İBRAHİM FAİK BAYAV
Fikir ehli zat, Müslüman bilinen ülkemizin insanlarının hal ve gidişine -merak edip- bakmış olmalı ki,
''Günümüzde üç türlü müslüman tipi görünüyor'' dedi . İlk iki tür müslüman tipini olumsuzluklar sergilediği için iyi anmadı. Üçüncü tip müslümanları benimsenir şekilde anlatırken, benimsenme şartlarının bazısını sıraladı.
Makbul müslüman tipinin bazı özellikleri şöyleymiş: İslam'ın ahkam ve ahlakına inanırmış... İlim, hikmet ve güzel öğütle mücahedeyi esas alırmış... Düşman olarak nefsini görürmüş... Nefsiyle savaşını düşmanıyla savaşının önüne alırmış... Eliyle ve diliyle başkasına eziyet etmenin haram olduğuna inanırmış ve bu davranıştan sakınırmış...
Gerçekten böyle mi olması gerekir? Acaba toplumun veya ülkenin müslümanlarının hepsi böyle olabilir mi? Zikredilen özelliklerin ne demek olduğunu biraz açalım.
1- İslam ahkam ve ahlakına inanma:
Ahkam; vaz edilmiş hükümlerdir. Hükümler yönetimce kanunlaştırılmış olmalıdır. Müslüman toplumda, olumsuz olaylarla karşılaştıkça, toplumu düzende tutmak için yeni hükümlere ihtiyaç duyulur. Yönetimin buna dikkat etmemesi, ya da müslüman toplumun eski hükme taasupkarane bağlanıp yeni hükmü ret etmesi, ülkedeki kaosun oluşmasına ve gelişmesine zemin hazırlar.
Ahlak; hem topluma, hem ailesine, hem kendine zarar verici davranışların olmaması durumudur. Fertlerin bu değere yakınlığı oranında toplumda İslamlık belirginleşir.
2- İlim, hikmet ve güzel öğütle mücahede:
İlim; doğruların ve yanlışların bilinmesidir. Okuyarak veya dinleyerek bilme gerçekleşirse de, karşılaşılan olayların neticesiyle de gerçekleşir. Mesela; piyasaya sürülen kredikartlarının cazibesine kapılan vatandaşlar, ileride neler olacağını bilemediklerinden, bir, iki, üç çeşit kredi kartını ceplerine koyarlar, para ödemeden güle oynaya alışveriş yaparlar. Bir ay sonra ödeme emri geldiğinde bocalarlar. Bocaladıkça faiz kıskacına girerler, hayatlarının cehennemini oluşturmuş olurlar. Bu, tecrübî ilimdir. Bu ilim, tecrübe edenden ziyade, tecrübe edeni görene doğruyu ve yanlışı bildirmiş olur.
Kredi kartı, olmayan parayla alış-veriş yapılmasına imkan sağlar. Olmayan parayla alış-veriş yapılmasının toplumda oluşturduğu zararı öğrenenler, kredi kartından uzak durur, yakınlarını da uzak durdururlar.
Ülkemizin insanlarının ağlanacak duruma düştüğünü gören yönetim, tecrübe ile bu ilmi edindi, kredi kartı kullanımını şarta bağladı.
Hikmet; edinilen ilimle tefekkür alanına girip, gelecek olayları fehmedebilmek demektir.
Hikmet; herkesin sahip olacağı bir şey değildir.
İlmi, -ezber de olsa- herkes edinebilir.
Çok ilim ehli (âlim) kişi, hikmet ehli (hakîm) kişiyi anlayamaz.
Âlim kişilerin etrafları -heyecan verici konuşmaları sebebiyle- kalabalıktır; lakin hakîm kişi, -konuşmaktan çok düşündüğü için- yalnızdır; çok kere inzivadadır.
Güzel öğütle mücahede, ilim ehli kişilere ait görevdir. Bu kişiler, kanunca belirlenmiş doğruları (kendi doğrularını değil) vaz ederler, toplumu yanlışlardan kaçındırmaya çalışırlar. Kendi doğrularını anlatmayı görev bilirlerse ya da hikmet ehli kişiyi dikkate almazlarsa, ülkede gruplaşmaya ve kamplaşmaya sebep olurlar. Bir zaman sonra da mücahedeyi gruplararası MÜCADELEYE dönüştürürler. (Günümüzde bir müslüman cemaatin diğer müslüman cemaati kafirlikle ve sapıklıkla suçlamasına dikkat ediliyor mu?)
3- Nefsi büyük düşman görme:
Nefsi düşman görme, hikmet ehlini ilgilendiren haslettir. İlim ehli kişiler, eğer hikmet ehlini dikkate almazlarsa, toplumda düşmanlık oluşturucu potansiyel taşırlar. Burada yönetimin çıkaracağı kanunlar önem taşır. Alimler (ulema) yönetimdekilerin suyunda gitmeye meyyaldirler. Çok kere, kanunla belirlenmesine rağmen, yönetimdekileri rahatsız eden doğruları toplumdan gizlerler. Yani nefsi düşman görme hasleti, alimlerin dışında, 'müslüman' toplum bireyleri için değildir.
4- Eliyle ve diliyle başkasına eziyet etmenin haram olduğuna inanma:
Eliyle eziyet; toplum istifadesine sunulan yapıları bozmadır. Mesela belediye yol kenarlarına ağaç fidanları diker, kendini bilmezler gelip geçtikçe fidanları devirirler... Mesela otomobillere çizik atılır... Mesela orman içinde yangın çıkarılır...
Bu davranıştaki kişiler anarşisttir; yönetimce cezalandırılmaları gerekir.
Dil ile eziyet; gereksiz laf etme, başkasına haksız ithamda bulunma, küfür ve hakaret etmedir. Böyle kişiler ruhlarını sağlam tutacak sevgiden mahrum kalmış ya da dünyalıklarını kaybetme korkusuna düşmüş kişilerdir. Yani hastadırlar.
Eliyle ve diliyle başkasına eziyet etmenin İnanmayla inanmamayla ilgisi yoktur.