BİLİM

SELMA ERDAL

BİLİM

Geçenlerde Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta açıklama yapmış:

"Tereyağını yere dökün, üzerine basarsanız kayarsınız. Meyve suyunu yere dökün, üzerine basarsanız ayağınıza yapışır.
Benzer durum damarlar için de geçerlidir.
Tereyağı yiyenlerin damarlarının yüzeyi kaymak gibidir, pırıl pırıldır; meyve suyu içenlerin damarları pürüzlüdür, çakır çukurdur."
Ne yazık ki...
Saygısızlar, densizler değerli bilim adamına saldırıyorlar:
"Ya bu adam doktor ve verdiği örneğe bak
Bu da Canan Karatay‘ın erkek versiyonu"
Ne diyelim bu densizlere?...
Halkın anlayacağı dilde anlatıyor; teşekkür edeceklerine, değerli bilim adamına hakaret ediyorlar. Çoğunluğun kafası "bilim uzmanlarına saygısızlıkta" Hülya Avşar... Bilimden uzak olanlar; bilenleri taşlar. Azgelişmiş toplumlara özgü tutum ve davranış biçimi...
Tamam tereyağı yenir mi hiç ?... O kadar reklamları da yapılıyor; sizler margarinle beslenin, yanında da mısır şurubuyla tatlandırılmış meyve suları için... Sonra da 40 yaşında neden kalp krizi geçirdim diye kaygılanıp, iç geçirin.
Ne yazık ki toplumsal yapımız çok değişti.
Sanal ortamlarda düşüncelerinizi, bilgi birikimlerinizi, yorumlarınızı yaptığınızda; size sövgülerle karşılık verenler, sokak kullanımıyla küfredenler ne kadar çok değil mi?...
Ne yazık ki uygar insanlar gibi tartışma kültürü yok bu ülkede...
Çünkü...
Cahil, bilgisiz, akılsız, kaba gücüyle dahası ilkel benliğiyle üstün geleceğini sananlar...
Ki onlar hayvanların birbirlerine kükreyerek güç gösterisi yapmaları gibi...
Kaba kuvvetle, kaba sözle, zorbalıkla...
Bir başka deyişle ilkel benliklerinin dürtüleriyle, tıpkı 4 ayaklılar gibi...
Üstünlük kuracaklarını sanıyorlar oysa yalnızca ve yalnızca ne kadar ilkel olduklarını dışa vurmuş oluyorlar o küfürbaz dilleriyle...
Üstelik her geçen gün sayısal olarak daha da çoğalıyorlar.
Öyle ki küfürbaz sayısındaki artışla, cahil / bilgisiz / id aşamasında kalmışlar arasındaki artış ilişkisi; doğru orantıyla açıklanabilir.  

Bilim, bilmek, bilge derken; bir Anadolu Bilgesi Nasreddin Hoca düştü usuma...

Nasreddin Hoca halka bir olay anlattığında, sonra o anlatırken yeni birisi gelip de ne olduğunu sorduğunda sıkılırmış Hoca yeniden, yeniden aynı olayı anlatmaktan, sonunda dermiş ki
-Bilenler, bilmeyenlere anlatsın.
Ne yazık ki günümüzde bilenler bir şey anlattığında, bilmeyenler "acaba ne anlatılıyor, ben de bir şeyler öğrenir miyim bu anlatılanlardan?" diyerek anlatıcıyı dinleyeceklerine...
Bilenlere karşı çıkıyorlar, onlara saygısızlık ediyorlar, onları cahilce eleştiriyorlar, dahası alay edip, son aşamada sövgülerle onlara saldırıyorlar.
2000'li yılların başında Avrupa'da bir araştırma yapılmış. Bir üretken kişiye karşılık, 25 kişi de onu eleştiren çıkmış. Ne yazık ki dünyanın gelişmiş coğrafyalarında bile "meyve veren ağaç taşlanıyor" ki biz gibi gelişmesini hiç bir dönemde sağlayamamış (AGÜ öbeğinden asla kopamamış) bir toplumda bu tür davranışlar sıradan ve alışılmış ya da beklenen tutum ve davranışlardır. Bununla birlikte 12 Eylül 1980 sonrasında bu tür saldırılar giderek artış göstermiştir. Nasıl ki Mao'nun topraksız köylüyü cesaretlendirip, elinden topraklarını aldırttığı varsıllara saldırtması ve aşağılatması gibi... Özellikle 2000'lerden beri cahil / DİPLOMASIZ /eğitimsiz kesim cesaretlendirilmiş, şımartılmış ve diplomalıya / eğitimliye /bilgiliye / bilgeye saldırtılmıştır.   Kuruluş olarak yüzü çağdaş uygarlık düzeyine yönelik bu ülkeye; başta ABD'li küreselcilerin ideologları aracılığıyla Ortadoğu bölgesinde ILIMLI İSLAM DEVLETİ yaftası yapıştırılmış, bu ülkenin ve bu ulusun karanlıklara yol alması amaç edinilmiştir. Ulus Devletimiz'i, Ulusal kimliğimizi, ulusalcılık bilincimizi bozmak, yıpratmak, bölmek için sistematik bir saldırıdır bu yaşananlar; kerameti kendinden menkul kanaat önderlerini öne çıkarışlar, bilim yerine ilim, bilge yerine alim, ulus yerine ümmet dayatmaları... Bilinçli, amaçlı saldırılardır. Üstelik bu saldırılara karşı çıktığımızda da hiç kuşkusuz başımıza daha da büyük sorunlar açılacaktır; dünya yansa hasırım yanmaz diyenler her yanımızda çoğaldıkça...
Benzer Videolar