Rad Suresi’nde ‘Muakkıbat’ Nedir? Verici, Disk, Kamera

İBRAHİM FAİK BAYAV Rad Suresi'nin 9'ncu ayeti şu: ''(Allahü) Âlimü'l-ğaybi ve'ş-şehâdeti''. Yani, Allah, gizli ve açık olan her şeyi bilendir. Sekizinci ayet tevil edilirken, Allah'ın, zatına ait sıfatlarını, yarattıkları üzerinde tecelli ettirdiği belirtildi. Bu ayet için de tevil aynısıdır: Allah, gizlideki ve açıktaki biliciliğini insanlar üzerinde tecelli ettirir. Ayette açıklanması gereken üç sözcük: 'âlim', 'gayb' ve 'şehadet'. Kur'an'daki bu üç isim de Türkçeleşmiştir. Âlim: عَالِمُBu sözcük, sıfattır. Bilme işlemi yapmış, öğrenmiş kimseleri tanımlar. Masdarı, 'a-li-me' علِمَ dir. Lakin Allah'ın 'bilme' işlemi yapmasına gerek yok. Allah, yapılmış-oluşmuş şeyleri bildiği gibi, yapılacak ve oluşacak şeyleri de biliyor. 'A-le-me' عَلَمَmasdarı ise, 'âlim' sıfatını, bazı şeyin veya çok şeyin bilinmesini sağlamak için işaret koyan anlamına getiriyor. İşte bu olay, Allah'ın 'âlim' sıfatının insanlar üzerinde tecelli etmesine sebep oluyor. Gayb:  غَيْبِ Bu sözcük 'zarf' isimdir. İnsanların o anda içinde ne olduğunu, nasıl şeyler olduğunu bilmediği yeri veya yerleri tanımlar. Yaşanılan yerin alt katmanları gaybdır. Göğün ötesi de gaybdır. Kişilerin ve toplumların bulunduğu coğrafyanın uzağı gayb olduğu gibi, insanların kimisinin diğer insanların gözünden sakladıkları yerler de gaybdır. Geçmiş zaman gaybdır; olmuş olaylar, şimdiki zaman insanları için gaybda kalmıştır. Gelecek zaman dahi gaybdır. Şehâdet: شَهادَةِ Bu sözcük de zarf isimdir. İnsanların görebildikleri ve isimlendirdikleri şeylerin bulunduğu yeri ve yerleri tanımlar. Dağ, tepe, nehir, göl, deniz, ağaç, hayvan, insan, güneş, yıldız gibi. Faal olunursa, görmek istenirse, dağın ve tepenin ardındaki, gölün ve denizin içindeki, okyanusun ötesindeki var olanlar görülür. Şehadet alemi genişlemiş olur. Oraları, görme isteği olmayan kişiler ve toplumlar için 'gayb' olarak kalır. Soru: Bu ayette, Allah'ın mutlaka bildiği, hem gizlide ve hem açıkta olan şey nedir?   Ne olduğu Rad Suresi'nin 10'ncu ayetinden anlaşılıyor: ''Sevâün min küm men eserre'l-kavle, ve men ceherre bihi''. Yani, O'na karşı sözünü gizli tutan kişi ile sözünü açık söyleyen kişi aynıdır; arasında fark olmaz. Söz açık söylense de duyar bilir; söz gizlenip saklanılsa da işitir bilir. Sözün açıkça söylenenini anladık. Söyleyen karşımızdadır veya yakınımızdadır. Ya sözün gizli söyleneni?.. O nasıl bilinir? Tabi ki bantlara veya disklere kaydedildiğinde. Ya da gizli konmuş verici ile uzaktan dinlenildiğinde. Kişinin ya da kişilerin haberinin olmadığı verici ya da vericiler, konuşuldukça uzak mekanda dinlenir ve kayda alınır. Tasarlanan kötü ve yıkıcı planlar, müdahale edilerek önlenir. Kayda alınan sözler, bir zaman sonra söyleyenin cezalandırılması için aleyhinde delil olarak kullanılır. Gizli ve açık anlamındaki 'El-ğaybi ve'ş-şehâdeti' kelimesinin ebced değeri, (yuvarlak 'te' 'he' sayıldığında) 1397. Bu, M.1976 yılını gösterir. Bu tarih, teyp bantlarının yaygın kullanıldığı zamandır. Sözler gizlide (gaybda) kalmıştır; bantlar kullanıldığında duyulur ve bilinir. Bilgisayar disklerinin kullanılma safhasına doğru gidilmektedir. Rad Suresi'nin 11'nci ayetinde şu ifade var: ''Lehü muakkıbâtün min beyni yedeyhi ve min halfihî yehfezuunehü min emrillâhi''. Yani, onun, fertleri önünden ve arkasından takip edicileri var. Kişinin söz ve hareketlerini Allah'ın emri ile koruma altına alırlar. ''Takip ediciler'' anlamındaki 'muakkıbât'  مُعَقِبات kelimesine, tüm meal ve tefsirlerde ''her insanı önünden ve arkasından takip eden ve koruyan melekler'' anlamı verilmiş. 'Muakkıbat' sözcüğü dişildir. Dişil isimler cansız ve üretilmiş varlıklara verilir. Rad Suresi'nin 11'nci ayetindeki cümleye Hamdi Yazır şu anlamı vermiş: ''Her biri için önünden ve arkasından birtakım muakkipler, takip edici, izleyici kuvvetler vardır ki, onu hıfzederler, her birinin sözünü ve işini kaydederler veya sürekli olarak izleyip korurlar, muhafaza ederler. Ki, onlar Allah'ın emrindendirler''. Günümüzde otoyollara ve caddelere konan kameralarla, otomobillerin, hem önden gelişleri hem ardından takip edilişleri emniyetin iletişim merkezinde gözlemleniyor. Sistem, trafik kurallarına dikkat edilmesini, bu sayede vatandaşların korunmasını sağlıyor. Ayetteki 'muakkıbat' sözcüğünün günümüzdeki anlamı -şimdilik- bu kadar. Rad Suresi'nin 11'nci ayetinde devamla şu ifade var: ''İnnallahe lâ yüğayru mâ bikavmin hattâ yüğayyiruu mâ bienfüsihim''. Yani, bir toplum veya millet, kendi özlerini değiştirip bozmadıkça, Allah o toplumu veya milleti değiştirip bozmaz. Burada ''toplumun kendi özü'' anlamı verilen مابِقَوْمٍ ifadesi, toplumun uyması gereken kuralları ima eder. 'Tağyir' fiili, kuralların beğenilmediği için çarpıtılmasıdır. Mesela, otoya 80 km gidilecek kuralının 150 km'ye değiştirilmesi gibi. Bu durumda, otonun takla atması, ya da virajı alamadığından uçuruma yuvarlanması mümkün olabilir. Zarar tespitinde 'Muaakıbat' unsurunun hal ve hareketi koruyuculuğu -kaydediciliği- önemli rol oynayacaktır. Ayettteki bir ifade de şu: ''Vemâ lehüm min dûnihi min vâlin''. Yani, onlara, (kural bozanlara) başka bir yardımcı da yoktur. Ne kadar tuhaf!.. Devletin toplum düzeni için koyduğu kuralları bozup belaya düşenlere yine kural koyan devlet, ambulans ve sağlıkçı koşturarak yardım elini uzatıyor.
Benzer Videolar