OKTAY EROL
Tüik’in verileri mi, Arınç’ın poşeti mi?
Chp’li Murat Emir, TÜİK'in rakamları baştan sona yanlış olduğunu ileri sürerek “İnanılmaz, güvenilmez rakamlar. Çünkü 2022'ye kadar enflasyon sepetini açıklıyordu. Ve herkes de bakıyordu bu enflasyon doğru mu rakamları doğru mu değil mi anlıyordur. Ama enflasyonu böylesine yanlış bir şekilde hesaplayıp bilerek, baskılayıp sahte rakamlarla enflasyon açıklayınca iplikleri pazara çıkmasın diye de bu sefer enflasyon sepetini açıklamamaya başladılar” dedi.
Ardından Gazeteci Alaattin Aktaş, Tüik’in iki yıl önce açıkladığı fiyatları enflasyona göre günümüzde ne kadar olabileceğine ilişkin yaptığı çalışma medyada yer aldı! Tüik’in yurttaştan sakladığı rakamların, AKP’li Bülent Arınç’in “geçen yıl yetmiş liraya doldurduğum poşeti, bu yıl yüzyetmiş liraya dolduramıyorum” sözleriyle ne denli birbirini tamamlar olduğu görüldü!
Tüik’in verilerine göre doktor muayenesinin otuzdört, ev kirasının altıbinin altında, ekmeğin kilosunun otuzbeş, zeytinyağının yüzyirmi dolayında olduğu belirtilirken, bu verilerden en çok etkilenenlerin de emekliler, asgari ücretliler, çalışanlar olduğu da unutulmamalı!
Chp’li Emir Tüik verilerinin güvenilmezliğini, gazeteci Aktaş gerçek/ yaşanan verilerin yurttaştan saklandığını belirtiyor! Yurdun yüzde seksenini “açlıkla” sınayarak, bir avuç “doymazların” rahatı için toplumu bu denli “açlık sınırı” altında bırakmak neyin kurtuluşu, neyin çözümü olacak? Marketlerdeki ürünlerin etiketlerin ayda birkaç kez değiştirilmesi, “alım gücü” azaldıkça neye yarayacak? En önemlisi de gerek Tüik yetkilileri, gerekse Tüik’in bu verileri üzerinden “kazanç” sağlayıp yurttaşı yoksullaştıranlar, temel gereksinmelerini tüketmesini engelleyenler, yaşamı “yaşanmazlaştıranlar” bu yükün altından nasıl kalkacaklar; bekleyip göreceğiz!
Dinlence kentleri zorda…
Özellikle sosyal medyada sıkça görüyorum… Denize kıyılı bir kentin lokantasından ya da otel odasından yaptığı “harcama fişini” yayımlıyorlar! Gerçekten bazen kendi kendimden kuşkulanıyorum! Örneğin marketlerdeki beş liralık suya yüzelli lira ödemiş, ikiyüz liralık Adana kebaba ikibin lira vermiş, onun da fişini “herkes gördün” diyerek yayımlıyor! Bir de, kimisi arkadaki yirmilik dişlerini göstererek sırtarıyor! Beş liralık suyu yüzelli liraya içmenin “sevindirikliğini” herkes bilsin istiyor!
Tüik’in bilmediği buralarda yiyip/ içenleri gören “iktidara” yakın isimler de “bakın, bu ülkede yoksul yok, bir suya yüzelli lira vererek içiyorlar, bir gecelik odaya beşyüzbin lira ödeyen bile var” diyerek kurdukları sistemin savunuculuğunu yapıyor!
Gerçekten bunu merak edenlerdenim! Suya yüzelli lira verenler kim? Emekli olabilir mi, asgari ücretli olabilir mi, aylıkları Tüik verilerine göre ayarlanan çalışanlar olabilir mi?
Şimdi ne olmuş biliyor musunuz? Denize kıyılı kentlerin otellerini, pansiyonlarını, lokantalarını pahalı bulan yurttaşlar Yunanistan adalarına gitmeyi yeğliyormuş! O nedenle dinlence beldelerimizin birçoğunda oteller, lokantalar, eğlence yerleri sinek avlamaktan öte, tarihi belirlenen konserler için “izleyici”” bulamıyormuş! Kısacası zor durumdalarmış!
Kim oralarda suyu yüzelli liraya içiyorsa, kim lezlonga beşyüzlira ödüyorsa, hamburgere bin lira veriyorsa onlar düşünsün! Ülkenin yüzde sekseni ne deniz biliyor, ne dinlence görüyor, ne de evinden dışarı çıkabiliyor, ne de “yaşıyorum” diyebiliyor! İnsanların “alım gücü” yoksunluğu piyasanın birçok katmanında kendini gösterecek; başka seçenek de yok!