Ali Alper ÇETİN
(Türk edebiyatında mizah kültürümüzün dünyaca ünlü halk bilgesi)
Türk esprisinin büyük zekâsı, tanınmış halk filozofomuz Nasreddin Hoca’yı, yalnız Türk toplumu değil, doğudan batıya her millet sever, herkes bu büyük Türkün her devirde aktüalitesini koruyan, güzel fıkralarına hayrandır. Nasreddin Hoca Türk mizah kültürünün temel direklerinden biridir ve tüm dünya’ya mal olmuş bir şahsiyet, ulu bir bilgemizdir.
Mizah aklın sanatıdır. Türkçe karşılığı “güldürü”dür. Mizah; olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanı düşündürme, eğlendirme ya da güldürme sanatıdır. Bu amaçla yazılan edebi eserler de mizah türü için de değerlendirilir. Mizahı bedensel şiddetten ayırıp keskin dilli bir sanata dönüştüren Atinalılar olmuştur. Türk edebiyatında ise gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır.
Türk edebiyatında mizah kültürümüzün dünyaca ünlü halk bilgemiz Nasreddin Hoca’nın; Çoğumuz onun nerede doğduğunu, nerede hangi şartlar içinde yaşadığını, ne yaptığını düşünmeyiz bile… Üçümüz-beşimiz bir araya gelerek neşeli bir söz alışverişine girdik mi, çoğu zaman Nasreddin Hoca da aramızda olur. Ondan bir fıkra, bir hikâye anlatılır; ya onu yerer, ya da zekâ çarkından dökülen esprilerle sohbetimizi süsleriz.
Biliriz ki Nasreddin Hoca toplum yaralarına neşter atan, fıkra büyüteci altında kusurlarımızı yüze çıkaran yaman bir bilgedir. Gerçekleri çekinmeden söyleyen, doğru yolu eğri yoldan gösteren tok sözlü kişidir. Nasreddin Hoca bu yüzden yalnız bir ad, bir fıkra, bir espri olarak önem kazandığı için çoğumuz yaşadığı çağı, hayatını sormayız bile… Ama o da bir insandır, onun da bir hayat hikâyesi vardır. Bakınız şöyle:
Tarihî kaynakların verdiği bilgilere göre Nasreddin Hoca Anadolu Selçukluları devrinde 1208 yılında, bugün Eskişehir’e bağlı Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde doğmuştur. Babası Abdullah Hoca, annesi ise aynı köyden Sıdıka Hatun’dur. Bazı kaynaklarda; Nasreddin Hoca’nın asıl adının Nasrûddin Hoca Nusrat, babasının adı ise Şemsûddin olduğundan bahsedilir.
Nasreddin temel eğitimini Hortu’da babası Abdullah Hoca’nın medresesinde almış, çocukluk yıllarını Hortu’da geçirmiştir. Söylentilere ve onun gerçek fıkralarından çıkarılan sonuçlara göre Hortu’da çıkan kıtlık yüzünden ailesi ile birlikte Sivrihisar’a yerleşmiş, medrese eğitimini burada sürdürmüştür. Doğduğu Hortu köyünde imam olan babasının vefatı üzerine köye dönmüş imamlık görevini üstlenmiştir.
Sivrihisar o zamanlar Selçuklu devrinin küçük fakat şirin bir kasabasıdır. Küçük Nasreddin, minareyi ilk kez burada görmüş, arkadaşlarıyla hamama gitmiş, bahçelerde çağla yolmuştu. Onun hamamdayken yumurtladıklarını söyleyen çocuklara karşı horoz taklidi yapması, ağaçtan meyve çalarken bahçe sahibine yakalanması (Ağaçta ne yapıyorsun?) sorusuna (Ben bülbülüm) diyerek bülbül gibi ötmesi sonra da bahçe sahibine (kusura bakma, acemi bülbül bu kadar öter) cevabını vermesi Sivrihisar’daki çocukluk hatıraları arasındadır. Nasreddin Hoca bir zaman sonra öğrenimini ilerletmek amacıyla başşehir (Başkent) Konya’ya yolcu olmuştur.
