İslamî Türk Destanları

Bizim edebiyatımızda destan çok köklü bir geleneğe bağlı olan türdür. Yüzyıllarla paralel olarak destanların ve destan anlayışımızın değiştiğini görürüz. Aşağıda bizim toplumuzun İslamiyetle tanışmasından sonraki destan ve destan anlayışı ile ilgili olarak muhtelif açıklamalar bulunmaktadır: “XII. ve XIII. Asırların halk edebiyatına ait oluşları çok belli olan eserler, daha çok, fetih ve gaza vakaların ait İslamî Türk destanlarıdır. Böyle destanlar, fetih ve gaza ordularındaki Anadolu gazileriyle harbeden dervişler topluluğunda öteden beri şevkle dinlenen, İslam kahramanlarının destanlarıyla aynı ruhtadır. Türkler, Anadolu’ya İslam’dan önceki ve ilk İslam asırlarındaki destanlarıyla birlikte gelmişlerdir. Burada bu destanların hatıralarıyla, yarattıkları yeni kahramanlıkları ve bu arada vecdle dinledikleri İslam hikayelerini birleştirerek yeni destanlar söylemişlerdir. Büyük İslam kahramanlarından Hz. Ali’nin, Hamza’nın, Ebû Müslim’in ve benzerlerinin yeni iman uğrundaki unutulmaz savaşları, Türk fetih orduları arasında huşû içinde dinleniyordu. Bu İslam kahramanlarının izlerinde yürüyen yeni Türk-İslam kahramanları tarafından gösterilen yararlıklar, eski İslam ve Türk-İslam destanlarının mirasları ve hatıralarıyla birleşince bunlardan, daha yeni Türk-İslam destanları meydana geldi. Bu destanlara başlangıç sayılacak bir eser Türk destanından önce İslam alemindeki başlangıcı ile meşhur Seyyid Battal Destanı veya Battalnâme’dir.” Destanlar olağanüstü hadiselerin ifadesidir. Hareketsiz toplumların ve milletlerin destanları olmaz. Türkler tarih boyunca çok geniş coğrafyalara yayıldıklarından adeta hareketin sembolü olmuşlardır. Anavatanlarında ve gittikleri yerlerin çoğunda değişik unsurlara karşı mücadeleler etmek zorunda kalmışlardır. Bu mücadelelerin bir kısmı destanlaşarak tarih boyunca milletin hafızasından silinmeyip ebedîleşmiştir. Çeşitli dönemlerde edebiyatımıza akseden bu önemli tarihi hadiseler yazıya da geçirilmiş ve destan olarak adlandırılmıştır Anadolu’nun İslamlaşması sırasında ortaya konulan büyük mücadeleler, halk psikolojisinde de derin etkiler yaratmıştı. Kitleler halinde Avrupa’dan gelen karşı güçlere karşı, yüzyıllar boyu sürdürülen savaşların, birtakım destanımsı anlatmalar yaratması da kaçınılmazdı. Bu büyük savaşın, büyük kahramanları, yeni anlatmaların da çıkış noktası oldu. Bunlar arasında halk arasındaki yaygınlığı, anlatmalardaki özellikleriyle ön plana çıkanlar, Battalnâme, Saltuknâme, Danişmendnâme ve Hamzanâme oldu. Şimdi bu destanlara kısaca değinelim: BATTALNÂME: Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gazi diye benimsenmiş bir Arap savaşçısıdır. VIII. asırda, Emeviler’in Rum’a karşı açtıkları savaşlarda büyük şöhret kazanmış Abdullah ibni Amr adlı bir kahraman hakkında söylenmiştir. Öyle sanılıyor ki Rum’a karşı savaş açmış Emevi kumandanlarının hatırasıyla Rum’da fetihler yapan ilk Türk kahramanlarının ülküleri birleşince, daha VII. asırda Dânişmendliler bölgesindeki Anadolu Türkleri arasında Seyyid Battal Hikayeleri