SELMA ERDAL
Yugoslavya’dan Arta Kalanlar
Bir haritanın yırtılışı, yalnızca sınırların yeniden çizilmesi değildir; hafızanın parçalanması, birlikte yaşama olasılığının karanlık, korkulu, endişeli bir geleceğe gömülmesi, ortak bir geçmişin sessizce yok edilmesidir. Yugoslavya işte böyle bir yok oluşun adıdır tarihin sayfalarında kalan... Yalnızca bir ülkenin değil, bir ütopyanın da mezar taşı oldu Yugoslavya'da yaşananlar...
Tito’nun kurduğu "birlikte yaşama düzeni", altı farklı cumhuriyetin, üç büyük dinin, sayısız etnik grubun aynı çatı altında soluk alabildiği ender bir tarihsel deneydi. Evet, otoriterdi; evet, çatlaklar vardı. Ama kimse, o çatlakların bir gün topyekûn bir enkaza dönüşeceğini öngöremedi. Yugoslavya’nın yıkılışı; Batı'nın soğuk savaş sonrası boşluğa düşürdüğü bir haritanın, içinden ateş fışkıran bir fay hattına dönüşmesiydi.
Peki ne oldu da Bosna'nın köylerinde komşular, komşularını boğazladı?
Ne oldu da Sırp ordusu Saraybosna’yı aylarca kuşattı, çocuklar sokaklarda öldürüldü, kadınlar “savaşın silahı” olarak sistematik tecavüze uğradı?
Bu soruların yanıtı; milliyetçilikle kapitalizmin el sıkıştığı o puslu dönemde gizli. Tito sonrası Yugoslavya; neoliberal reçetelerin biçtiği kemerlerle halkını sıktı. Ekonomik çöküşle birlikte milliyetçilik bir "çıkar aklı"na dönüştü. Ortak bir aidiyetin yerini “etnik temizlik” aldı. Soykırım; dış borçtan daha kolay siliniyordu kayıtlardan...
Bugün geriye ne kaldı?
Birleşmiş Milletler raporları, mahkeme tutanakları, toplu mezarlar…
Ve elbette, dağılan parçaların birbiriyle konuşmayı bile unuttuğu Balkan coğrafyası...
Kosova hâlâ tam anlamıyla tanınmıyor. Bosna-Hersek; üçlü bir yapay cumhuriyetler sisteminde hayatta kalmaya çalışıyor. Sırbistan, kendi geçmişiyle yüzleşmeden AB kapısında bekliyor. Makedonya, adının peşine "Kuzey" eklemek zorunda kaldı. Her biri başka bir düş kırıklığı, başka bir travma...
Ama belki de en acıklısı şu:
Yugoslavya’dan arta kalanlar, yalnızca kırık dökük devletçikler değil.
Aynı dili konuşup birbirine düşman olan halklar, aynı müziği dinleyip birbirine sırt çeviren insanlar, aynı sofradan kalkıp birbirini yok sayan akrabalar…
Ve Balkanlar’ın üstüne çöken bu “sessiz çöküş”, bize şunu öğretiyor:
Birlik söylemleri yıkılmaya görsün; geriye yalnızca öfke, korku ve içselleştirilmiş bir ayrılık kalır.
Yugoslavya’dan arta kalanlar, aslında hepimizin geleceğinde pusuda bekleyen hayaletlerdir.
Umalım ki o hayaletler uykusuz geçen gecelerde bizleri de ürkütmesin.
Selma Erdal; Didim, 15 Mayıs 2025