Güne Düşenler *Adlar

SELMA ERDAL

Güne Düşenler *Adlar

Ben; Selma, Belma, Hülya dönemi kızlarındanım…Benden yaklaşık beş yıl sonra doğanlarsa; Hale, Jale, Lale kızları…Daha sonra; Ebru, Ezgi, Sezgi, Sezgin, Engin…AKBABALAR seksen yılda can çekişir duruma getirilen bu ülkenin üzerine çullanmadan öncesindeyse; Berk, Berkay, Özge, Özgür...Ah ne güzel, çocuklara konulan adlar dönüştü Türkçe’ye, hele şükür…Derken…Diyemedik…Okunmaya başladı ezanla kulaklara ve de duyulmaya başladı sokaklardan; Furkan, Aleyna, Emine, Sümeyye, Tayyip ve de Tayyibe ile Abdullah, Ebubekir ve illa ki de Muhammed adları… Özellikle de ve en çok da bu aralar yaygınlaşan ad; Muhammed… Oysa bizim çocukluğumuzda bu adın Türkçe karşılığı olduğu varsayılan Mehmet kullanılırdı… Genel olarak Rumeli kökenliler çocuklara aile büyüklerinin adlarını vermezler…Çünkü çocuklarını uyarmak, azarlamak, eleştirmek ya da kızmak istediklerinde; çocuklarıyla aynı adı taşıyan aile büyüklerine saygısızlık etmiş olduklarını düşünürler…Çocuklarına yüksek sesle bağırdıklarında, çocuklarıyla aynı adı taşıyan aile büyüklerinin alınganlık edebileceğini varsayarlar ki Rumeli kültürüne özgü ince düşünceliliktir bu davranışın anlamı… Çünkü sokakta oynarken çocuklar kendi aralarında; geçimsizlik, kavga, kızdırma olayları yaşarsa ve işte böylesi durumlarda ya sövgüler düzerlerse birbirlerine ya da hayvan adları eşliğinde düşerse çocukların diline aile büyüklerinden gelen ad ?... Nedense bizim Rumelililer işte bunu hiç sindiremezler içlerine… AKP iktidarıyla birlikte…yine gün boyu çocuklar sokakta oynuyorlar…ve şimdilerde gün boyu sokaktan kulaklara dolan ad; MUHAMMED…Bir başka deyişle İslam Peygamberinin adı… Düşünebiliyor musunuz bu durumda yaşanacak olayları ?... Çocuk bunlar; başına fes geçirip, sarık sarsan da, Arap’ın entarisini giydirsen de… Tutuştular mı kavgaya; sövgüler dizilir ardı, ardına… Sorarım bu koşullarda; methiyeler ni düzülmüş olur İslam Peygamberi’nin adına ?... Demezler mi adam ; nedir bu kadar özenti, bu kadar taklitçi zihniyet ?... Nedir bu böyle İslam Peygamberi’nin adına yapılan eziyet ?... Gerçi bugünlere değin adı Mustafa Kemal olan çocuklara gönderiliyordu benzeri sövgüler…Bundan böyle de sövgüler; İslamın Sevgili Peygamberi’nin adının yolunu gözler…Neye niyet, neye kısmet; çocuklarınıza MUHAMMED adını koyarken hiç böyle düşündünüz mü Arap taklitçisi zihniyet?... Sonuç olarak; çocuklarınıza ad verirken, iyi düşünün, o ada ilişkin söylenecek övgüleri de, sövgüleri de iyi irdeleyin...