büyük rağbet görmüştür. Battal, kendi adı ve kendi maceralarıyla eserin ikinci bölümünü doldurur. Burada, daha birçok destan kahramanları gibi, yalnız yaşadığı asrın değil, daha sonraki asırların ve mesela Abbasiler devrindeki Arap-Rum çarpışmalarının bir kısım vakaları da onun başından geçmiş gibi gösterilir. Bu destanın, aslında Arap olan kahramanına Türkler, Anadolu gazilerine uygun bir unvanla, Battal Gazi demişlerdir. XII. ve XIII. asırlarda Dânişmendliler Devleti coğrafyasında, belki nazımla da söylenmiş, fakat yazılı edebiyata nesirle aksetmiş Battalnâme adlı Türkçe destan, bir gaza devri destanıdır. Yazılı edebiyata ne zaman ve kimin tarafından geçirildiği belli değildir. Seyyid Battal Hikayesi, idealist bir İslam kahramanının fevkalade vakalarla dolu macerasıdır. Battal Gazi, İslam uğrunda yalnız Rumlar ve diğer kafirlerle değil, sihirbazlarla, devlerle, cadılarla da çarpışır. Onun Aşkar Devzâde adlı atı da kendisi gibi bir kahramandır. Savaşlarda eline geçen bütün serveti, Battal, İslam uğrunda dövüşen gazilere dağıtır. Hikaye, bu İslam kahramanını çok bilgili, çok dindar bir velî çehresiyle tanıtır. Battalnâme’nin çeşitli yazma ve basma nüshaları vardır. Dili, yer yer, yabancı sözcük ve kurallarla yüklüdür. Bu bakımdan aydın bir çevrede yazıldığı sanılıyor. Battal macerası Türkiye’de toplumun her katı arasında ilgiyle karşılanmıştır. Onun kimi işleri, daha sonraki yüzyıllarda, bir yandan Alevî halk şairlerince nazımla yazılırken,; bir yandan da, eserin bütünü, XVIII. yüzyılda Bakaî adlı divan şairi tarafından nazma çevrilmiştir. Kahramanın ünü Türkiye sınırlarını aşarak, birbirinden çok uzak Türk ülkelerine (Doğu Türkistan, Kazan vb.) kadar yayılmış; eser, oralarda yerli lehçelere de uydurulmuştur. Arapça aslı Zelhimme kitabı olarak bilinen Battalnâme’nin yazıya geçmiş bulunan şekli mensurdur. Dânişmendlilerin büyük cedleri olarak kabul ettikleri Seyyid Battal’ın ismi etrafında şekillenen Battalnâme’nin ilk şeklinin manzum halde bulunması ihtimalinden bahsedenler haklı görünmektedirler; çünkü destanî halk hikayelerinin ekserisi manzum şekildedir. Tipler: Battalnâme’nin asıl kahramanı, tipik bir Türk-İslam destan tipini simgelemektedir. Orta Asya’da alp adıyla destanlardan tanıdığımız bu tip, İslamlığın kabulüyle, kutsal bir değer de kazanarak, daha saygılı bir kabullenişe sahip olmuştur. Anadolu’nun fethi sırasında bu alp tipi, gazi tipine dönüşmüş, zamanla, gazi eren nitelemesi de kullanılmıştır. Battalnâme’nin asıl kahramanı olan Battal Gazi, Seyyid unvanı ile Hz. Muhammed soyuna bağlanmıştır. Bu bağlanma bile onun, kutsal kişiliğinin bir nedenidir SALTUKNÂME: Anadolu’nun İslamlaştırılması sırasında mücadeleler, sadece savaş meydanlarında değil, kültür odağında da yoğunlaştırılmıştır. Sosyal ve kültürel yapılanmalarına göre; Gaziyan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum gibi çeşitli adlar altında ekolleşmiş gruplar, aynı amaç doğrultusunda, farklı alanlarda etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Horasan Erenleri de diyebileceğimiz, devrin