Nasreddin Hoca Konya’da bir medreseye yerleşerek öğrenimine burada devam eder. O günlerde başından bir olay geçer; Şehirde bıçak taşıma yasağı vardır, o gece, şehrin Subaşı’sı, Nasreddin Hoca’nın üzerinde koca bir kasatura bulduğunda Nasreddin: Kusura bakmayın!.. Ben medrese öğrencisiyim, bu kasatura ile de kitaplardaki yanlışları kazırım diye özür diler. Subaşı’nın: Bir yanlış için bu kadar uzun kasaturaya ne lüzum var? demesi üzerine en güzel cevabı verir: Kitaplarda bazen öyle yanlışlar var ki, bu kasatura bile az gelir!
Nasreddin Hoca’nın Konya’da medrese öğrenimini tamamladıktan sonra bir ara “gölge kadılığı” yaptığını görüyoruz. Gölge kadıları, tecrübeli hâkimlerin yanında çalışan ve bazı küçük davalara bakan kadı adaylarıdır. Odun kıran bir adamın karşısında “hınk” diyen birinin oduncudan hak istemesi, vermeyince mahkemeye başvurması, Nasreddin Hoca’yı bu davayı görürken, bir kese parayı şıngırdatarak: Hadi sende paraların sesini al diye hüküm vermesi, onun kadılık günlerdeki hatıralardan biridir.
Bir süre sonra kadılıktan ayrılan üstadı büyük bilgin Seyid Mahmud Hayranî’nin Akşehir’e yerleşmesiyle Konya’yı terkeden ve Akşehir’e göçen Nasreddin Hoca, artık kişiliğini bulmaya ve usta bir sosyolog gözüyle olaylara neşter vurmaya başlar.
Nasreddin Hoca’yı bundan sonra Akşehir’de gösterişsiz yaşayışı içinde, dert çeken, uman, isteyen, efkârlanan, sonunda efkârını bir nüktede boğan bir halk adamı olarak görüyoruz. Bir ziyafete yeni kürküyle gitmiş ve gördüğü itibar üzerine “Ye kürküm ye!” deyişinde insanı yalnızca dış görünüşü ile değerlendiren toplumun, doğuran kazan hikâyesinde aç gözlülüğün, Akşehir Gölüne yoğurt çalarken: Göl yoğurt tutar mı? diyenlere karşı: Ya tutarsa? cevabındaki gerçek yönleri…
Bir gün kürsüye çıkıp da: Ey ahali ne söyleyeceğimi biliyor musunuz? diye sorduğunda, çevresindekilerden bazılarının “Biliyoruz” bazılarının da “Bilmiyoruz” cevabını vermeleri üzerine: O halde bilenler bilmeyenlere öğretsin!.. diyerek kürsüden inmesi az ders mi insanoğullarına?.. Eğitimin temel yapısı, bilenin bilmeyene öğretmesi demek değil midir?
Akşehir’deyken Moğol şehzadesi Keygar ile aralarında geçen, sonraları yanlışlıkla Timur’a mal edilen olaylar, pek bilinen fil hikâyeleri, Akşehir’de medrese hocalığı yaptığı günlerde tanınmış mollası İmad ve yanından hiç ayırmadığı sevgili eşeği Bozoğlan, Nasreddin Hoca’nın yaşayışında önemini her zaman korumuştur. Eşeğinden düştüğü zaman gülenlere; Ne gülüyorsunuz yahu, düşmeseydim zaten inecektim deyişi, yitirdiği eşeğini türkü söyleye söyleye ararken, bunun sebebini soranlara: Bir umudum şu dağın ardında, orada da bulamazsam o zaman seyredin bendeki ağıtı… cevabını vermesi, onun renkli ve çok yönlü hayatının anekdotları arasında yer alır.
Nasreddin Hoca Akşehir’de evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmıştır. Onun iki kızından Fatma Hatun’la Dürrü Melek’in mezar taşları son yıllarda bulunmuş ve Akşehir Müzesine kaldırılmıştır.
Hani bir fıkrası vardır; Nasreddin Hoca bir gün çeşmeden su doldurulması için kızlarından birisinin eline bir testi verir sonra da testiyi kırmaması için sıkı sıkı tembih ederek yanağına bir tokat indirir. Bunu görenler Hoca’ya çıkışırlar Kızın ne suçu vardı da tokatladın? Hoca’nın cevabı ibret vericidir: Testiyi kırmaması için… Kırdıktan sonra, tokat atmışım, atmamışım ne önemi var? Önceden vurursam, dikkat eder kırmaz… Mezar taşlarının birinin üzerinde Dürrü Melek’in resmi de var…
Büyük düşünür, bilgin, Türk güldürü ve mizah tarihinde önemli bir yere sahip olan Nasreddin Hoca; Türk mizah kahramanı ve Nasreddin Hoca fıkraları ile İslam dünyasının ortak kahramanı olmuştur. İnsan ilişkilerine yaptığı mizahi vurgularla yalnızca Türk değil dünya edebiyat tarihinin önemli bir figürüdür. Çoğunlukla hazırcevap ve mizah anlayışına haiz bir bilge olarak aksettirildiği hikâyelerle tanınmıştır.
