Uhud Savaşı:
(7 Şevval, 3. Hicri Yıl / 24 Aralık, Pazartesi)
Bedir’de ağır bir mağlubiyet yaşayan Kureyşliler, Mekke sokaklarını matem yerine çevirmişlerdi. Bedir’de Mekke’nin önemli simaları öldürülmüştü. Her evden en az bir cenaze çıkmıştı. Bununla beraber siyasi ve ekonomik açıdan da önemli bir itibar kaybı söz konusuydu. Arap yarımadasındaki itibarları bir anda hem de sadece saatler süren bir savaşla yerle bir olmuştu. Aynı zaman da ekonomileri ticarete dayanan Mekkeliler ticaret yolunu da Müslümanlara kaptırmıştı. Kureyş Bedir’de kaybettiği ulularını bir türlü unutamıyordu. Bedir’de öldürülen Kureyş büyüklerinin akrabaları Müslümanlara eskisinden daha çok öfke duyuyorlardı. Mekke sokaklarında öfke ve intikam yeminleri dolaşıyordu. Kureyş’in önemli ve lider sayılan büyükleri Bedir’de katledilince, Mekke’de liderliği Ebu Sufyan alıyordu. Ebu Süfyan, Bedir savaşına sebep olan ticaret kervanının başındaydı ve bu kervanda 1000 deveden oluşan ve 50.000 dinar karşılığında bir mal vardı. Bu mallar Darünnedve’de bekletiyordu.
Özellikle akrabaları katledilen kişiler Ebu Sufyan’a gelerek malların satılarak Müslümanlara karşı büyük bir ordu hazırlığında kullanılması önerisini getirdiler. Ebu Süfyan başta olmak üzere kervanda malı olan herkes bu görüşü benimsedi.Kur’an-ı Kerim bu durumu Enfal suresinin 36. ayetinde şöyle açıklamaktadır:” (İnsanları) Allah yolundan çevirmek için servetlerini ortaya koyan şu kâfirler var ya: işte onların, daha çok servet harcamaları gerekecek; sonra bu onların içinde gerçekleşmemiş bir özlem olarak kalacak ve en sonunda tükenip gidecekler. Nihayet, inkârda ısrar eden bu kimseler topluca cehenneme sürülecekler” Mekkeliler, Bedir de olduğu gibi alelacele iş yapmak istemiyorlardı. Ayrıca bu defa gönüllü askerlerle değil, daha kalabalık bir ordu ile hareket etmek istiyordu.
Ehabişlerle yetinmeyerek Arap yarımadasındaki müttefiklerini de savaşın içine katmak istiyorlardı. Bunun için başta Amr b. As olmak üzere birçok önemli kişiyi kabileleri gezmek ve yeni doğan İslam tehlikesini savuşturmak ve oluşturdukları yeni orduya katılmak üzere görevlendirdi. Amr b. As ve diğerleri başarılı olmuşlardı.
Bu arada Mekke’de olup biten her şey anında Hz. Peygamberin ajanı Hz. Abbas tarafından Medine’ye mektupla rapor ediliyordu. Kendilerine katılanlarla birlikte Kureyş yola çıktığında 3.000 kişiydi. Sakif kabilesinden 100 adam vardı. Çıktıklarında büyük bir hazırlık ve çok sayıda silahla çıktılar. Orduda 200 atlı, 700 zırhlı ve 3.000 deve vardı. Hz. Abbas bu durumu Beni Gıfar kabilesinden kiraladığı bir adamla Peygamberimize ulaştırdı. Mektupta Kureyş ordusunun asker ve silah sayısı ve hazırlığı yer alıyordu.Bu nedenle düşmanın hazırlığı karşısında Müslümanlar da hazırlık yapıyorlardı. Ancak Yahudi ve münafıklar dedikodu yaparak ortalığı karıştırıyorlardı.
Kureyş ordusu bu defa işi sıkı tutuyorlardı. Özellikle lider kesimi daha iyi savaşmak, Bedir’de öldürülenleri hatırlatmak, savaşa kışkırtmak ve savaş meydanından kaçmamak için yanlarında kadınlarını da götürmüşlerdi. Ayrıca Müslümanlar, Medine’ye hicret ettikleri zaman emrindeki elli kişilik bir grupla Mekke’ye sığınan, Müslümanlara ve Hz. Peygambere düşmanlığıyla ün salan Ebu Amir el-Fasık adlı kişiyi de saflarına almışlardı. Bu adam Evs kabilesine mensup bir Hristiyan’dı ve bu şekilde Evs üzerinde etki edeceğini düşünüyorlardı.
