OKTAY EROL
Herkesin dikkatini çektiğini düşünüyorum… “İktidar” yenilmeyi sindiremediği anakentlerde sanki ülkeyi yirmiiki yıldan bu yana “muhalefet” yönetiyormuş, sanki emeklinin/ ücretlinin “alım gücünü” yitirmesine başkaları neden olmuş gibi, sanki üretici girdi zamlarından dolayı önünü görebiliyormuş gibi “çılgın sözler” vermeyi soluksuz sürdürüyor! İşin acı yanı da, “adayları” dinleyenlere /söylenenler inandırıcı geliyor! Emekliye “destek” olacaklarmış, çalışanların koşullarını iyileştireceklermiş, imarda “atılımlar” gerçekleştireceklermiş, depreme dayanıklı konutların yapılmasını sağlayacaklarmış, kent ekonomisine katma değer katacaklarmış, üreticinin her zamanki gibi yanında olacaklarmış…
“Ee yapsınlar öyleyse” denilmesi gerekiyor da; saymakla bitiremiyorlar ki “sözleri”! “İktidarın” yirmiiki yıl boyunca ne yaptığını, ne için çaba harcadığını soran da yok! “Muhalefet” geçerken uğradık der gibi, ya da Nasrettin Hoca’yı öykünecek olursak “dostlar alışverişte görsün” tembelliğiyle yaptığından uzakta! Konuları, eylemleri, yaşananları biraz içten, biraz ucundan/ köşesinden tutarak anlatsa zaten “iktidar” yirmiiki yıldan bu yana ülkenin “en büyük” siyasi partisi olmayacaktı değil mi?
***
Biraz ayrıntıya girmek istiyorum: bu yurdun topraklarının verimine kimsenin diyecek sözü olmamasına karşın, en son geçtiğimiz yıl hububata yalnız beş milyar dolar ödenmiş! Yağlı tohuma, meyveye, samana, kaba yeme üç milyar dolar, pamukla pamuk ürünlerine üç milyar dolara yakın ödeme yapılmış! Dünya mercimek üretiminin yüzde kırkı ülkemizde gerçekleşirken, geçtiğimiz yıl Kanada’dan dışalım yapmak zorunda kalmışız! Üç kalem ürün on milyar dolar! Kazanan kim oldu?
Neler yapılması gerekiyor? Üretici toprağını nasıl işler, emeklinin/ ücretlinin “alım gücü” nasıl artırılır, insanlar dayanıklı konutlarda yaşamını nasıl sürdürür? Sorular çok! Bunların tamamı, daha da çoğu şu an yaşanıyor! Nasıl bir çözüm ortaya konulacaksa “neden” seçim sonunu beklediklerini “bilen/ anlayan” biri varsa anlatsın! Verilen “sözün” ne önemi kalıyor; anlamak zor!
***
Şunu da anlamıyorum: Geçtiğimiz günlerde, belediyelerin “iktidar” partisinden olmadıkça “birçok” yatımdan yararlanamayacağı söylendi! Üstüne basılarak da, “iktidarla” merkez yönetim dayanışma içinde olmazsa, o kente her hangi bir yatırımın gelmeyeceği uyarısı yapıldı! “İktidar partisinin adayını seçin ki, bu kente yatırım gelsin” demenin anlamını bulamayanlardanım!
O zaman, tüm belediye başkanlarının “iktidar” yanlısı olması gerekiyor, yatırım alabilmesi için! Ya da seçimlere yalnız “iktidar” partisinin “adayları” girmesi gerekiyor! Bunun adı ne “demokrasidir”, ne de “halkın kendi kendini yönetmesi”! Bunun adı “seçim” de olamaz!
***
Bu “kibir”, bu “hepsi benden olsun hırsı” yaşamın özgün yapısıyla çelişir! Yaşam herkes içindir, dünya ergileri yine herkes içindir! Hem “insan olanın” tanımını yaparken “paylaşımdan” söz edeceksiniz, hem de “yaptığınız tanımı” ret edeceksiniz!
Bu “muhalefetin” meclise sunduğu “soru/ araştırma önerilerini” ret etmek gibi bir şey! Bir yandan insanların yoksullukla boğuştuğunu, temel ürünleri almakta zorlandıklarını, yaşayamadıklarını yadsımayacaksınız, hem de “gelin bu sorunları araştıralım, nerede aksaklıklar varsa çözelim” denilmesini yok sayacaksınız! Şimdi de yirmiiki yıllık “iktidarınızın” sonucu olan sorunları unutup, seçim öncesi “sözler” veriyorsunuz! “İktidarın” bu tutumunu görmeyen var mı?