Biyokimyasal gebeliğin, hamileliğin çok erken döneminde sonlanmasıyla oluşan bir durum olduğunu belirten Op. Dr. Yalçınkaya, bu durumun çoğu zaman anne adayının gelecekte sağlıklı bir gebelik geçirme şansını etkilemediğini söyledi.
Biyokimyasal gebeliğin oldukça yaygın olduğunu belirten Op. Dr. Yalçınkaya, çoğu kadının bu süreci fark etmeden yaşayabileceğini dile getirerek, “Genellikle adet gecikmesi sonrası yapılan kanda gebelik testi (Beta-hCG) ile fark edilen biyokimyasal gebelik, çoğu zaman adet benzeri bir kanama ile sonlanıyor. Bu durum, döllenmenin gerçekleştiğini ve embriyonun rahme tutunmaya başladığını, ancak kısa süre sonra gelişiminin durduğunu gösterir. Gebelik testinde pozitif sonuç alınsa bile, biyokimyasal gebelik genellikle adet dönemiyle sonlanır ve çoğu kadın bunu hafif bir gecikme olarak fark eder. Biyokimyasal gebeliklerin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik anormallikler, hormonal dengesizlikler ve rahimle ilgili bazı yapısal problemler bu duruma yol açabilir. Bağışıklık sistemindeki bazı bozukluklar ve enfeksiyonlar da biyokimyasal gebeliğe neden olabilecek faktörler arasındadır” diye konuştu.
Biyokimyasal gebeliğin nedenleri ve risk faktörleri hakkında da bilgi veren Dr. Yalçınkaya şunları söyledi: “Biyokimyasal gebeliğe kromozomal anomaliler, hormonal dengesizlikler ve rahim yapısındaki problemler gibi çeşitli etkenler yol açabiliyor. Biyokimyasal gebelik yaşayan kadınların bu durumu bir sağlık sorunu olarak görmemeleri gerekiyor. Bu durum genellikle sonraki gebelikler için bir engel teşkil etmiyor. Biyokimyasal gebelik sonrası duygusal destek çok önemlidir ve doktor kontrolleri de aksatılmamalıdır. Tekrar denemeden önce doktorla görüşerek genel sağlık durumunu değerlendirmek faydalı olabilir. Bu deneyimi yaşayan kadınlar doktor tavsiyelerini takip ederek sonraki gebelik süreçlerinde sağlıklı bir hazırlık yapabilir”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.