Zuhruf Suresi, Ayet: 36, 37 ve 38

İBRAHİM FAİK BAYAV Toplumlar, düzenli veya düzensiz olarak iki çeşit yaşam sürerler. Düzenli tolumlarda, yöneticiler tarafından belirlenen kurallar yazılı hale getirildiğinden, otokontrol sistem de kendiliğinden oluşur. Ortaya çıkan yanlışlıklar, kurallar ölçü alındığı için, bertaraf edilmesi mümkün olur. Düzensiz toplumlarda ise, toplumun başına geçen kendini bilmez ağalar, ağızlarından çıkanı topluma kanun bellettiklerinden, ard ardına yanlışlar oluştuğu gibi, yanlışların ortadan kalkması mümkün olmaz. Kuralları yazılı belge yapılan toplumda öyle bir zaman gelir ki, dünyalık hırsına kapılanlar, yalanlarla normal vatandaşları ifsad ederler. Yazılı kurallar, bu müfsidler tarafından işlemez duruma getirilmiştir. İfsad edilenler de kurala-yasaya değil, nemalanma umuduyla yönetime gelenlerin ağızlarından çıkana bakarlar. Bunlar mutlu günler söylemi yaparlar hep. Toplumun aklı selim insanları durumun farkına varırlar. Müdahale ettiklerinde kargaşa başlar. Dünyaperestlerin zulmü belirgin olur. Bu hengamda tuhaf bir durum da ortaya çıkar: İlim ehli kimseler, iyi sanılarak yapılanların ileride azab getireceğini söyleyip yönetimdekileri uyarmaya çalışırken, hem yönetimdekilerin hem de dindar diye adlandırılanların tepkisiyle karşılaşırlar. Tepki verenler, ilim ehli kimselere tabi olmak isteyenleri bir şekilde engellemeye, demogojiyle ya da tehditle onları dünyaperestlerin çizdiği yolda tutmaya çalışırlar. Hoca bilinen bir arkadaş, Zuhruf Suresi'nin 36 ve 37'nci ayetini dikkate sunduğunda, bu görüşümü yazmak durumunda kaldım. Zuhruf 36: ''Her kim Rahman'ın zikrinden vazgeçerse, ona şeytan musallat ederiz. Artık o, ona (şeytana) dost ya da yandaş olur''. Yani, ne kadar kişi zikirden vazgeçerse o kadar adet şeytan musallat edilir. Bunlar dört kişi de olabilir; yirmi dört kişi de olabilir; sayısı belirlenemeyecek kadar çok da olabilir. Zikir, Rahman'dan gelen tavsiyelerdir. Tavsiyenin gelmediği yerde doğruluğu ve yanlışlığı ilmen belirlenmiş davranışlardır. Zuhruf 37: ''onlar onları mutlaka yoldan çıkarırlar; yoldan çıkarılanlar, yola konulmuş olduklarını sanırlar''. Zuhruf 37'nin sonundaki 'karin' sözcüğü, lügatte 'dost', 'yandaş' olarak belirtiliyor. (Mevlüt Sarı: Arapça-Türkçe Lügat) Günümüzde birilerinin 'yandaş' şeklinde -olumsuz anlamda- anılması tesadüf müdür? Bunların içinde öyleleri var ki, topluma zararı ilmen gösterildiği halde, ormanı tahrip edip sükseli, gözalıcı köşkler yapmaktan çekinmezler. Zuhruf 36'nın öncesi ayetlerde, alışılmışın dışındaki konutlar dikkate veriliyor. Konutların tavanlarının, kapılarının ve iç döşeklerinin gümüşten yapılmasından, oluşturulmuş katlara çıkmaya yarayacak sükseli merdivenlerin bulunmasından bahsediliyor. Ayetlerde böyle konutlar edinmenin meşru yaşam süren insanlara zararlı olacağı uyarısı da var. Soru: Yoldan çıkarma işlemi nasıl yapılır? Rahman'ın zikrinden ders almayan ya da unutan kimseler, yaşam ihtiyacı için kazandığına-edindiğine kanaat göstermemeye başlarlar. Şeytan, kanaatsızlığı teşvik eder. Dünyalık geldikçe, sükse ve debdebe artar. Övünme ve büyüklenme belirgin olur. Rantiye ya da rüşvetle edindikleri serveti ileride başlarına bela olacağını düşünmeden biriktirirler ya da yalakalarına yedirirler. Rahman'ın zikrinden ayrılmayan vatandaş 70 ya da 700 liralık zaman gösterme aleti kullanırken, öyle tipler 700 bin liralık aleti ihtiyaç olmadığı halde bileklerine takarlar. Alet, 'karîn' (yandaş) olan şeytandandır. Bir zaman sonra durum toplumca anlaşıldığında konu vehamet derecesine gelir. Şeytan, paçasını kurtarır, şeytanın yoldan çıkardığı sorumlu tutulur. Sonra ne olur?.. Şeytanı kendine yandaş tutan kişi, muhakeme safhası başladığında, ''Keşke senin ile benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar mesafe olsaydı; sen ne kötü yandaş imişsin'' demeye başlar. (Zuhruf: 38). Tabi, aklı ve ruhu iflas etmemişse!
Benzer Videolar