Bireyleri ve toplumları her yönü ile çok iyi tanıyan Nasreddin Hoca, aile, komşuluk, dostluk ve iş ilişkilerinde gördüğü aksaklıkları kendine has tarzı ile dile getirip insanlara ders verecek şekilde latifelerle birleştirmiştir. Toplumsal hayatta karşılaşılan sosyal problemlere mizahi bir üslup ile yaklaşmıştır. Fıkralarının özünde insanları iyiye ve doğruya yöneltme, kusurları ve hataları espriler ile birleştirerek gözler önüne serme anlayışı hâkimdir.
İnsanlar tarafından çok sevilen Nasrettin Hoca’nın değeri yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay ögelerinin inceliğiyle ölçülür. Hem şaşırtmayı hem de güldürmeyi başarmıştır. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü ögesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir.
Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan ögelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma… Ayrıca; Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriatın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen ögesidir. Bu öğeler Anadolu insanının belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan düşünce ürünlerini oluşturur. Nasrettin Hoca halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır ve böylece halk Nasrettin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyurur.
Nasreddin Hoca yaşının seksene yaklaştığı bir sırada, 1284 yılında Akşehir’de ölmüş, mezarı üzerine altı sütuna oturan kubbeli bir türbe yaptırılmıştır. Kubbenin altında Nasreddin Hoca’ya ait mermer sanduka görülür. Bu sandukanın baş tarafındaki kitabede, Hoca’nın ölüm tarihi olan 683 Hicrî yılı, tuhaflık olsun diye ters yazılmıştır. Burada her yönü açık olan türbeyi kilitleyen Selçuklu devri kilidi bir sembol olarak yer alır.
Nasreddin Hoca’nın ölümü, onun yeniden doğumu olmuştur. O’nun, toplumun temeline oturan sağlam fikir yapısı her geçen gün ve yılla geçerli olmuş, yüzyıllar onu daha dinç, daha diri yapmış, şöhreti Türkiye’nin sınırlarını da aşarak dünyayı sarmıştır. Fıkraları Batı dillerine çevrilmiş, Nasreddin Hoca bugün tüm insanlığa mal olmuştur.
Nasreddin Hoca Türk mizah kültürünün temel direklerinden biridir. Türk edebiyatı geleneğinin en önemli mizah ustalarından ve bilgelerindendir. Hoca’nın kişiliği, fikirleri ve birey ve toplum görüşü, mizah anlayışı dünya’ya mal olmuş bir şahsiyet, ulu bir bilgemizdir. Bu kültürel mirası gelecek kuşaklara aktarılmalıyız…
1996 yılı UNESCO tarafından tüm dünyada Nasreddin Hoca Yılı olarak kutlanmış olup günümüzde Nasreddin Hoca adına şenlikler, festivaller, yarışmalar ve bilimsel toplantılar düzenlenmektedir.
Akşehirliler, çok sevdikleri Nasreddin Hocaları için her yıl temmuz ayında festivaller düzenlerler. Bu festivallerde bir türlü huzura kavuşamayan dünyamıza iyilik ve mutluluk mesajları yayınlanır Nasreddin Hoca’nın ağzından… Bu arada; Akşehir Gölü’ne yoğurt çalmayı da unutmazlar…
Türk edebiyatında mizah kültürümüzün dünyaca ünlü halk bilgesi. Türk mizah kültürünün temel direği, Türk büyükleri zincirinin ölümsüz halkası aydın insan Nasreddin Hoca’ya selâm olsun.
Ali Alper ÇETİN
Araştırmacı
alialpercetin@hotmail.com
Kaynakça:
http://www.biyografya.com
http://www.turkedebiyati.org
http://www.edebiyatogretmeni.org
Mehmet Önder: Anadolu’yu Aydınlatanlar, Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, 1998 Ankara
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.