Hadid Suresi’nde ‘Hadid’ Nedir? Cennet Nasıl Oluşur?

İBRAHİM FAİK BAYAV Hadid Suresi'nde bahsedilen 'nur' terimini, mümin ve mümineleri karanlıktan aydınlığa çıkaracak ışık olarak anladık. Aydınlığa çıkmayı 'cennet' yaşamına geçmek olarak da anlayabiliriz. Çünkü, 12'nci ayette nur, müjdelenen cennetin gerçekleşeceği anlamını veriyor. 'Cennât' (cennetler) kelimesinin son harfi çift ötre almış. Müjde olarak belirtilen cennetlerin ne zaman, nerede, nasıl bir şey olduğu belirsiz. Cennet adı verilen yerler, bu ayetin indiği zamanda, dünyanın muhtelif yerlerinde mutlaka vardır. Yaşamlarını devam ettirdikleri Mekke ve Medine'den harice çıkma imkanı bulamamış, çağrı ile Hz. Muhammed'e inanmış insanlar, bunu bilmemektedir. Ayet bulunulan zamana işaret ettiği gibi ileriki zamanlara da işaret eder. İlerideki zamanlarda 'cennet' adı verilen yerlerin modernleştiği de görülecektir. Hadid Suresi'nin 20'nci ayetinde, Hz. Muhammed'e inanmış topluma, o anda yaşanılan hayatın geçici olduğu, bir oyalanma olduğu, süsten-süslenmekten ve hayır getirmez uğraşlardan ibaret olduğu belirtiliyor. O devrede, Mekke-Medine toplumlarında günah davranışlara meyletme kolaydır. Hz. Muhammed'e biat edenler kendilerini koruyamayıp günah davranışlara girmiş olsalar da, bu kimselerin tövbe ettiklerinde yani hayır getirmez davranışlardan vazgeçtiklerinde normal yaşam sürebilecekleri 21'nci ayette belirtilmiş. Türkçeye çevrilmiş meallerde ve tefsirlerde hangi günahların tövbe kapsamına gireceği açıklanmıyor. Ayette kullanılan sözcüklerden, günah davranışların, gösteriş merakı, çok eğlence, kumar, nüfus çoğaltma yarışı, başkasının hakkını gözetmeksizin mal biriktirme olduğu anlaşılıyor. Kişiler bir zaman sonra isteselerde bu davranışlarda bulunamayacaklar ve önemsizleşeceklerdir. Hadid Suresi'nin 21'nci ayetinde, günah davranışların terk edilmesi istenirken... af edilme ortamına yaklaşılması tavsiye edilirken... hoş ve güzel yaşamın oluşacağı 'cennet' denen yer de zihinlere nakşediliyor. Burada sosyolojik bir metod dikkate verilmiş: Bir toplumda fertlerin alışageldikleri yanlış davranışlar, yaşamı güzel edecek davranışlar gösterilerek ve teşvik edilerek terk ettirilebilir. Fakat yanlışlar içindeki toplum bireylerinin, kendilerine güzel yaşam tavsiye edenlere inanması ve güvenmesi şart. Ayetteki ''Lillezîne amenû billahi ve rusulühi'' ifadesi, kendilerine cennet müjdesi verilen müslümanların tavsiyede bulunanlara (Allah adına tavsiye olduğu için) hem inandığını hem güvendiğini belirtiyor. Peki, günahlarını ya da yanlışlarını terk edenlere müjde olarak sunulan cennet nasıl bir yer? ''Arzuha ke'l-arzı, es-semâi ve'l-arz'' kelimesi, cennet denen yerin alanını sunuyor: Cennet denen yerin genişliği gök ile yer arası kadar imiş. O zamanda alan ölçüsü diye bir şey yok. Matematik-aritmetik-geometri diye bir şey bilinmiyor. Ölçü, fertlerin anlayabilecekleri usulle ifade ediliyor. Gök ile yer arası ifadesinden çıkacak cennet alanı, fertlerin anlayışına bıraklıyor. Fertleri buraya yönlendirme 'sâbikuu!' emri ile oluyor. 'Sabiku' emrinin türediği 'müsabaka' fiil masdarı, belirlenen hedefe doğru ilerlemeyi anlatır. Hedef cennet denilen yerdir. Herkes kabiliyeti oranında hedef ile arasındaki mesafeyi azaltacaktır. Fakat hiç bir fert, tek başına ilerleyişiyle hedefe varamaz. Her ferdin gayreti diğer fertlerin gayretini destekleyici olacaktır. Bulundukları yerin haricinde bir cennete ulaşmaları şart değil, 'sâbiku' emri bulundukları yeri cennete çevirmelerini de içerir. Bunun için gerekli malzemelerin var olduğu 'üıddet' sözcüğünden anlaşılmaktadır. 'Rusulihi' kelimesi ise, bilgisiyle yapım usulünü bildirecek, onlara yol gösterecek ustaları tanımlar. Geldik sureye adını veren 'hadîd' terimine. Hadid Suresi'nin 25'nci ayetinde ''Lakad erselnâ rusülünâ bi'l-beyyinâti'' ifadesiyle Mekke'de muhatap alınan topluma resullerin gönderildiği bildiriliyor. Bir tane iki tane değil, çok!.. ''Ve enzelnâ meahüm, el-kitâbe ve'l-mîzân'' ifadesiyle, gönderilen resullerle beraber 'kitap' ve 'ölçü' indirildiği de belirtiliyor. Kitap ortada, ölçü ise zihinde. Tecrübenin bizzat kendidir ölçü. ''Li yekumü'n-nâsü bi'l-kıst'' ifadesindeki uygulama ile, toplumda her fert hissesini bilecek, nasibiyle ayakta kalacaktır. Ayetin sonraki ifadesi ''Ve enzelnâ'l-hadîde fî hi'' şeklinde. Yani 'hadidi' indirdik onun içinde. Peki, 'hadid' nedir? Meal ve tefsirlerde 'hadid' sözcüğününe bildiğimiz 'demir' maddesi anlamı verilmiş. Hadid sözcüğünün bir anlamı da demirdir elbet. Lakin, kitap resul ile beraber indirilirken demir nasıl indirilmiş? diye sorulmaz mı? Kitap sözcüğünü, okumak için ele alınanan nesne sananlar, demir sözcüğünü de yerden bir kaç çeşit ameliye ile elde edilen demir maddesi sanmışlar. 'Kitap', bilgiler, uyarılar ve hükümler manzumesidir. Becerebilen zihninde tutar, beceremeyenler, varaklara (sayfalara) kaydedip yanında taşırlar. Kitap, resul ile beraberdir (mea hüm). Demir kitanın içindedir (fî hi). Öyleyse Sure'ye adı verilen 'hadid' demir denilen maddenin kendi değildir;  'keskin-sert' anlamında kitabın içindeki hükümlerin sıfatıdır. Doğru ile yanlış arasına sert biçimde sınır çekildiğni belirtir... ...Cennetlere ulaşılması, nur ile tanışılması için.
Benzer Videolar