OKTAY EROL
“Akıl tutulması” yaşamak…
“Akıl tutulması” yaşar durumdayız! Sokakta, çarşıda, pazarda, markette karşımıza çıkanları ya da tanık olduğumuz olayların ardından “iktidarın” üstüne bastırarak ülkeyi “nereden/ nereye” getirdiklerini allandıra/ ballandıra anlatmaları “akıl tutulmasının” baş nedeni!
Gerçekten neye “sevinmeliyiz”? Yıl ikibinden ikibinyirmidörde gelmiş ona mı, her gün biraz daha küçülen ekmeğe mi, sokaklardaki can pazarına mı, insanların birbirine olan güvenlerinin her geçen gün azalmasına mı, kadına/ çocuğa/ sokak hayvanlarına şiddete mi, nüfusun büyük katmanını oluşturan dargelirli/ emekli/ asgari ücretli yurttaşların alım güçlerinin azalmasına mı, eğimin varsıl aile çocuklarına özgü bir olanak olmasına mı, “iktidarın” bozduğu tarımsal alanlara kurduğu sanayiye mi? Neye sevinmemiz gerekiyor; birçoklarının üzerinden geçmeden bedel ödettirildiği yola, köprüye, tünele, havalimanına mı? Akıl tutulması olgular bunlar?
***
Yurttaşın yaşamını “yaşanılır” kılan ne yükselen betondan yapılar, ne pahalı lambaların yanıp/ söndüğü bulvarlar, ne cam vitrinlerin gerisinde sergilenen/ yurttaşların dokunamadığı ürünler; önemli olan, insanın gördüğünü/ beğendiğini/ gereksindiğini kolaylaştıran alım gücüdür! Bunlar var mı? İnsanlar pazardan çilek, üzüm, kiraz alabiliyor mu; yoksa fiyatını sorup uzaklaşıyor mu?
Yurttaş gereksindiklerini “edinmekte” zorluk çekiyor/ alamıyorsa; bunun sevinilecek, kutlanacak bir yanı da yok demektir! Bu neyin büyümesi, bu neyin yirmiiki yıllık “iktidar” savunması anlaşılır gibi değil! Şöyle düşünüyorum: eğer “iktidar” yaptıklarıyla yurttaşları sevindirecek “doruğa” yükselttiyse, çarşıda/ pazarda insanlar neden “açız, işimizi döndüremiyoruz, ekemiyoruz, üretmekte zorlanıyoruz” diye çığlık atıyor? En önemlisi, onca yıllık “iktidar” neden yeni “ekonomik paketler” açıklıyor, neden çalışanlardan kırpıp patronları rahatlatıyor, neden emekliye/ asgari ücretliye devletin kurumu Tüik’in açıkladığı “yoksulluk sınırına” yakın aylık vermiyor da, “açlık sınırının” altında ezilmesini izliyor? Bunlar yaşanırken, görmemezlik/ anlamamazlık “akıl tutulması” değil de nedir?
***
Aynı ülkenin sınırları içinde yaşıyoruz, aynı “acıları” yaşayacak olaylara tanık oluyoruz ancak “başka” düşünmeyi başarabiliyoruz; aklı zorlayan olgular bunlar! Bu ülke öyle “kolay” kazanılmamıştır! Sırtında cepheye mermi taşıyan kadınların, aylarca çocuklarını yüzünü göremeyen babaların “yurt sevgisinin” ortaya koyduğu çabayla kazanılmıştır!
“Sığınmacı” adı altında ülkenin sınırlarından “ellerini/ kollarını sallayarak” girmelerini sağlayıp, şimdi de “kalıcı” olmasına nasıl izleyici/ sessiz kalınıyor, “haklı” gerekçeler bulunabiliyor anlamak zor! “İktidar” konu olduğu her ortamda “kırk milyar dolar harcadık, bir kadar daha da harcarız” derken, bu yurdun yurttaşının yaşadığı “açlığın” her geçen gün büyümesine neden olurken bir de…
***
Ülkenin “nereye” gittiğini görmek için, yurttaşların gözlerine bakın! Yolda yürümesine, emeklilerin parkta arkadaşlarıyla oturmasına, üreticinin hasat sonu yaşadıklarına, emekçinin “ay ortasında” yaşadıklarına bakın! Pazara, markete bakın! Fotoğraf nasıl görülüyor; hoş mu?
Marketlerin ayda birkaç kez değiştirdiği “ürün etiketlerini” görüp de, “iyi yaşıyoruz” diyen kaç kişi çıkar ki? Saysanız bir avuç! Onlar için ne yaşanan zamların, ne ekmeğin küçülmesinin, ne dargelirlinin yaşadığı çıkmazın, ne de büyüyen “açlığın” hiç önemi yok! Ama bilmedikleri, göremedikleri, anlayamadıkları “şey”, tükettikleri ürünü “kimin” ürettiğini düşünme gereği duymamaları! Benzerini Adana Şakirpaşa Havalimanı kapatılırken “suskun” kalıp bir de alkış tutanlarda gördük! Akıl tutulması…