İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
“Kutbe b. Âmir b. Hadîde seriyyesinin Has’am kabilesine gelişi faslı:
Hicretin dokuzuncu yılı Safer ayında idi.
İbn-i Sa’d şöyle demiştir:
Dediler ki: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Kutbe b. Âmir’i yirmi kişiyle beraber Has’am kabilesinin bir kolu olan (Yemen’deki) Tebâle bölgesine gönderdi ve kendisine, onların üzerine hücum etmesini emretti.Ardından iki kişinin bir deveye sırayla bindikleri on deve ile yola çıktılar.Derken bir adamı yakalayıp sorguya çektiler ama adam susup onlara hiçbir şeyi haber vermedi.Ardından suyun başında konaklayan topluluğun bulunduğu yerde bağırmaya ve onları tehdit etmeye başlayınca başını vurdular.Sonra (bu on kişlik seriyye) suyun başındaki topluluk uyuyuncaya kadar orada beklediler.Ardından geceleyin onlara baskın düzenleyip şiddetli bir savaşa tutuştular.Öyle ki her iki taraftan pek çok kişi yaralandı.(Seriyye’nin komutanı) Kutbe b. Âmir birçok insanı öldürdü.Daha sonra seriyye develeri, kadınları ve davarları önlerine katarak Medine’ye götürdüler. Bu olayda, seriyyenin baskın düzenlediği topluluk, toplanıp biraraya geldiler ve seriyyenin ardından onları takip etmeye başladılar. Fakat Allah Teâlâ onların üzerine öyle büyük bir sel gönderdi ki topluluğun, müslümanlara ulaşmasına engel oldu.Müslümanlar da develeri, kadınları ve davarları önlerine katıp giderlerken onlar müslümanlara bakıyorlar fakat sel sularını geçip müslümanlara ulaşma imkânını bulamıyorlardı.Böylece müslümanlar onların bakışları arasında uzaklaşıp gittiler.”[29]
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
“Hicretin dokuzuncu yılında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in huzuruna Uzra kabilesinden on iki kişilik bir heyet geldi. İçlerinde Cemra b. en-Nu’mân da vardı.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara: Bu topluluk kimdir? Diye sordu.
Onların sözcüsü şöyle cevap verdi:
-Biz, tanımamazlık etmeyeceğin Uzra oğullarıyız. Kusay’ın anneden kardeşleriyiz. Kusay’a destek olup yardım eden, Huzâa ve Bekir oğullarını Mekke’den kovanlar, biziz. Bizim akrabalık bağımız ve yakınlarımız vardır.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
– Siz hoşgeldiniz ve beni sizi tanımaya vesile olan şeye selâm olsun.O halde müslüman olun!
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Şam’ın fethedileceğini ve Herakliyus’un ülkesine kaçacağını onlara müjdeledi.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, kâhinlere gitmelerini ve daha önceleri yapmakta oldukları putlara kurbanlar kesmeyi onlara yasakladı ve sadece kurban bayramında kurban kesmeleri gerektiğini onlara haber verdi.Uzra heyeti,Ramle’nin evinde birkaç gün kaldıktan sonra kendilerine hediyeler verilmiş halde geri döndüler.”[30]
Safer ayı hakkında gelen uydurma ve yalan hadisler.
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- (uydurma hadislerin özellikleri hakkında) şöyle demiştir:
“Gelecek tarihli hadisler faslı:
Bu özelliklerden bazıları şunlardır:
Rivâyet edilen hadiste şu şu tarihin olmasıdır.
Örneğin: Şu şu yıl olunca, şöyle şöyle olaylar meydana gelecektir, şu şu ay olunca, şöyle şöyle olaylar meydana gelecektir, denmesi gibi.
Örneğin: Yalancı küstahın: Muharrem ayında ay tutulursa, hayat pahalılığı, savaş ve sultan (devlet başkanı) başa gelecek, Safer ayında ay tutulursa, şöyle şöyle olacaktır, demesi gibi.
Yalancı küstahın, senenin her ayı için böyle şeyler uydurmaya devam etmesi gibi.
Bu anlamdaki hadislerin hepsi, yalan ve iftirâdır.” [31]
Allah Teâlâ en iyi bilendir.
——————————————————————————–
[1] Bkz: İbn-i Manzûr; ‘Lisânu’l-Arab’; c: 4, s: 462-463.
[2] Tevbe Sûresi: 36
[3] Buhârî; hadis no: 1489. Müslim; hadis no: 1240.