*Bursaspor

Son yıllarda olduğu gibi geçmişte de BURSASPOR Elvir Baliç, Hakan Şükür gibi adlarla başarıya koşarken, takımdan bir de Mususi adlı bir Afrikalı oyuncu geçmişti… Bu Afrikalı oyuncu rakip takıma atılan her golün ardından, takım arkadaşlarıyla timsah yürüyüşü olarak tanımladığı bir sevinç gösterisi eylemi başlatmıştı. Afrikalı Mususi’nin kendine has, kendine özgü bu hususi eylemi… Yıllar yılı olsa da o BURSASPOR’dan gideli; takıma yapışıp kaldı timsah yürüyüşü ve takıma da TİMSAH yakıştırması… Kentimiz BURSA; İstanbul Kuzey Marmara’nınsa, Bursa da Güney Marmara’nın gözdesi…Doğal, kültürel, toplumsal yaşamıyla ve yapısıyla…7 gün, 24 saat yaşar; yaz-kış mevsimi boyunca, İstanbul gibi…Ama Afrika ülkesine özgü TİMSAH tanımlaması ve BURSA; arasında olabilir mi hiç ilgi, ilişki, ilinti ?... Kentin ikliminde bir karış boyunda kertenkele bulmak bile olanaksızken; TİMSAH da çıkıp geldi nereden ?... Deseler ki BURSASPOR futbolcuları için; Bursa Efeleri…Eyvallah; uyar !... Deseler ki; İpek Kozaları…Tamam, anladık, bu biraz delikanlıyı bozar ama ne ilgi, ne alaka ?...Bursa nere, Afrika nere ?... Alıştık pek çok konuda Batılı kefere kavramlara; ama Mususi-Afrika ve Timsah… Yine bu durumda da gel de anma rahmetliyi; işte bunlar da Afrika taklitçisi zihniyet… Sen olsan ne derdin bu işe Rahmetli Hoca ?... İşte biz böyle saçmalıkları düşünürken "üstelik de Bursa'da Bursalı kalmamışken" takım sonradan olma Bursalılar'ın eline geçince BURSASPOR da rahmetli oldu en sonunda... Helvasını kavurup, ruhuna okumalıyız el fatiha...

*Hayvan Hakları

Ve önemli bir konu; hayvan hakları... İlgimi çekiyor, araştırıyorum, soruşturuyorum;düşünürken alnımı buruşturuyorum. Acaba diyorum; Avusturya'nın Viyana kentinde, özellikle Noel dönemlerinde, kar yağarken lapa, lapa... Kürklere bürünmüş aşıklar; dolaşırken ayaz gecelerde yıldızların altında, yudumlarken sıcak şaraplarını ve yaşarken buseler eşliğinde gece sefasını, beyaz atların çektiği faytonlarda... İşte diyorum, işte o atların; hakları yok mu?.... Ve Avusturya'da hayvan hakları savunucuları yok mu?... Yalnızca bizim ülkemizdeki "Sen bir garip Çingenesin, gümüş zurna neyine?" diye tanımlanan esmer vatandaşların faytonlarını çeken atların, yalnızca o atların mı hakları var?... Ve yine haklar hakları denince... Finlandiya'da, Lapland'da kışları kızakları çeken Ren Geyikleri; ya onların durumu?... Yok mudur onların hayvan hakları?... Hindistan'ın filleri; başının çevresine takılmış zilleri, hiç tepinmezler mi "hani benim haklarım" diye?... Üstelik Hintliler; Trump'a göre, Türkler'den daha değerli ve başarılı... Hiç mi bilmezler hayvan haklarını?... Ve onlar; yalnızca ineklerini mi sever ve sayarlar, üstelik de bizimkiler "7 kişi danaya girerken" ya da koyunları kurban ederken?... Demek ki Batılı dediğin, çağdaş bildiğin Avusturyalı, sosyal demokrat diye imrenip, özendiğin Finlandiyalı; bir nebze ibret almamış "hayvan hakları savunucusu" ve de "fayton çeken atların koruyucusu" Türkler'den?... Ne ayıp!... Her ne ise... Son verelim gevezeliğe... Gelelim gündeme... Atların peşinde koşarken, kedileri ve köpekleri okşarken; ağaçların peşinde baltalar, yetmezmiş gibi yangınlar... Ülke; doğasıyla da, halkıyla da dolu, dizgin bir yoksulluğa sürüklenirken... Bu gidişle kim öle, kim kala?... Şu hayvanlar kadar bile haklarımız yok ey yurttaş; aç gözünü, yeter artık, var ayırdına!...

*Üniversite Sınavları

Bugünlerde... Üniversite sınav sonuçlarına göre aldıkları puanlarla havalara uçan Z nesli... Ülkede kalmadığından beri eğitimin niteliği/kalitesi... Allame-i cihan saysan da kendini ve de alkış tutsalar sana "eğitimin niteliğini bozanların her birisi" ama sen bilmelisin ki günümüzde yaşanan şu küresel yarışta... Senin aldığın puanın, gireceğin okulun hiç ama hiç kiymet-i harbiyesi yoktur, bilim yerine ilim diyenlerin eliyle ortaya çıkan eğitimdeki bu yozlaşma ve bozulma karşısında... Nerede o dünün ODTÜ'sü, İTÜ'sü, EGE'si ve hatta ULUDAĞ Üniversitesi?... Ne yazık ki evrensel kent anlamına gelen üniversite yerine, medrese benzeri adreslerde yılların kayboldukça; ümmet kadrosundan varlığını sürdürdüğün bu toprakların sınırlarının dışında kimsecikler kaale almayacaklardır seni...
Benzer Videolar