Üreten elleri “anlamak” zorundasınız!

OKTAY EROL

Üreten elleri “anlamak” zorundasınız!

“Beni anlayın” dediğiniz olmadı mı, ya da “beni anla” diyeni duymadınız mı hiç? Her ikisi de olmuştur! En ince ayrıntısına değin anlatırsınız, akılda soru işareti kalmayacak biçimde dile getirirsiniz, karşınızdaki habire “başka telden” çalar, çileden çıkarsınız! “Anladığı dilleri” ararsınız, onları da denersiniz; yine durum değişmez! Ne “anlattığınızın” karşılığını bulabilirsiniz, ne de “duyduklarınızın” anlattıklarınızla ilgisini… “Gündüz” dersiniz/ “geceyi” tanımlar, “alım gücünü” sorarsınız/ patronun büyümesinden söz eder, yaşanan “enflasyonun” can yakar duruma geldiğini gösterirsiniz/ kimsenin “enflasyon altında ezilmediğini” dile getirir! Olmuyor mu? Bir yaşadıklarınıza bakın, bir de dönün “iktidarın” anlattıklarına! Siz açlığınızı köreltmeye çalışırken bile, çizilen “pembe tablolar” karşısında “neden anlaşılamıyoruz” sorusunun yanıtını arıyorsunuz, delicesine/ haklı olarak! *** Aynı ülkenin sınırları içinde yaşıyoruz! Alınan kararlar küçük bir “doymaz” azınlık için hiçbir anlam taşımasa da; meclisteki küçük bir anlaşmazlık, komşu ülkelerde ortaya çıkan bir olgu emekçi yurttaşın ekmeğinden götürdüğünü herkes biliyor! Her emekçi/ dargelirlinin ekmeğinden koparılan parça, “doymazların” ekmeğine ekleniyor! Büyük anaparadarın “daha da” büyüdüğünü, küçük yatırımcının “daha da” küçüldüğünü, “iktidarın” açıkladığı “büyümenin”, aslında “doymazların” kasasında biriktiğini, ekranları bölüşen “üç/beş” her şeyi bilenin bunların çığırtkanlığını yaptığını görüyoruz! Dün yine bir açıklama geldi, her zamankinden ayrı olmayan, ekonomi yönetiminden “en kötüsü geride kaldı, enflasyon düşüyor, sıkı maliye ve para politikası sayesinde düşmeye devam edecek, Türkiye büyüme sorunu yaşamıyor” deniyordu, bir de üstelik inanılması isteniyordu! *** Siz hiç, “en kötüsü geride kaldı” denilen bir süreçte, yılsonuna dek belirlenmesi gereken asgari ücret için, Merkez Bankası’nın politika faizinin yüzde elli olmasına karşın, Amerika’daki yatırımcılara “kıyak” olsun diye “asgari ücret yüzde yirmibeşlerde olacak” denilmesini uygun buldunuz mu? Söz konusu olan bu yurdun “ücretli çalışanı”, bu yurdun gelir kaynağı/ lokomotifi… Amerika’daki yatırımcıların, “insan emeği sudan ucuz” diyeceği rakamları dillendirmek “kötünün geride” kaldığının kanıtı mı? İstedikleri kadar “enflasyon düşüyor” desinler, İMF bile “asgari ücreti fazla artırmayın, gerektiğinde sosyal destekler verin” diye direktifte bulundu anımsarsınız! Ne demek “sosyal destek”? Açlığı artırın demek, emeğin karşılığını vermeyin demek, çalışanı/ emekliyi aylığı ile geçinemez durumda bırakın demek, yurttaşı “açlıkla sınayın” demek… *** Hafta sonları mitingler düzenleniyor! Bir tane “iktidara” yakın olan dernek ya da birliğin mitinglerin içinde bulunduğunu gördünüz mü; göremiyorsunuz! Birçoğu yurttaşa kapalı salon toplantılarında konuşanın söylediklerine baş sallıyorlar! Mitinglerde “açız, doymuyoruz, geçinemiyoruz, kira bedeline yetişemiyoruz, temel besinleri alamıyoruz, doyamıyoruz” diyor! En önemlisi, “iktidara” seslenirken “yeter artık, bizi anlayın” diyorlar! Duyan, “anlayan” var mı; her şey ortada! Bu “anlaşılmamak” neler doğurur biliyor musunuz? Piyasayı durdurur, ülkenin “vergi gücünü” aşağı düşürür! Fabrikalardaki emekçilerin ürettiği ürünleri “dargelirlilerin” alım gücü olmazsa kime satacaksınız? Ürettiğini satamayan fabrikanın zamanla çalışan sayısını da düşüreceğini, en sonunda kepenk indireceğini düşünsenize! Onun için üreten elleri “anlamak” zorundasınız, “alım gücünü” sağlamak zorundasınız, “doyması” gerektiğini bilmek zorundasınız! Son, her zaman öyle kısa ki!
Benzer Videolar