OKTAY EROL
“Acı reçeteden” söz ediliyor! “Acı reçete” zorunluluğunun nedeni olarak da emekli, emekçi, ücretli çalışanlar gösteriliyor! “Acı reçetenin” bedelini “herkesin” ödeyeceği belirtiliyor! Yeniden ayağa kalkmak için “acı reçetenin” uygulanmasının gerektiği vurgulanıyor! Çalışanların gönenç (=refah) kaybına uğrayacağı bastıra bastıra yineleniyor!
Bu ya da benzeri sözleri maliye bakanı da söylüyor, merkez bankası başkanı da söylüyor, iş dünyasının bilinen isimleri de söylüyor! Benzer sözleri en son Türk Girişim-İş dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim kurulu Başkanı Süleyman Sönmez’den duyduk! Açıklamasında
“tekrar ayağa kalkmanın bir bedeli olacak. Acı reçete bize işçilik, enerji, hammadde maliyeti getirecek. Çalışan tarafında en büyük kayıp ise refah kaybı olacak. Hepimiz payımızı alacağız” dedi.
***
“Hesapsızlığı”, özensizliği, tutarsızlığı anlamıyorum! Bu yurdun ekonomisi, bu yurdun yurttaşının vergileriyle oluşan gücünü yirmiiki yıldır yöneten, geçimi bugünkü noktaya getiren “iktidar” değil mi?
Bedelinin ne olduğu bilinmeyen, yüklenici sevindiren yollara/ köprülere/ tünellere yapılan harcamalarla bu günlere geldik; anlayın artık! O da yetmedi, salt “Avrupa sevinsin, Avrupa rahat etsin” diye onbeşmilyon sığınmacıya “konukluğun” ötesinde kucak açıldı; görülmüyor mu? Sayıları kaç olduğu bilinmeyen “destekçilerin” şatafat içinde yaşaması için tüm olanaklar yere serildi! Şimdi de “acı reçeteden” herkes etkilenecek deniyor, sanki bugüne değin “kopardıkları” azmış gibi!
***
“Kim bozduysa o yapmalı, kim bunları yurttaşa yaşattıysa o daha çoğunu yaşamalı!” Haksızsın, deyin! Sanki sıkıntıların, içine sürüklenilen darboğazın nedeni “ücretliler/ emekliler/ dargelirli yurttaş”! Böyle olmadığını bile bile “ekmeği” küçülen, “alım gücü” yere çakılan, “temel gereksinmelerinin” birçoğundan vaz geçen, çocuğunun eğitiminden zorlanan, yokluğu/ yoksulluğu/ doyumsuzluğu gecelerine karabasan olan kim ki? Her fırsatta “ekmeklerinin” bir köşesinden koparılan kim ki?
Bunu anlamak o denli zor değil! Artık ilkokula giden çocuklar bile, anne-babalarının verdikleri harçlıklarının her geçen gün “alım gücünü” yitirdiğine simit/ poğaça/ içecek almak istediklerinde tanık oluyor! Emeklerinin karşılığı her gün biraz daha “güç” yitirirken, yaşamlarını sürdürebilmek için edinmek zorunda oldukları her şeyin “bedeline” ulaşmak zorlaşıyor! Bu “acı reçeteden hepimiz pay alacağız” sözü, geçimini zor sağlayan dargelirli için “akla” getirilmeyecek bir olgu!
***
Ne olur biliyor musunuz? Sözüm ona, ücretliler/ emekliler/ dargelirliler için uygulanmak istenecek bir “acı reçete” darboğazdan çıkış için bir çare olmaktan öte, toplumsal kaymaların yaşanmasına neden olacaktır! Sokaklar daha güvensiz/ aileler daha erinçsiz olacaktır, varsıl/ yoksul makas aralığı artacaktır, bağışlığı gelişmemiş/ hastalıkların büyük artış gösterdiği bir ülke olacaktır, gelecek adına düşler kurulamayacaktır, çocuklar şeker yiyemeyecektir!
Ülkenin yüzde sekseni daha bugünden iyi beslenemediği gibi, zamanı geçen birçok “mevsimsel” sebze/ meyvenin tadına bile bakamadı! Bundan ağır nasıl bir “reçete” olabilir başka! Çuvalla alınanlar kiloyla, kiloyla alınanlar taneyle alınmaya başlandı! Yurttaşa nereye dek “et, süt, peynir, zeytin yeme” denebilir ki? Denmemeli de, “Acı reçete”, “acı reçeteyi” yaşatan beceriksizlere yüklenmeli!