[4] Allah’ın haram kıldığı haram ayların yerlerini ilk defa değiştirip erteleyen kimsedir.Kinâne kabilesindendir.Asıl adı, Nuaym b. Sa’lebe’dir. Allah’ın haram kıldığı haram ayların yerlerini son defa değiştirip erteleyen kimse ise, Cunâde b. Avf b. Umeyye el-Kinânî’dir.Cunâde, kavmi arasında söz sahibi birisiydi.Hac mevsiminde eşeğinin üzerinde gelir ve şöyle seslenirdi: Ey insanlar! Dikkat edin! Ebu Sumâme bu konuda ne ayıplanır, ne kendisine cevap verilir, ne de dediği reddolunur. Bunun üzerine insanlar ona şöyle derlerdi: Muharrem ayının haramlılığını bizden bir ay ertele ve Muharrem ayını, Safer ayında kıl.Bu istek üzerine o da Muharrem ayını onlara helal kılar ve şöyle seslenirdi: Dikkat edin! İlahlarınız, bu yıl Safer ayını haram kıldı.Bunun üzerine insanlar o yıl Safer ayını haram ay kabul ederlerdi.Zilhicce ayında hac yaptıkları zaman (Zilhicce’den sonra gelen) Muharrem ayını bırakıp onu Safer diye adlandırırlardı.Zilhicce ayı bitince, Muharrem ayında savaşa çıkarlar ve bu ayda başka kabilelere saldırırlar ve ganimet alırlardı.Çünkü onlara göre bu ay, Safer ayı idi.Böylelikle onların o yılında iki Safer ayı olurdu.Bir sonraki yıl ise onlara göre Zilhicce, Zilkâde sayılır, Muharrem ise, Zilhicce sayılırdı.Böylece Muharrem ayında hac yaparlardı.Bunu da iki yıl üst üste yaparlardı.Daha sonra da bunu değiştirirler ve iki yıl üst üste Safer ayında hac yaparlardı. (Ebu Nebil)
[5] Advâ: Sağlam bir kişiye bir hasta aracılığıyla hastalığının bulaşmasıdır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in böyle bir şeyin olmadığını söylemesinin sebebi; doğrudan doğruya o hasta kişi yüzünden hasta olduğuna değil de Allahın dilemesi ve takdiri sonucu bu hasta kişiden hastalık bulaştığına inanmanın gerekliliğini belirtmektir. Zira İslâm inancında hastalığın doğrudan doğruya bulaşması yoktur.Her şey Allah’ın izni ve dilemesiyle olur. Bununla beraber İslâm, insanların salgın hastalık olan yerlerden uzak durmak suretiyle tedbir almalarını ve Allah’a tevekkül etmelerini emretmiştir.
[6] Tıyara: Uğura ve uğursuzluğa inanmaktır.
[7] Hâme: Kan davalarında öç ve intikam almak için uydurulmuş bir takım efsanelere inanmaktır.İslâm bunu kesinlikle yasaklar.Câhil arapların inançlarına göre öldürülen bir kimsenin kanından, kemiğinden veya ruhundan kuşlar -özellikle baykuşlar- türeyerek ölünün intikamını alıncaya dek bağırırlar.Bu yüzden ölenin yakınları ölüyü rahat ettirmek için intikamını almak zorunda olduklarına inanırlardı.
[8] Safer: Sefer ayının uğursuz olduğuna inanmaktır. Uğursuzluk din veya dünya ile ilgili hayırlı iş yapmaya niyet edildiğinde sevilmeyen bir şey görüldüğü veya duyulduğu zaman bunun kalbe etki ederek, niyet edilen işten vazgeçirmesi veya kalpte bir üzüntü meydana getirmesidir. Bir iş yapmaya niyet edildiğinde kötü bir şey görmek veya duymak suretiyle bunu uğursuzluk sayıp yapacağı işten vazgeçmek, vazgeçmeyip kalben üzüntü duymaktan daha haramdır ve apaçık bir şirktir. (Ebu Nebil)
[9] Buhârî ve Müslim
[10] Tevbe Sûresi: 37
[11] Buhârî; hadis no: 4662. Müslim; hadis no: 1679
[12] Ahkâmu’l-Kur’an; c: 2, s: 503-504.
[13] Advâ: Sağlam bir kişiye bir hasta aracılığıyla hastalığının bulaşmasıdır.
[14] Tıyara: Uğura ve uğursuzluğa inanmaktır.
[15] Hâme: Kan davalarında öç ve intikam almak için uydurulmuş bir takım efsanelere inanmaktır.
[16] Safer: Sefer ayının uğursuz olduğuna inanmaktır. (Ebu Nebil)
[17] Buhârî; hadis no: 5387. Müslim; hadis no: 2220
[18] Mecmû’ Fetâvâ İbn-i Useymîn; c: 2, s: 113-115
[19] Yusuf Sûresi: 21
[20] Sâffât Sûresi: 180-182
[21] Müslim; hadis no:1718.
[22] Buhârî; hadis no: 2697.Müslim; hadis no: 1718.
[23] İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâmî Komitesi Fetvâları; c: 2, s: 354.
[24] “es-Sunen ve’l-Mubtedeât (Sünnetler ve Bid’atlar)”; s: 111-112.
[25] Zâdu’l-Meâd; c: 3, s: 164-165.
[26] Zâdu’l-Meâd; c: 3, s: 244.
[27] Zâdu’l-Meâd; c: 3, s: 246-248.
[28] Zâdu’l-Meâd; c: 3, s: 239-240.
[29] Zâdu’l-Meâd; c: 3, s: 514.
[30] Zâdu’l-Meâd; c: 3, s: 657.
[31] el-Menâru’l-Munîf; s: 64.