koşullarına göre mükemmel sayılabilecek bir ordu sınıfı sayılan Gaziyan-ı Rum içinde; Battal Gazi, Sarı Saltuk ve Dânişmend Gazi halk arasında en çok tanınan ve sevilen kahramanlardı. Bunlar hakkında söylenmiş türlü efsaneler, yüzyıllar boyunca Türk halk kültüründe önemli anlatmaların kaynağı değişir. Saltuknâme’nin baş kahramanı Sarı Saltuk’tur. Eski destan geleneğini, Anadolu anlatma biçimlerine dönüştürmede önemli işleve sahip olan Saltuknâme’nin temel kişisi olan Sarı Saltuk’un hayatı hakkında bilineler, efsanelerle karışık olarak yazılı kaynaklarda yer almıştır. Sarı Saltuk kendine has özellikleriyle, tam bir Türk destan kahramanı özelliklerine sahiptir. Onun adı çevresinden toplanmış efsaneler, olaylar Osmanlı İmparatorluğu’nun da tarihsel bir göstergesi gibidir. Prof. Dr. Fahir İz’in deyişiyle “Dil, üslup ve anlatım tekniği bakımından Türk nesrinin şah eserlerindendir. Biçiminde nitelendirilen Saltuknâme’nin geçiş dönemi ürünleri arasında, ayrıcalıklı bir yeri vardır. Saltuknâme’nin eski Türk epik geleneğini, Battal Gazi, Dânişmendnâme ve ileriki devrelerde halk hikayeciliği aracılığıyla Anadolu’ya taşıdığını kanıtlamaktadır. Sarı Saltuk’un efsanevî şahsiyetinin meydana gelmesinde “alp” ve “gazi” teşkilatlarının yanısıra “devişlik”in de büyük rolü olduğu açıktır. Eski Türklerdeki olağanüstü fizikî bir güce sahip olan alplerin, kafir içine akınlar yapan, Müslümanlığı yayan gazilerin, istila dönemlerinin kolonizatör Türk dervişlerinin ve keramet gösteren velilerin birçok özelliklerinin Sarı Saltuk’a mal edildiği görülmektedir. Neticede birçok özelliklerini eski devirlerdeki Türk destan kahramanlarında bulabildiğimiz bu özellikleriyle Sarı Saltuk için bir “derviş-gazi” diyebiliriz. DÂNİŞMENDNÂME: Anadolu’da doğrudan doğruya Türk büyükleri için ve daha XII. asırda söylenmeye başlanan İslamî Türk Destanları’nın XIII. asırda yazıya geçirilmiş bir örneği Dânişmendnâme’dir. Dânişmendnâme önce Selçuk Sultanı II. İzeddin Keykâvus’un emriyle ve onun yazıcılarından İbni Alâ tarafından derlenmiştir. İbni Alâ bu eseri, halk içinde yaşayan rivayetlerin doğrularını toplayarak hükümdarın emri gereğince Türk diliyle yazmıştır. Bu eserde hikaye edilen vakaların tarihi gerçeklere uygun olması; adı geçen kahramanların tarihi şahsiyetler oluşu ve zikredilen coğrafya isimlerinin Anadolu coğrafyasına uygunluğu dolayısıyla, Dânişmendnâme, Türk edebiyatında uzun bir müddet bir tarih hitabı gibi karşılanmıştır. Aynı eser, Türkçe kitapların daha açık ve yaşayan Türkçe ile yazılmasını isteyen Osmanlı hükümdarı Sultan II. Murad’ın emriyle XV. asırda Tokat dizdarı Arif Ali tarafından tekrar yazılmıştır. Arif Ali, Dânişmendnâme’yi açık Türkçe ile ve aralarında manzum parçalar da bulunan bir nesir diliyle on yedi bölüm halinde yazmıştır. Başta Dânişmend Ahmet Gazi olmak üzere Dânişmendli büyüklerinin kahramanlıkları etrafında meydana gelen bu destanî hikaye bir bakıma Battalnâme’nin Türk destan üslubuyla söylenegelmiş bir devamıdır. O devir Türkleri arasında Dânişmend Ahmet Gazi, Seyyid Battal’ın torunu bilindiğinden