Kaynaklardan aktardığımız rivayetlere göre Uhud savaşının iki önemli sebebi karşımıza çıkmaktadır:
1- Bedir savaşında yaşanan hezimetin intikamını almak,
2- Bedir savaşında lider kadroyu öldüren Müslümanlardan öç alarak Müslümanları zayıflatmak ve Hz. Muhammed’in kazandığı itibarı sarsmak. Bunu için özel görevlerle vazifelendirdikleri kişiler görmekteyiz. Bunların görevi kendilerine tarif edilen Müslümanları katletmekti.
Örneğin Cübeyr b. Mut’im çok iyi mızrak kullanan Habeşli köle Vahşi’yi, Bedir’de katledilen amcası Tuayme b. Adi’ye karşı Hz. Hamza’yı öldürmesini istemiş ve bunu yaptığı takdirde hürriyetine kavuşturacağını vaat etmiştir. Ebu Süfyan’nın karısı Hind de aynı şekilde babasını katleden Hz. Hamza’ya duyduğu kinden Vahşi’yi bu işi yapması için hırslandırıyordu. Vahşi, Ebu Desme şeklinde künyelenirdi.
*****
UHUD SAVAŞI DEVAMI..
Müslüman tarafı durumu netleştirmeye çalışıyordu. Hz. Peygamber Medine’nin fiziki yapısından dolayı şehri içeriden savunma eğilimindeydi. Zira Medine şehrinin arazisi savaş için uygun değildi. Dağlarla çevrili oluşu, ucum ya da utum denilen güçlü kalelere sahip oluşu, bahçelerle dolu olması gibi fiziki şartlar Medine’de bir meydan savaşını zora sokuyordu. Medine’nin sadece bir tarafı açıktı ve buradan da düşman geçemezdi. Bütün bunları hesaba katan Hz. Peygamber şehrin içeriden savunulmasını istiyordu. Zira Hz. Peygamber, düşmanın konakladığı yerin çok iyi bir yer olmadığını, eğer Medine’ye saldıracak olurlarsa onlarla savaşacaklarını ifade etmiştir. Bu tutumunda gördüğü bir rüyanın da etkili olduğu rivayet edilir. Ayrıca kadın ve çocukların utumlara yerleştirilerek daha iyi korunacağını, düşmana sadece dar bir alan bırakılarak daha rahat imha edilebileceğini düşünüyordu. İlginçtir münafıkların lideri Abdullah b. Ubey de bu görüşte olup, kadın ve çocukların da savaşa katkı sunabileceğini belirtmiştir. Ancak Bedir gazvesine iştirak etmemiş ve şehitlik mertebesine ulaşmak isteyen
gençlerin ısrarları üzerine savaşın Medine dışında yapılmasına karar verildi.
Peygamberimiz bunun üzerine eve giderek zırhını giydi. Daha sonra gençler kendi aralarında Resulullah’ı zorlamış gibi bir durum göründüğünü hissederek, Hz. Peygamber’e pişmanlıklarını bildirdilerse de Resulullah:” Peygamber ümmeti için
savaşmak üzere zırhını giydikten sonra, savaşmadıkça onu çıkarması uygun olmaz.”diyerek bu teklifi geri çevirdi. Sonra Resulullah hazırlıklarını tamamladı ve şöyle buyurdu:” Size emrettiklerimi dikkatli dinleyin ve ona uyun. Allahın adıyla yürüyün.Sabrettiğiniz sürece zafer sizin olacaktır.” Aslında savaşı Medine dışında isteyen gençler, Bedir gazvesinde kazanılan itibarı da pekiştirmek istiyordu. Uhud her yönüyle bir savunma savaşıydı.
