Ali Cinan
Mevlâmızın lütuf ve ihsânı ile farz olan Ramazan orucumuzu ve Ramazân-ı Şerif içindeki terâvih namazlarımızı eda edip, içinde kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesi de yaklaşmakta ve ihyaya gayret edeceğiz ve yine üzerimize terettüp eden zekât, malî cihad ve sadaka-i fıtırlarımızı verdik ve vereceğiz, bu aya mahsus olan ibâdetlerimizi böylece îfâ ettikten sonra, yine mevlâmızın lütuf ve keremi ile hep beraber bayrama doğru gidiyoruz.
Bayram günü yüce Rabbimizin emrine imtisal ederek, bu mübârek aya hürmet edip, oruç farizasını yerine getirenler için dünyada Rabbimizin ihsan buyurduğu sevinç, saadet ve ilahî bir ziyafet günüdür.
Bu günün fazîleti hakkında İbn-i Mes’ud hazretleri şöyle rivayet ediyor: “Bir gün Peygamberimiz (sav) buyurdular ki: “Müminler oruçlarını tutup bayrama çıktıklarında Allâh-ü Zülcelâl Hz.leri şöyle buyurur:
“Ey Meleklerim! Her amelin sâhibi ecrini ister. Benim emrime riâyet ederek nefsine sahip çıkıp oruçlarını tutmuş olan kullarım da bayrama çıkmışlar ve benden ücretlerini istemektedirler. Sizler şâhit olunuz. Ben onlara affımla ve rahmetimle muamele ettim.” buyurur. Bunun üzerine bir münâdi oruç tutan müminlere hitâben: “Ey Allâh’ın emrine riâyet ederek, oruçların hakkıyla tutan Ümmet-i Muhammed! Sizlere müjdeler olsun. Geldiğiniz yerlerinize dönünüz. Sizlerin seyyiâtı, hasenâta tebdîl olundu.”, diye Ümmet-i Muhammed’den oruç tutanları bu şekilde tebşir ederler.” Ne mutlu böyle bir müjdeye mazhar olanlara!
Bu günler malûmunuz, Ramazân-ı Şerîf olması hasebiyle oruç tutmak farzdı. Bayram günü ise haram. Yine Ramazann-ı şerifte, dînî bakımdan suç sayılan yeme ve içme,bayramda bir nevî ibâdet olmaktadır. Zirâ her ikisinde de Rabbimizin rızâsını aranmaktadır, arayacğızda. Ancak Ramazann-ı şerifte bu rızâ-i ilâhîyi oruç tutarak aramıştık. Bayram günü ise bayram yaparak aramaktayız. Biz kullar için mühim olan husus, İlâhî emre riâyet etmektir. Zira Rabbimizin rızasını kazanmak da onun emrettiği hususları, emrettiği zamanda, emrettiği kadarını yapmakla mümkün olur.
Bayramların maddî ve manevî bakımdan birçok fâideleri vardır. Bunlardan en mühimmi de esâsen var olan dîni kardeşliğin daha da kuvvetlenmesi ve dînimizin çok kıymet verdiği dînî kardeşlik şuurunun daha çok inkişaf etmesi. Bu dini ve manevi kardeşler arasındaki sevgi ve saygı, uhuvvet şuuru çok ehemmiyet arz eden bir husus olup Allah’ımızın, Peygamberimizin ve büyük zatların en çok razı ve memnun olduğu hususların başında gelmektedir. Kıyamet günü hiçbir amel ile elde edilemeyecek ilahi ecir ve mükafatlara bu sayede yani Allah için birbirini sevenlerin mazhar olacağını fahri kainat efendimiz haber vermektedir. Bu sebeple elde olarak veya olmayarak din kardeşleri arasında ufak-tefek kırgınlıklar varsa ALLAH rızâsı için, bu bayramları fırsat bilerek onlara nihâyet vermek ve çocukları, yaşlıları daha da farklı sevindirmek gibi daha nice ferdî ve ictimâî, maddî ve manevî fâideleri vardır.
Bu gibi bayramlar dünyevî bayramlardır ve lezzetleri de dünya gibi fânidir. Hakîki müminin bu bayramlardan hariç, daha birçok bayramları vardır.
Enes İbn-i Mâlik hz. bu bayramların başlıca 5 tane olduğunu beyan buyurmuşlardır:
1- Bir mümin sabah vaktinden akşama kadar günah işlemezse o gün işte onun bayramıdır.
2- Dünyadan iman ve şehadet kelimesiyle giden bir mümin için de, yine büyük bir bayramdır.
3- Sırattan salimen geçip, kıyametin şiddetinden emin olanlar için de aynı şekilde yine büyük bir bayramdır.
4- Cehennemden emin olup, Cennete girenler için de yine o gün bayramdır.
5- Beşincisi ve en büyüğü ise, müminlerin en büyük arzusu ve nihai maksadı olan, Cemâl-i İlahî ile müşerref olma bayramıdır ki, bunun haz ve zevkinin yanında dünyevi ve uhrevi bayramların lezzeti hiç kalır.
İşte bu bayrama nâil olabilmek ve bunu hak kazanmak ise, dünyadaki samimi ve halisane gayret ve amellerimize, Peygamberimizin ve büüklerin şefaati, himmet ve teveccühlerine bağlıdır. O halde Azizler, arkadaşlar ebedî saadetimize ve Âhiretteki bu İlahi bayramlara mazhar olmamıza mani olan fani dünyanın süfli, nefsani ve şeytani bir takım lezzet ve arzularına tabi olmaya hiç değer mi?
Ayrıca Ramazân-ı Şerîfin aramızdan ayrılması ile kulluk vazifelerimiz bitmiş olmuyor. Onun için kendimizi emniyet içinde hissederek bir boşlukta zannetmemiz aslâ münâsip değildir. Bilakis bütün kulluk vazifelerimize daha çok dikkat etmemiz icâbeder. Zîrâ mübarek Ramazân-ı Şerîf ayının girmesiyle tesirsiz hale gelen şeytânî güçler, onun çıkmasıyla daha azgın bir şekilde Ümmet-i Muhammedi hak ve hakîkatten çevirerek, dalalete düşürmek için şiddetli bir şekilde faaliyet içerisindedirler. Onun için devamlı uyanık olarak, efendimizin, büyüklerin himmet ve teveccühleri ile kulluk vazîfelerimizi bihakkın îfâya gayret gösterelim ve bu Ramazân-ı Şerifin havasını diğer Ramazân-ı Şerîfe kadar muhafaza etmeye de yine dikkat edelim.
İşte bizim iyi niyyetli gayretlerimiz, Rabbimizin Nusret ve inâyetine, dostlarının da himmet ve tevvecühlerine vesile olur da böylece bu alemden paçayı kurtararak, Mevlâmızın huzuruna varmış oluruz.
Bu vesile ile bütün İslam aleminin ve KozanBilgi.Net okurlarının Ramazan-ı Şerif bayramı şimdiden mubarek olsun der, hep baraber nice nice Ramazan-ı şeriflere, bayramlara inşaallah…