bunun böyle olması da tabiidir. Dânişmendnâme’de, tarihi masallaştıran veya tarihe çok yakın vakalar içinde tarihe ışık tutan parçalar da vardır. Danişmetnâme eski Türk tarihçileri tarafından da istifadeye değer eser sayılmış ve Osmanlı tarihçileri, devirlerinin tarih zevkine uygun buldukları bu eserden bir tarih kaynağı gibi faydalanmışlardır. Türk boylarının Anadolu’ya gelişleri sırasında yaşamış oldukları çeşitli serüvenleri anlatan destanımsı ürünlerden biri de Dânişmend Gazi’nin asıl kahraman olarak yer aldığı, Dânişmentnâme’dir. Anadolu’nun İslamlaşması sırasında, Bizans, Ermeni ve Haçlılarla yapılan kanlı savaşlar, halk tabakaları arasında çeşitli efsanevî anlatmaları doğurmuştu. Dânişmendnâme’nin ilk kez kimin tarafından yazıldığı belli değildir. Anadolu sahası, Türk destan geleneği içinde önemli bir yere sahiptir. Bu mukaddes topraklarda pek çok Türk Destanı ortaya çıkmış veya bazı destanlar Türk mührüyle değer kazanmıştır. Yüzyıllarca din savaşlarına sahne olan Anadolu’da elbette bu olayları konu alacak eserler ortaya konulacaktı. Anlatma ve dinleme geleneği eskiden beri süregelen bu toprakların insanlarına, yeni bir ruh, yeni bir şevk vermek için, eskilerin yanına yenilerinin eklenmesi gerekecekti. Türkistan’dan gelirken getirdiğimiz hayat tarzımızın bir devamı olmak üzere geliştirilen bu destanları şöyle sıralayabiliriz: 1- Battalnâme 2- Saltuknâme 3- Danişmetnâme Bu destanlar, Anadolu’daki İslam fetihlerinin birer destanı olarak kabul edilir. Herbiri başlı başına bir eser olmakla birlikte, âdeta birbirinin devamı değilse bile takipçisi olduğu havasını verecek güzel benzerliklere ve izlere sahip bulunmaktadır. Dânişmendnâme bir destan olmanın özelliği yanında diliyle ve kültür özellikleriyle de dikkati çekmektedir. Dânişmendnâme yazıldığı yüzyılların destan anlayışını günümüze taşıyan türünün güzel örneklerinden biridir. Tarihi olayları yansıtmasına yapılan itirazlar, onun edebiyat ve dil açısından taşıdığı değeri azaltmaz. Hem tarihi hadiseler, hem de metinler, yazıya geçirilişi açısından Dânişmendnâme, Battalnâme, ve Saltuknâme zincirinin ikinci halkasını oluşturur. Dânişmendnâme, Battal Gazi Destanı’nın tamam olduğunu, Battal Gazi ve arkadaşlarının ebediyete intikal ettiğini bildiren cümlelerle başlar. Lidersiz kalan Malatya ileri gelenleri bu konuya bir çare aramaları neticesinde tespit ettikleri isimleri yine Battal Gazi’nin soyundan gelmesi bu destanın, Battalnâme’nin bir devamı olduğunu ortaya çıkartmaktadır. Ayrıca Dânişmendnâme’nin muhtelif yerlerinde bazı tarihi hadiselerin evveliyatının Battal Gazi zamanına indirilmesi bu bağlantıyı güçlendirmektedir. İlk dönem Anadolu gazileri içerisinde yer alan Battal Gazi’nin kahramanlıklarını konu edinen ve Arap-Bizans savaşlarını anlatan Battalnâmen’nin ilk defa ne zaman ve kim tarafında yazıya geçirildiği kesin olarak bilinmemektedir. Dânişmendnâme’de Battalnâme’den bahsedilmesi ve Saltuknâme’nin giriş kısmında tarihi çizginin Battal Gazi’den başlatılıp Saltuk Gazi’ye kadar. Getirilmesi dikkate alınırsa, Battalnâme