Zira saldıran ve savaşa hazırlık yapan karşı taraftı. Gençlerin heyecanı basit bir kahramanlık gösterisi olarak görülmemelidir. Zafer, şehitlik, düşmandan korkmama, savaştan kaçmama gibi Kur ’ani kavramlarla gençlerin heyecanı açıklanabilir. Zaten Peygamberimize olan talepleri de düşmanın karşısına çıkmak ve zayıf olmadıklarını göstermekti. Bu Arap yarımadasındaki diğer kabilelere de yansıyan bir savaştı. Çünkü diğer kabileler her savaş sonrası ayrı pozisyon alıyorlardı. Müslümanların güçlü olması ve savaştan zaferle ayrılması kabileleri Müslümanlara yakınlaştırabiliyordu. Uhud yenilgisinin asıl sebebi Medine dışında yapılan savaş tercihi değildir. Zaten öyle olsaydı Hz. Peygamber görüşünde ısrar ederdi. Savaşın Medine dışında yapılması fikri netleştikten sonra Hz. Peygamber ikisi atlı, 100’ü zırhlı 1000 kişiyle Uhud’a doğru yola çıktı.
İslam ordusu Uhud’a yaklaştığında Abdullah b. Selul, Medine’nin içeriden savunulmamasını bahane ederek, emrindeki 300 ya da 330 kişi ile İslam ordusundan ayrılmış ve Medine’ye dönmüştür. Münafık sayısı ordunun üçte birini oluşturuyordu. Dolayısıyla Uhud’da savaşan Müslüman sayısı 700 olarak kayda geçiyordu. Bu arada Ensar’ın ittifak halinde oldukları Yahudilerden yardım alınması teklifi üzerine, Hz. Peygamber:” Şirk ehline karşı şirk ehlinden yardım almayız.” diyerek bu teklifi reddetti. Müslümanlar savaşa 700, müşrikler ise 3.000 kişiyle katıldı. Ayrıca müşriklerin 200 atı vardı. Hz. Peygamber savaş alanına geldiğinde Uhud dağını arkasına aldı ve yüzünü Medine’ye doğru çevirdi. Bedir gazvesinde olduğu gibi Müslüman ordusunu saflar halinde düzenledi ve kontrolünü bizzat kendisi yaptı. Bu arada Ayneyn tepesinden gelecek saldırıları önlemek amacıyla Abdullah b. Cubeyr komutasında elli okçuyu tepeye yerleştirdi.
Özellikle tepedeki okçulara arkadan saldıracak atlıları engellemelerini ve savaşın seyri nasıl gelişirse gelişsin yerlerini terk etmemelerini sıkıca tembihledi. Alandaki askerlerine ise kendisi emir vermedikçe savaşmamaları emirini verdi. Ebu Sufyan komutasındaki müşrik ordusu ise arkası Medine’ye, yüzleri güneşe gelecek şekilde konumlanmıştı. Ancak en tehlikelisi sağ cenahta bulunan Halid b. Velid idi. Sancaklar her iki orduda dağıtılmıştı. Müslümanlar da en büyük sancak Mus’ab b. Umeyr’de bulunuyordu. Hazırlıklarını bitiren Hz. Peygamber savaşın önemi ve şehid olacaklara verilecek ecirle ilgili bir moral konuşması yaptı. Hazırlıklar bitince savaş başladı. Tüm kaynaklar savaşın ilk anından itibaren Müslümanların disiplinli olmalarıyla müşrik ordusunu bozguna uğrattıklarını ve kaçışmaya başladıklarını rivayet ederler.
Müslümanlar kaçan orduyu kovalamaya başladılar. Diğer yandan kaçarken müşrik ordusunun geride bıraktığı ganimetleri de toplamaya başladılar. Bunları gören okçular ganimet sevdasıyla yerlerini terk ettiler. Okçuların yerlerini terk etmesi savaşın seyrini bir anda değiştirdi. Abdullah b. Cubeyr okçulara Hz. Peygamberin talimatlarını ve uyarılarını hatırlattıysa da çok azı hariç kimse dinlemedi. Aşağı inip ganimet toplamaya koyuldular. Özellikle müşrik ordusunda fırsat kollayan Halid b. Velid ve emrindeki süvariler bu durumu fırsat bilip arkadan dolaşarak tepede kalan birkaç okçuyu şehid ettikten sonra Müslümanları kovalamaya başladılar. Bunu gören diğer müşrikler toparlanarak karşı saldırıya geçtiler, Müslümanlar iki ateş arasında kalmışlardı. Savaşın seyri bir anda değişti. Müslümanlar ikiye bölünmüşlerdi. Bir düşman okçusu da Hz. Peygamberin öldürüldüğünü söyleyince Müslümanlar tamamen umutsuzluğa kapıldılar ve her biri bir yana dağıldı. Peygamberimizin ölüm haberi birçok Müslümanın direncini kırmıştı. Hatta bazıları savaşamaz durum gelmişlerdi.