Günlerden bir gün, bir tilki kuyuya düşmüş, ne yapmışsa bir türlü çıkamamış. Çok geçmeden bir keçi sesi duymuş, kuyuya su içmeye gelen keçi, tilkiyi kuyunun içinde görünce:
“Tilki kardeş, nasılsın? Bu su temiz mi? İçebilir miyiz?” diye sormuş.
Tilki hemen dost canlısı davranarak, keçi kardeş, bu kuyunun suyu tam ağzına layık. İçen bir daha içiyor. Keçinin ağzının suyunu akmış:
Tilki, keçiye; “hiç durma, in aşağı!” demiş. Keçi onun sözlerine kanmış, zaten susuzluktan da dili damağına yapışıyormuş, hiç düşünmeden aşağı inmiş. Susuzluğunu giderdikten sonra aklı başına gelir gibi olmuş, tilkiye:
“Eee! Nasıl çıkacağız buradan?” diye sormuş. Tilki:
“Sen hiç merak etme: ben buradan ikimizi de kurtarmanın çaresini biliyorum. Sen şimdi doğrulup ön ayaklarını duvara dayar, boynuzlarını da havaya dikersin; ben tırmanıp çıkar, sonra seni de çekerim” demiş. Keçi, tilkinin bu fikrini pek beğenmiş, hemen kabul etmiş; tilki arkadaşının bacaklarından omuzlarına, omuzlarından boynuzlarına atlayıp kuyunun ağzına varmış, hemen oradan uzaklaşmış.
Keçinin: “Biz böyle mi sözleştik? Sen sözünde durmaz mısın?” diye sitem ettiğini duyunca dönmüş: “Be herif! Senin çenende kıl olduğu kadar kafanda da akıl olsaydı, nasıl çıkacağını düşünmeden hiç iner miydin bu kuyuya?” demiş.