ZAHİDE UÇAR
Bugün Tıp Bayramı. Mesleğini ettiği yemine sadık kalarak yapan, emperyalizme direnebilen bütün doktorlarımızın Tıp Bayramını kutlarım.
Tıbbiyelilerin İstanbul’da İngiliz İşgaline başkaldırdığı gün, 14 Mart 1919’dan beri Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır. 14 Mart Tıp Bayramı, emperyalizme başkaldırının da adıdır. Milli Mücadelenin isyan direnişlerinden biridir. 14 Mart direnişin öcülerinden birisi Tıbbiyeli Hikmet Boran’dır. Sivas kongresinde Mustafa Kemal Paşa’ya; “Paşam, siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz, vatan batırıcı olarak kabul eder lanetleriz” diyebilecek kadar yürekli bir gençtir. Tıbbiyeli Hikmet’in ruhu şad olsun.
14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle hayatımda yer eden doktorlarımızı anmak istiyorum.
Hepimizin yaşamının tam da içinde, en mahrem alanlarımızda doktorlar vardır. Doğup büyüdüğüm ilçemizde kendimi bildiğim andan itibaren bir doktorumuz vardı. İlçe halkı ona Kocakafa doktor derdi . Çok akıllı olduğu için kafasının büyük olduğu esprisi yapılırdı.
İlçemizde Hacı Bekir Şekercisinin yaptırdığı bir hastanemiz vardı. Kocakafa Doktor Kemal Sarışen bu hastanenin tek doktoruydu. 1966 veya biraz öncesinden itibaren ilçe ve ilçenin o dönem tam dolu olan köylerinin tek doktoru. Şimdiki açıklamasıyla; pratisyen hekim… Araç ilçemizin 144 köyü var, Dr. Kemal Sarışen Araç ve 144 köyün hastasına bakıyor. Tahlil yok, röntgen yok. Dahileye, kadın, çocuk, enfeksiyon doktorlarının verdiği hizmeti veriyor. Dedem hastalandı. Kocakafa doktor elle muayene edip, kanser teşhisi koydu. Babama; “Rıfkıcığım, babanın 4-5 ay ömrü var. Hastanelerde süründürme. Evinizde iyi bakın, gönlünü hoş edin” demiş. Babamın gönlü rahat etmedi. İstanbul’a götürdü ama Kocakafa Doktor doğru teşhis koymuştu. Dedemi verdiği süre içinde kaybettik.
O yıllarda hastalar ölene kadar ilaca bağımlı değildi. Hastalanınca reçete ilaçlarını alır, iyileşirdi. Kanser, şeker gibi hastalıklar çok nadir görülen vakalardı. Dolayısı ile çok az hasta ileri tetkik için hastanelere sevk edilirdi. Elle yapılan muayenelerle teşhis konurdu.
Doktorumuz sadece doktor değil, her evin bir ferdi gibiydi. O yıllar insanlığın paraya galip geldiği yıllardı. Babam Kemal Doktorun muayenehanesine gelen akrabalarımızdan bile para almadığını öğrenmişti. Bu durum bize özel değil, doktorumuzun genel politikasıydı. Kocakafa Doktorumuzu kaybettiğimizde, hepimiz ailemizden birini kaybetmiş gibi olduk. Şimdi bir evladı eczacı olarak ilçemize hizmet veriyor.
Ruhunuz şad olsun Kocakafa doktorumuz. Siz hepimizin hayatında önemli bir yer edinmiştiniz. Biz sizden razı olduk. Tanrım da sizden razı olsun.
*** *** ***
Üniversite öğrencisiydim. Ankara’dan Araç’a giderken büyük bir trafik kazası geçirdim. Her iki dizim parçalanmıştı. İlk müdahale Kastamonu’da yapıldı. Üç gün sonra Tıp Fakültesi’nde rahmetli Rıdvan Ege’nin servisinde tedaviye alındım. Hafta sonuydu. Hocalar yoktu. Rıdvan Ege’nin asistanı beni ameliyata aldı. Başka bir asistan, “risk alma, Pazartesi gününe beklet” demesine rağmen asistan Doktor Tayfun Açıkgöz başarılı bir ameliyat gerçekleştirdi. Sonraki süreçte elleri alçılı ameliyattan çIkar, beni kontrol etmeye gelirdi. 2-3 yıl, ben yürüyene kadar bütün kontrollerimi itinayla yaptı. Bursa’da yaşadığını öğrendim. Kendisini saygı ve minnetle anıyorum.
