Gelir dağılımında da “oyalama” yöntemi…

OKTAY EROL

Gelir dağılımı, “bir ekonomide bir yılda elde edilen toplam gelirin, geliri elde edenler arasında nasıl dağıldığını gösterir” diye tanımlanır. Açıklaması yapılırken de eğer “bir yıl öncesinden daha iyi koşullarda yaşamını sürdürebiliyorsan, gereksinmelerini sağlayabiliyorsan, çocuğunun eğitimini daha iyi yaptırabiliyorsan ülke bir yılda gelirini artırmış, kem de gelir dağılımından da adil biçimde pay almışsın” denir! Yok eğer, “iktidar her şeyin yolunda olduğunu, büyümenin hız kazandığını, ekonomide iyi gelişmeler olduğunu söylerken yurttaşların kaygıları hergün büyüyorsa” da gelir dağılımının “adil” olmayışından söz edilebilir! Ben sokağa bakıyorum, insanların yüzlerine bakıyorum, iki kişinin karşılaşmasında yüz çizgilerine bakıyorum… “İktidar” ekonomik verilerin “iyileştiğinden” söz ederken, sözü edilen “iyileşmeden” yurttaşın ne denli yararlanıp/ yararlanamadığını önemsiyorum! Piyasa ekonomisinin çarklarının dönmesinde en büyük katkısı olduğu belirtilen çiftçi, emekçi “gelir dağılımından” kendine düşen payı alabildi mi? Tarımla, hayvancılıkla uğraşanlar piyasa koşullarında üretim yaparken kaygıları üzerlerinden attı mı? *** Yüzdeli, aralarına virgül sıkıştırılmış rakamlı konuşmalar “hep” itici gelmiştir bana! Birçokları da “anlıyormuş” gibi yapıp geçmiştir üzerinden! Turgut Özal dönemini bilenler anımsar; “icraatın içinden” izlencesinde, sağ elinin parmakları arasına tutuşturduğu kalemle anlatacaklarını imleyerek konuşurdu! Özellikle ekonomi konuşmalarını “telepati/ uzaduyum” yöntemi gibi anlatırdı! İzleyenlerin birçoğu “bir şey” anlamamalarına karşın, “anlıyormuş gibi” mutlu olurlardı! Örneğin, o dönemde uygulamaya “yeni” başlanacak olan “katma değer vergisi” konusunda öyle “ince” ayrıntılar vermişti ki; o dönemin “muhalefet” partileri, kdv’nin yurttaşın sırtına “yeni bir yük” getirdiğini dillendirmelerine karşın, Özal böyle bir şeyin olmayacağını, yurttaşa “en küçük” bir yük getirilmeyeceğini çeşitli “anlaşılmayan” yüzdeler vererek anlattığında “inanan” olabiliyordu! Bunun benzerini yakın geçmişte şeker fabrikalarının satışı sürecinde yaşadık! Daha beş-altı yıllık bir konu… Şekerin beş kilosunun onbeş/ yirmi lira olduğu günlerdi; anımsayın! “İktidar”, bugüne değin gösterdiği “varlık satma hırsını” şeker fabrikaları üzerinde de gerçekleştirmek istiyordu! Yalnız “muhalefetin” vekilleri değil, medyada yer alan “sesi yüksek” isimler bile bunun bir “tuzak” olduğunu, asıl amacın şeker üretimini baltalamak/ uluslararası vurgun olduğunu, gerek üretici/ gerekse tüketici için “karanlık bir gelecek” demek olduğunu günlerce haykırdılar! “İktidara” yakın olduğunu bildiğim bazıları ile görüşmem de, sorulara yanıt alamasam da, “iktidarın” verdiği kararın “gerekçesiz/ doğru” olduğunu söyleyen bir çoklarına tanık olmuştum! Bugün gelinen “noktaya” bakar mısınız; beş kilo şeker yüz elli lira, üretici şeker pancarı ekmekten vaz geçiyor, şeker dışalımla getirtiliyor, pancarın posasından elde edilen hayvan yemi dışalımla/ döviz ödenerek sağlanıyor, hayvansal ürünlerin fiyatları üçe/ deşe katlanmış durumda! *** Hani, halk arasında söylenir, “halkın anlamadığı şeyleri konuş ki aydın sansınlar” denir ya; bizde ekonomi de, politika da, eğitim de öyle yönetiliyor! Ülke kazanıyorsa, dışsatımda tarihsel sonuçlar elde edilmişse, yurttaş olarak “herkes” bunun etkisini görmek istiyor, zam haberinin duyulmadığı günler/ haftalar/ aylar/ yıllar görmek istiyor, doymak istiyor; çok mu? Sabah görüştüğüm mahalle bakkalı yeni aldığı ürün ederlerinin sattığının üzerinde olduğun söyledi! “İktidarın” sıkça yinelediği gelir dağılımının mahalle bakkalı gibi, emeklinin, asgari ücretlinin, dargelirlinin “neresinde” görüldüğü arası virgüllü rakamlarla/ uzaduyum yöntemiyle açıklaması artık “yaşamın içinde” yer bulmuyor! Büyümede olduğu gibi, gelir dağılımında da “somut” verilerin yurttaşın eline/ gözüne/ boğazına dokunması gerekiyor; başkası “oyamadan” başka bir anlam taşımıyor!
Benzer Videolar