İBRAHİM FAİK BAYAV
Tekvir Suresi'nin müteşabih ayetleri:
10-
''Ve ize's-suhuufü nüşiret''. Yani, sahifeler neşredildiğinde.
Sahifeler, petrol türevlerinin alınışının, dağıtılışının ve satışının meşru olduğunu gösteren belgelerdir. İrsaliye fişleridir; faturalardır. Petrol denen servetin yeraltından çıkarılma planından başlayarak son aşamaya gelinceye kadarki tüm saflalarda kullanılan yazılı belgeler 'suhuf' kapsamına girer.
Sahifelerin neşredilmesi, petrol zenginliğinde meşruiyetin devamının sağlanması demektir. Hangi özel veya tüzel kişilerin ne kadar servet edindiklerinin bilinmesini sağlar.
Suhuf, petrol ile ilgili olayları topluma duyuran gazete nüshalarını da kapsar. Petrol endüstrisiyle ilgili bilim kitaplarını da kapsar. Denize benzetilen petrol servetiyle ilgili haberler, aramalar, sondaj yapmalar, projeler, proje araçları, nakiller, suhuf (sahifeler) ile topluma duyurulur.
11-
''Ve ize's-semâü küşitat''. Yani, sema sıyrıltılıp alındığında.
Sema, oluşmuş, görünmesi gerekeni engellemiş şeymiş.
Semanın bugün Dünya'yı çevreleyen atmosfer tabakası olduğunu biliyoruz. Bu anlam, 'sema' sözcüğünün yıldız, ay, güneş ve benzeri isimlerle uyumlu kullanıldığında böyle. Atmosfer içi için kullanıldığında 'sema' ismi, bulut anlamında oluyor.
'Küşitat', görünmesi gerekenin sıyırılıp alınması fiili olduğuna göre, ''semâü küşitat'' uzaydan bakıldığında yeryüzünün görünmesini engelleyen oluşumun (semanın) sıyrılıp alınması demek oluyor.
Lügatte verilen anlamdan ilk akla gelen, elbette bulut kümeleridir. Ama, Tekvir Suresi baştan aşağı müteşabih olduğundan, sıyrılıp alınan şey buluta benzetilmiştir.
Hanelerde ısınmak için kullanılan odundan sonra kömür madeni bulundu. Sanayi kömür madeninin yer altından çıkarılıp kullanılmasıyla gelişti. Lakin, sanayi kuruluşlarının kömürden çıkan kül ve dumanı, atmosferin alt katmanını, canlıların soluk almasını zorlayacak biçimde sardı.
Ayette, semaya yani buluta benzetilen oluşum is ve dumandır. Bu oluşum, 'Küşitat' fiil kelimesiyle atmosferden sıyrılıp atılacağına işaret eder.
Ayet, daha ileriki zamanda atmosferi kaplayacak oluşumlara da işaret ediyor olabilir. Mesela, suni bulut teorileri... Öyle bir şey oluşturulsa da, yeryüzünün görünmesi o oluşumla engellenmiş olsa da, bir zaman sonra bertaraf edileceği bu ayetten anlaşılıyor.
12-
''Ve ize'l-cehıımü sü'ıret''. Yani, kasavet tahrik edilip geliştirildiğinde.
'Cahim' cehennem olarak bilinmiş, ayete öyle anlam verilmiş. Belki cahim, ne olduğunu belirtecek sözcük bulunamadığı için 'cehennem' olarak zihinlere yerleşmiş.
Cahim, şiddetli sıcaklık, bunaltıcı hararet, ya da boğucu hava içerir. Toplum medenileştikçe cahim olan yer cennet misali olan ferahlığa, sağlık ve mutluluk veren yere dönüşebilir.
Çöl sıcağını akla getirirsek, cahim denen yerde ateşin olmadığını ama ateşte kalınmış gibi bir yanışın-bunalışın var olduğunu anlarız.
Cahim olan yerde haneler bunaltıcı hararetin etkisi altındadır. Betonlaşma revaçtadır. Ağaçlamaya önem verilmez. Sanayi bacalarından püsküren atıklar ile hava bozulur. Filitrelenmeden dışa bırakılan atıklarla su kaynakları kirlenir ve değersiz olur.
Sü'iret, bilinçsiz toplumun bu durumu geliştirdiğini-geliştireceğini anlatıyor. Yani fen ilimleri ışığında hareket eden kimseler yönetime gelmezlerse, ya da yönetimler çıkarcı çetelerin tazyikinden faaliyet imkanı bulamazlarsa, yaşanılan o yer toplumun cahimi olur.
13-
''Ve ize'l-cennetü üzlifet''. Yani, cennet yaklaştırıldığında.
Cennet cehennemin zıddıdır. Bu ayette cahimin zıddı olarak gösterilmiştir.
Cahimin zıddı medeniyettir.
Cahime sebep olan cehalet ve atalet iken medeniyete sebep olan ilim ve faaliyettir.
Eğitim kurumlarının açılması; okumanın, düşünmenin, araştırmanın olması; medeniyete doğru atılan adımlardır.
''Üzlifet'' yani medeniyetin yakınlaşması, ehil olan kimselerin yönetim kadrolarına gelmesiyle mümkün olacaktır. Öyle de oluyor. Örnek gösterilmek istenirse İSTABUL'dur.
Bugünün İstanbul'u, elli yıl öncesinin is ve dumanla kaplı, içme suları kirli, çöp yığınlarıyla dolu, Haliç'in lağım kokusunun tenefüs edildiği ve ölümler üreten koleranın yayıldığı İstanbul değil. Yani İstanbul genellikle 'cahim' değil.
14-
''Alimet nefsün mâ ahdarat''. Yani, her can neyi getirdiğini, neyi hazırladığını bilmiş olur.
On üç ayet ile bahsedilen olaylar gerçekleştiğinde, olaylarda sorumlu olan herkes, başını öne eğer düşünmeye başlar.
Her devlet...
Devletin her organı...
Her belediye...
Belediyeler içindeki her departman...
Departmanların içindeki her kabiliyet...
Hazırlanan kanundan, kanunu yürütmekden, verilen emirlerden, hazırlanan projelerden, projelerin uygulanmasından, eleman çalıştırılmasından, çalıştırılma sonucunda yapılanların kontrolünden sorumludur.
Artık, Tekvir Suresi'nin 14'ncü ayeti tecelli edecek, her nefs, iyi mi yaptığını, beceriksiz mi kaldığını anlayacak; toplumu cahimde mi bıraktığını yoksa medeniyete mi ulaştırdığını bilecektir.