Amsterdam İzlenimleri
AVRUPANIN KÜLTÜR MERKEZİ HOLLANDA/AMSTERDAM İZLENİMLERİ…
Almanya konaklama yerimiz olarak kalacak ve biz hedeflediğimiz ülkeleri gezecektik. İki rehberimiz, emrimizde otobüs ve elimizde gezi planımızla Almanya ya geldiğimiz haftanın 4.günü Hollanda’nın başkenti Amsterdama gitme kararı aldık.
Avrupa’da ülkeler birbirine o kadar yakın ki, sanki Adana’dan Ankara’ya gidiyor gibi yola çıktık. Ben ülkeler arası geçişin bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemiştim. Sanki aynı ülkenin başka bir şehrine gider gibi, sorgusuz sualsiz Almanya’dan Hollanda sınırına geçtik. Öğrencilerimiz merakla otobüsün penceresinden Hollanda nasıl bir yer der gibi dışarıya bakıyordu. Hepimiz yabancı bir ülkeden başka ülkeleri görebilme heyecanıyla yolculuğumuza devam ettik.
Hollanda’nın Kültür Merkezi Amsterdama indiğimizde rehberimiz bize burası DAM Meydanı Amsterdam’ın en ünlü yerlerinden birisi dedi. Şehir adeta iç içe geçmiş ay biçiminde kanallardan oluşuyordu. Bu kanalların iki yakasında tarihi evler sıralanmıştı. Bu evler Rönesans mimarisini yansıtıyordu. Ayrıca kanalların içerisinde bazı teknelerin ev olarak hala kullanıldığına tanıklık ettik. Tabi ki bu kullanım kanalların sularının kirlenmesine neden oluyordu. Teknelerin ev olarak kullanılma nedeninin Amsterdamda kullanılan toprağın çok az olmasından kaynaklandığını tercümanımızdan öğrendik.
En dikkati çeken yanı Bisiklet kültürünün çok yaygınlaşmış olmasıydı. Herkesin mutlaka bisikletinin olduğunu ve bisikletler için özel bisiklet parklarının yapıldığını hayretle gördüm. Ancak bisiklet kullanımının Amsterdamda hırsızlıkları artırdığını öğrendik. Çünkü her bir köşede bisikletlerin kilitli olduğu bisiklet otoparkları vardı. Ayrıca doğa dostu havayı kirletmeyen elektrikli otomobiller ve belli köşelerde otomobillerin elektrik şarjlarını yapabilecekleri yerlerin yapılmış olması çok ilginçti.
Şehri bir baştan bir başa gezebilmek için 40–50 kişi alabilen gezinti teknelerine bindik. O kadar güzel bir manzara ile karşılaşıyorduk ki sağlı sollu tarihi ve Hollanda kültürünü yansıtan binaların içerisinde Amsterdam kanallarında adeta bir rüya âleminde kayboluyorduk. Kanalların dönüş noktalarında büyük teknelerin zarar görmemesi için ağaçtan sütunlar yaptıklarını gördük. Teknelerde yolculara kulaklıklar dağıtılıyor ve Amsterdamın kanalları, yerleşim biçimleri ve binaların tarihi özelliklerini Türkçe olarak anlatıyorlardı.
Bu sırada şehir turu sırasında tercümanımız bize Van Gogh müzesini gezdiriyor ve sonra Rijksmuseum müzesinde kendimizi buluyorduk. Van Gogh Müzesi,19. Yüzyılda yaşamış en ünlü ressamın anısına yapılmış bir müzeydi. Çok kültürlü bir sosyal yapıya sahip olan Amsterdam özgürlükkcü yaşam biçimiyle dikkati çekmektedir. Ancak bu özgürlük anlayışı buranın insanlarının esrar ve eroin bağımlısı haline gelmesine neden olduğuna tanık olduk.
O kadar ki Amsterdam sokaklarına girildiğinde kesinlikle o pis kokunun etkisi altında kalıveriyorsunuz. Hediyelik eşya satıcılarının yaptıkları el yapımı hediyelik eşyalarda cinsellik motifinin sıkça işlenmesi sanki burada her şeyin dünyevi bir bağlamda anlaşıldığını özetliyor gibiydi. Yine Amsterdamda dikkati çeken bir unsurda erkek erkeğe evliliğe devletin izin vermesiydi. Kırmızı ışık bölgesinde insanlığın dramını seks işçilerin çırpınışlarını görmek çok fazla özgürlüğün insanları ne hale getirdiğini anlatır gibiydi.
Stadyumları Amsterdam Arena, Ajak Spor kulübüne ev sahipliği yaptığını öğrendim.
Almanya’ya geri dönme vakti geldiğinde otobüsümüzde tatlı bir yorgunlukla hayallerimizde Amesterdam kanallarında yaptığımız tekne turunun ve o görsel manzaranın gözlerimize hafifçe çarparak tatlı bir uykuya dönüştüğünü görüyoruz. Ancak akıllarımızda kalan Rönesans mimarisi evleri bir yana çok fazla özgürlüğün yarattığı karmaşık yaşam biçimi çözememenin ve şaşkınlığımızın izleri ile Almanya’daki otelimize iniyoruz. Bir Türk oteli olan YASEMİN OTELİ ve Türk yemeklerine kavuşmanın heyecanını yaşıyoruz. Bundan sonra hedef Belçika ve tabi ki Bürüksel. Bu duygularla Almanya’daki otelimize döndük..