yazıya geçirilen bu türdeki ilk metindir. Anadolu’nun maddi ve manevi olarak fethedilmesini konu olarak işleyen destanların sonuncusu ise Saltuknâme’dir. Saltuknâme, Battal Gazi ve Dânişmend Gazi gibi “alp” tipini “alp-eren” tipine dönüştürenler arasında bulunan Sarı Saltuk Gazi’nin hayatını, kerametlerini ve savaşlarını anlatan üç ciltlik büyük bir eserdir. Dânişmendnâme, hem tarihi hadiseler, hem de metinlerin yazıya geçirilişi açısından Battalnâme ile Saltuknâme arasında yani bu zincirin ikinci halkası durumundadır. Dânişmendnâme, 1071 yılında kazanılan Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun büyük bir bölümünün Dânişmendliler tarafından Türkler adına fethedilişini ve vatan yapılışını menkıbevî olarak anlatan bir eserdir. Eserin büyük bir bölümü, Türk-Bizans ya da Müslüman-Hristiyan mücadelelerini anlatmaktadır. Ayrıca Dânişmendnâme’nin en önemli şahısları içerisinde yer alan Dânişmend Gazi’nin hayatı, savaşları, kerametleri eser içerisinden detaylarıyla beraber yer almaktadır. Türk medeniyet tarihi içerisinde çok önemli yere sahip olan gelenek, görenek ve âdetlerin XI.- XIV. yüzyıllar arasındaki seyrinin incelenmesi açısından eserin önemli bir yeri vardır. XIV. yüzyıl nazım ve nesrinin en güzel örneklerinden biri olarak da dikkati çeken Dânişmendnâme, sade dille vücut bulmasından dolayı asırlardır kendisine çok geniş bir okuyucu kitlesi bulmuştur. Dânişmendnâme’nin yazılışını üç merhalede incelemek gerekmektedir. Eser, üç ayrı müellif tarafından farklı yüzyıllarda kaleme alınmıştır. İlk olarak, Mevlânâ ibni Ala tarafından II. İzzeddin Keykavus zamanında, yine onun emriyle H.642/M.1244-45 tarihinde telif edildiği tahmin edilmektedir. Dânişmendnâme’nin yazılış tarihi ile ilgili hiçbir ipucu olmaması, bu konudaki işimizi zorlaştırmaktadır. İkinci kez yazılışı konusunda da kesin bir tarih yoktur. Ancak birçok araştırmacı H.762/M.1360-61 tarihinde, yani I. Murad devrinde kaleme alındığı konusunda birleşir. İkinci safhada Dânimendnâme’yi yazarak günümüze ulaşmasını sağlayan Arif Ali hakkında bilinenler oldukça sınırlıdır. Eserin üçüncü safhası ise XVI. Yüzyıl tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Ali’nin Mirkatü’l-cihâdı’dır. Gelibolulu adı geçen eserini, Arif Ali’nin kaleme aldığı Dânişmendnâme’nin nüshalarından birini esas olarak yazmıştır. Nesir kısmında dili ağırlaştırmış, tarihçi olmasından dolayı, bazı hadiselere ilaveler yapmıştır. Ayrıca eseri 117 meclise bölmüş, aynı zamanda şair olmanın avantajı ile nazım kısmını tamamen değiştirmiştir. Nüshaları: 1-Paris Nüshası 2-Muallim Cevdet Nüshası 3-Hüseyin Namık Orkun Nüshası 4-Kütüphaneler Genel Müdürlüğü Nüshası 5-Niksar Nüshası 6-Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Nüshası 7-Emirî Nüshası 8-Türk Tarik kurumu Nüshası 9-Leningrad Nüshası 10-Koşmaoğlu İsmail Nüshası 11-Eşref Ertekin Nüshası 12-Muzaffer Ozak Nüshası 13-M.Fahri Bilge Nüshası 14-Aladdin Alpay Nüshası 15-Kazan Millî Kütüphanesindeki nüsha 16-M.Fuad Köprülü Nüshası 17-Osman Turan Nüshası 18-İzzeddin Koyunoğlu’nun Şarkikaraağaç İlçesi Halk Evi Kitaplığı Dânişmendnâme’nin konusu, kısaca, 1071 tarihinden sonra Anadolu’daki Türk-Bizans ya daMüslüman-Hristiyan mücadelelerinin bir bölümüdür. