ADNAN AVCI
Bir çoban Medine’nin dışında, dağlık bir kesimde sürüsünü otlatıyordu. Bir ara sürünün dağılmaya başladığını gördü. Keçiler, koyunlar sağa sola kaçışıyorlar, zapt olmuyorlardı. Dikkat etti, baktı ki, sürüye kurt dalmış, keçinin birisini de kapmış, götürmeye çalışıyordu. Hemen gitti, keçiyi kurdun ağzından kurtardı. Kurt çobana saldırmadı, birden bire çıkıştı, başladı konuşmaya:
“Allah’tan korkmadın mı, rızkımı elimden aldın?”
Çoban şaşırdı, yılların çobanıydı, ama kurdun insan gibi konuştuğunu hiç görmemişti ve duymamıştı, ama kendini tutamadı:
“Hayret doğrusu” dedi, “bu kurt tıpkı insan gibi konuşuyor?”
Kurt susmuyordu, konuşmaya devam etti, aynı şekilde çobana karşılık verdi:
“Asıl hayret edilecek kişi sensin. Sürünün başında duruyorsun da Allah’ın gönderdiği peygamberden haberin yok. O öyle bir peygamber ki, Allah ondan daha büyük ve şerefli bir peygamber göndermemiştir. Cennet kapıları ona açılmıştır. Cennet ehli onun sahabilerini seyrediyor. Nasıl savaştıklarını ibretle izliyorlar. Seninle onun arasında sadece bir vadi vardır. “Haydi git, onların arasına katıl.”
Kurt doğru söylüyordu ama sürüyü dağ başında bırakıp nasıl gidecekti? Üstelik kurt da oradaydı, nasıl itimat edecekti? Kurda dedi ki:
“Tamam, ben giderim ama benim keçilere kim bakacak?”
Kurt, “Ben bakarım” dedi, “Sen dönünceye kadar onları gözetlerim.”
Artık yapacak bir şey yoktu. Kurdu Allah konuşturuyordu. Çobanlığı kurda devretti, şehre indi, doğruca Peygamberimizin huzuruna gitti. Durumu anlattı ve iman etti
Tekrar sürüsünün başına döndü. Bir de baktı ki, kurt çobanlığa devam ediyor. Sürüde herhangi bir kayıp yok. Gitti, sürüden bir keçi tuttu, getirdi, kurda ikram etti. Çünkü kurt kendisine hem rehberlik yapmış, hem de sürüsünü korumuştu.