdiğini söyledi ve siyah olmazsa koyu bir rengin kullanılması gerektiğini belirtti.”Geri kalan içinse ben, kostümün İspanyol halkının ağırlığını temsil etmesi gerektiğine inanıyorum”.Fakat aynı zamanda yabancıların İtalyan stiline yaptığı etkiden de şikayet ediyordu.
Yüzyılın sonuna doğru İspanyol etkisi daha çok görülmeye başladı.Salviati,Bronzino.Moroni ve
Barrocchio’nun muhteşem portrelerinde bütün kadın ve erkekler hep İspanyol akımına uygun kıyafetlerini sergilediler.
Bir kadının kostümü genel olarak dış elbiseden(gamurra), ortaçağdaki cübbeden kalma,pahalı nakışlarla bezenmiş daha uzun bir iç elbiseden(sottana) oluşurdu.Eteğin kenarları uzundu ve genelde yukarı
kaldırılırdı.Elbise kolları bazen bol bazen ise apoletlerle süslenmiş ve dar olurdu.Bu kıyafat genellikle bir
peçe ile tamamlanırdı.Samandan yapılma şapkalar ise ancak yüzyılın ortalarına doğru görülmeye başlandı.
İspanyol kadınlarından etkilenen İtalyan kadınları iç eteğin şeklini ve takunyalarının yüksekliğini değiştirerek daha dik bir silüet oluşturdu.Bu değişikliklikler İtalya’nın Venedik haricinde İspanyol etkisinin
altında olduğunu ve böyleceeski Avrupa merkezi olma niteliğini kaybettiğini gösterir.5.Charles’ın resmen hükümdarlıktan çekilmesinden sonra İtalyan kostümü İspanyol Krallığı ve Haspurg kutsal Roma İmparatorluğu’nun etkisi altında giderek kötüleşen sosyal ve ekonomik idaresini yansıtır.