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Alp Arslan’ın anlaşma yaptığı Bizanslılar değişik sebeplerden dolayı sözlerinde durmayınca, Türkler Anadolu’ya değişik kollardan girerler. Dânişmendnâme, işte bu Malazgirt savaşından sonra Anadolu’nun bir bölümünün fethini anlatan, çoğunlukla rivayetlere dayanan hacimli bir eserdir. Dânişmendnâme’nin asıl konusu tarihtir. Eserde Selçuklu dönemi ile ilgili oldukça önemli bilgiler yer almaktadır. Bunların en önemlilerinden biri o devirdeki Anadolu coğrafyasına aittir. HAMZANÂME: Türk boylarının Anadolu’yu ele geçirme dönemi ürünlerinden biri de Hamzanâme’dir. Bu ürün için, İslamî kahramanlık hikayelerinin Türk halk edebiyatındaki ilk örneği denmektedir. X. yüzyıldan beri Türk boyları arasında anlatılan Hz. Hamza öyküleri, bu ürün Türkler arasında ortaya çıkmaya başladığı devreyi de göstermektedir. Sahipkıran adıyla da menkabede tanınan Hz. Hamza, fiziksel ve ruhsal yapısıyla, tam bir efsane kahramanıdır. Daha önceki destan kahramanlarımız için söylediklerimiz, hemen hemen Hz. Hamza için de geçerlidir. İşte bu olağanüstü özellikler, halk arasında onun adı etrafında oluşturulmuş efsanelerin zincir halkaları biçiminde büyüyerek İslamî-Türk destanlarının bir başka ürününü ortaya koymuştur. Tip ve motif yapısıyla da Hamzanâme, bu gruba giren diğer ürünlerin ortak özelliklerine sahiptir. Kahramanın kişiliğinde toplanan olağanüstü güç ve yetenek, destan geleneğini halk hikayelerine taşıyan önemli bir unsur olmuştur. Edebiyatımızda destanlar önemli yer tutmaktadır. Milletimiz destan konusunda sayısız eserler vermiştir. Bizim destanlarımız genellikle millî bir kimlik taşımaktadır. Vatan sevgisi, din sevgisi, Allah sevgisi, gibi kavramları destanlarımızda ön planda geldiği görülür. Destanlar eğitici ve öğretici nitelikler taşımaktadır. Destanlarda kötü örnek olacak, olumsuz olaylarla pek karşılaşılmıyor. Bu nedenle destanlarımızın okullarda öğrencilere öğretilmesi gerektiğini, ders kitaplarına geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Öğrenciler bu destanlardaki kahramanların güzel yönlerini taklit edecek olursa bunun hem kendileri için hem de ülkemiz için çok büyük faydasının olacağı kuşkusuz bir gerçektir. BİBLİYOGRAFYA: Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1998 Necati Demir, Dânişmendnâme, Gaziosmanpaşa Ünv. Matbaası, Niksar 1999 Metin Karadağ, Türk Halk Edebiyatı Anlatı Türleri, Karşı Yayınları, Ankara 1995 Cevdet Kudret, Örnekli Türk Edebiyatı Tarihi, Kültür Bakanlığı, Ankara 2000 Necla Pekolcay, İslâmî Türk Edebiyatı, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1996 Kemal Yüce, Saltuknâme’de Tarihî, Dinî ve Efsanevî Unsurlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1987 Saim Sakaoğlu, “Dânişmentnâme’nin Türk Destanları İçindeki Yeri”, Melik Ahmet Dânişmend Gazi ve Dânişmendnâme Sempozyumu Tebliğleri, Niksar 10-11 Haziran 1995
Benzer Videolar