Söylev’i bir kez bile okumadan…
Hani şu Turgut Özal döneminde ülkemize gelen, gençlik üzerinde araştırma yapan Japon pedagogların sözünü ettiği “ulusal bilinç” eksikliği var ya; son günlerde sosyal medyada gördüğüm paylaşımları izlerken “ne denli” doğru bir saptama yaptıklarını daha iyi anladım! Bu yurdun havasını soluyacaksınız, verilen Kurtuluş Savaşı’yla topraklarınız üzerine çöken emperyal ülkeleri kovacaksınız, daha o yıllarda dünyanın birçok ülkesini kıskandıracak denli “bilgisi/ birikimliyle” ulusun yol haritasını Mustafa Kemal Atatürk gibi önderiniz olacak, küllerinden yeniden doğan bir ulus olacaksınız; bunlar gibi daha birçok özelliği olan varoluş öyküsünü bir çırpıda “kullandığınız dille” kirleteceksiniz!
İşte buna “ulusal bilinç” eksikliği denir! Bir kez olsun o günlere ilişkin bilgileri öğrenme gereği duymadan, bir kez bile Ata’nın Söylev’ini okumadan, bir kez bile o günlere ilişkin bilgileri düşünmeden, nerede/ nasıl/ niçin kirlenme gereği duyulduğu anlaşılmayan “dille” yoldan çıkmış yük kamyonu gibi bu yurdun “severlerine” saldırı derecesine gelecek biçimde saldırganlaşacaksınız!
***
Kim olursa/ olsun kendi yurdunu, yurdunun insanlarını, bu yurt için savaşanlarını bilmesi/ öğrenmesi/ düşünmesi kadar önemli ne olabilir ki? Öyle uzun yıllar öncesini de öğrenmeli, ancak şu an yaşayan tanıkları da olan yılları da… Bu ülkede neler yaşanmış, kimler dış işbirlikçileriyle bir olup bu yurda zarar vermiş, halkın yaşamı nasılmış, kimler insanların yaşadığı acıyı sırtlayarak emperyal güçlerle/ içteki destekçilerle savaşmış, kimler o günün zor koşullarında/ olanaksızlıklara karşı koymuş?
Geçtiğimiz hafta cumhuriyetin yüzüncü yılı kutlandı! Sinsi bir güç, ellerinden gelse yüzyılda bir yaşanan böyle bir süreci ortadan kaldıracaklardı! Yüzyıldır bu yurdun yönetim biçimi olan “cumhuriyeti” yok sayacaklardı! İşin düşündürücü yanı bunların arasında kendilerini “medyatik” gösteren tipler olduğu kadar, yönetenlerden de vardı, kendilerini “sanatçı” sanan eksik zekalılar da vardı, ayrıca gerçekten “cumhuriyetle” hep sorunlu olmuş olanlar da vardı!
Bir insanda “ulusal bilinç” gelişmemişse, “ulusal bilince” karşıt bir eğitim alıp/ bir de “karşıt” cemaat gibi bir yapının içinde bulunulmuşsa sonuç böyle oluyor işte! “Ulusal bilinç” gelişmeyince de yokluk, yoksulluk, baskılar, haksızlıklar uzayıp gidiyor!
***
“Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de kaynağı ulusal egemenliktir” diyor Ulu Önder Atatürk. Sokağa çıkamıyorsunuz, pazardan istediğiniz ürünü alamıyorsunuz, doyamıyorsunuz, çocuklarınızı istediğiniz gibi sevindiremiyorsunuz “neden” hiç düşündünüz mü? Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, dışarıdan görenler bu yurdun insanlarının açlığına/ yoksulluğuna şaşırıyor! Verimli topraklarımız var, ekebilecek insanlarımız var, sırtında mermi taşır gibi sorunların ağırlığına aldırmayan kadınlarımız var… Var da, bu yurdun “ulusal bilincine” kirli dillerini uzatanlar da var!
Evet, “ulusal bilinç” denilince orada donup kalıyoruz! Nasıl ki bu yurdun varsıllıklarını, değerlerini, bilmek istemeyen bir katman var! Üstelik nasıl ki “son yıllarda” bu tutumlarından dolayı da el üstünde tutulmaktalar! Şimdi sosyal medya paylaşımlarında da dile getirmekten geri kalmıyorlar!
Bu yurdun yurttaşı, Ata’ya dil uzatmanın, ağıza alınmayacak “sözler” söylemenin en güzel yanıtını bu yurdun “sevenleri” hem cumhuriyetin yüzüncü yılında, hem de on kasım günü verdi; bu unutulmasın!
Sözün özü olsun: Ata’ya söz söylemeden önce bir kez Söylev’i (=Nutuk) okuyun, sonra üzerine uzun uzun düşünelim; çünkü başka yol yok “ulusal bilinç” için!