OKTAY EROL
“Hiç mi güzel şeyler olmuyor?”
Birkaç gün önce, haber kanalında haber sunarken Selçuk Tepeli’de yakındı! Gelen iletileri okuyordu! Gerek sunduğu haberler, gerekse gelen iletiler içerisinde bir tane “sevindirici” örnek bulmak olanaksızdı! Bir izleyici sormuş olmalı ki, “izleyicimiz neden güzel haberler yayınlamıyorsun, hiç mi güzel haber yok” diye sorduğunu söyledi! Sonra da sıraladı; iki ayı aşkın süredir yapağıya dönen Narin cinayetini anımsattı, enflasyonla birlikte yapılması öngörülen yüzde yirmibeşlik asgari ücret zammını anımsattı, yeni doğmuş bebekleri üç kuruş için katledenleri anımsattı, sokakta art arda yaşanan şiddeti anımsattı, mecliste “Öcalan’ın mecliste” konuşmasını öneren Devlet Bahçeli’yi anımsattı, sığınmacıların/ bu yurdun yurttaşının hakları ile doyurulduğunu anımsattı, pazarda/ markette/ kirada/ beslenmede/ sağlıkta/ adalette yaşananları anlattı! “Haydi güzel şeyler söyle” dedi!
***
Aynısını bizlere de soruyorlar yer yer! “Hiç mi güzel şeyler olmuyor” diye soruyorlar! Düşünüyorum gerçekten; güzel şeyler oluyor mu? Arayıp bulamasak da iki/ üç gün önce yapılan aylık toplantıda Adana Ticaret Borsası Başkanı Şahin Bilgiç son birkaç ayda Adana’da yaşanan “sevinç duyulacak” etkinlikleri bulmuş, sıralamış, şunları söylemiş:
“Sevincimiz; Ekim ayında Adana’mızda Teknofest yapıldı. Gençlerimizin vizyonunu, ufkunu gördük. Geleceğe yönelik çalışmalarda kendilerine olan güvenlerini arttırdığını gördük. Hemen akabinde Lezzet Festivalimiz gerçekleştirildi. Türkiye’nin sınırlarını aşan Lezzet Festivali Adana ekonomisine önemli katkılar sağladı. Sadece Adana değil, çevre iller bile bundan olumlu etkilendi. Uluslararası düzeye geldik...”
***
Etkinlikler, festivaller “transit” konular; bugün varlar, yarın yoklar! Önemli olan da geride bıraktığı olumlu, bölge insanının yaşam düzeyine yükselttiği izlerdir! Teknofest, yapıldığı ekim ayının ilk haftasında “kimse ilgilenmese bile”, gün boyu “sayısı belirsiz” gösteri uçuşlarla neden var olduğunu gösterdi! Aradan geçen bir aylık süre sonrasında da “kimde/ ne” kaldı bilmiyorum doğrusu! “Sevinç” Adana’ya nasıl yansıdı, bilen var mı?
Ardından günler öncesinden hazırlıkları başlanan, birbuçuk milyon konuğun ağırlanacağı öngörülen, birçok bindirilip getirilen “ünlü isimlerle” renklendirilen Lezzet Festivali’nde “sevinç” yaşandı mı, “güzel olan sonuçlar” elde edildi mi? Geçen gün Kurtuluş Kılınç’tan okudum. Kılınç yazısında “Festival öncesinde yapılan açıklamalarda, 1,5 milyon ziyaretçinin festivale katılması beklendiği ifade edilmişti. Festival sonunda yapılan resmi açıklamalara göre festival sadece 800 bin kişiyi ağırladı. (..) Adana gibi gastronomi açısından zengin bir şehirde düzenlenen bir festivalde bu konular bu kadar ayyuka çıkmadan çözülmesi gerekirdi” diyordu! Demek ki bir ben değilim yalananın “sevinç” olmadığına…
***
Üçer günlük, beşer günlük etkinliklere sevinmeden önce, Adana’dan “ne/neler” gidiyor, önce onların “bir kez” olsun masaya yatırılması gerekirdi! Ulaşım ne oluyor, tarım ne oluyor, sanayide neler oluyor? İşte Şakirpaşa Havalimanı, öncesinde “ağızlar kulakta” konteyner limandan söz ediliyordu, hani ne oldu? Çalışmalar hangi düzeyde, havalimanının gidişinden doğan zararı/ edilgenliği/ kaygıyı/ acıyı/ unutulmuşluğu ortadan kaldırabildi mi? Şakirpaşa’da uçuşlar yok artık, uçmak isteyenler bir saate yakın yol alıyorlar artık, Adana kanarken bir yandan da daha çok harcamak zorunda kalıyorlar artık! Göstermelik “sevinçleri” değil!
Tepeli’nin de dediği gibi, “bir tane” alıp da saklayabileceğim/ avunabileceğim “sevindirecek” olay arıyorum aslında! Kimi anlatalım? Nereden/ nasıl kazanç sağladıkları bilinmezlerin “şımarık” çocuklarının ağzına dek doldurduğu kafe yakınlarındaki “bulvar yollarda” araçlarıyla fink atanları mı? Domatesi, salatalığı, soğanı, patatesi, yağı, tuzu alırken “bakışlarına” ağrı düşen “açlığa terk edilmiş” dargelirliyi mi? Ya da “iktidara” pamuk ipliğiyle bağlanmış, bağlanmakla da kalmayıp halkın yaşadığından uzaklaşmış “kanaat önderlerini” mi? Kimi, siz söyleyin!