*** ***
2000 yılı sonrası bende ağır bir hastalık ortaya çıktı. Ankilozan Spondilit denilen, tıbbi tedavisi olmayan, ilerlemesini durdurmak için tıbbın müdahale ettiği bir hastalık. Akşam sağlam yatıp, sabah yerimden bile kıpırdayamadığım, korkunç ağrıları olan bir hastalık. Her baharda atak yapar, ben hastaneye yatarım. Bir ay gibi bir süreçte bastonla da olsa yürümeye başlarım. Bütün yazım bu şekilde geçerdir. Prof. Dr. Nurşen Düzgün’ü bir doktor arkadaşımın tavsiyesi ile bu süreçte tanıdım. İbn-i Sina Hastanesi İmmünoloji Bölüm Başkanı olarak görev yapıyordu. Hoca’yı gördüğümde, dengeyi görüyordum. Hiçbir kompleksi olmayan, sade bir bilim insanı. Ben her yıl baharda tatil için yer ayırtan tatilciler gibi, hastaneye yatıyordum. O kadar ızdırapla, tekerlekli sandalye ile Hoca’nın kapısına gidiyordum ki, Hoca ızdırabıma dayanamadığı için bir defasında beni İmmünoloji bölümüyle aynı katta olan başka bir birimden rica edip bir odaya yatırmıştı.
Seneler boyu hastaneye yatınca, doktorunuz da İNSAN BİR DOKTOR olunca, hayatınızda yer ediyor. Ankara’dan ayrıldıktan sonra da hastane sürecim devam etti. Sonra hastalığım bir şekilde geriledi. Emekli olup Alanya’nın bir köyüne yerleştim. Doğal ortam bana iyi geldi. Bu süreçte doktorumu bayramlarda ve özel günlerde arıyordum. Ankara’ya gittiğimde Hocayı aradım. Ziyaretine gidecektim. Hoca nerede olduğumu sordu. Kızılay’dayım dediğimde, ben geliyorum dedi. Kızılay’da buluştuk. Bir yerde oturduk. Güzel bir sohbetimiz oldu. Hasta-doktor ilişkisi güzel bir dostluğa evrilmişti. Hocanın tevazusu, dinginliği sizi de sakinleştiriyor. İNSAN DOKTORUMA, kıymeti dostuma saygı ve minnetle…
*** ***
2021 Yılında Manavgat’ta başlayan büyük yangınlar Alanya’ya kadar geldi. Öyle ki, bulunduğum köye küller yağıyordu. Bize kadar ulaşır mı diye endişe ettiğim bir dönemde telefonum çaldı. Arayan aile hekimim Dr. Şevket ŞENGÜN idi. Bana yaşadığım yerde yangın tehlikesi var mı diye sordu. Evet, maalesef var, dereyi atlarsa bize ulaşır dedim. Bana hayatım boyunca unutamayacağım bir teklif yaptı. Biz eşimle konuştuk. Yangın mağdurlarından biri için bir odamızı ayırdık. Sonra aklıma siz geldiniz. Bu süreçte gelip bizde kalmanızı istiyoruz dedi. Şaşkınlıkla; “ben tek değilim, hayvanlarım var” dedim. Tavuklarımı tanıdığı köylülere bırakabileceğini söyledi.
Sonra yangın kontrol altına alındı. Gitmeme gerek kalmadı ama ben İNSAN GİBİ İNSAN bir doktor daha tanımıştım. Çok zor bir gününüzde aile hekiminizin(üstelik o süreçte başak bir sağlık ocağına atanmıştı) sağlık dışında bir konuda yardımınıza koşması, yolda yürürken kaşıkçı elması bulmaktan çok daha kıymetlidir.
Hayatım boyunca çok iyi insanlara rast geldim. Bunun ne kadar kıymetli ve önemli olduğunu yaşayarak öğrendiğim için sevdiklerime, çocuklara; “Tanrı yolunuzu iyi insanlara düşürsün” diye dua ederim.
Doktorumuz Şevket ŞENGÜN ve sevgili eşine minnet ve saygıyla…
**** *****
Her meslekte, her alanda iyi kalabilen, değerlerini kaybetmemiş gerçek insanlar toplumların birleştirici harcıdır. Bizler ne olmasını istiyorsak o alana yatırım yapmalıyız. Yatırım deyince aklınıza maddiyat gelmesin. İyiye, insan olmaya, insan kalmaya yatırım… İnsan kalanları destekleyerek, yanında kalarak, onore ederek çoğaltalım.
İyilik bir güneş gibidir. Bulaşıcıdır. Bir doktora çok yakışır.
“Kendini bilen Tanrısını bilir” der mana insanı. Dolayısı ile doktor hakikate de en yakın kişidir. Tıpkı sanatçılar gibi. Belki de bu yüzden doktorlardan besteci, müzisyen çok çıkıyor.
*** ****
Yaşamıma katkı sunan doktorlarımızı minnetle anarken, İNSAN KALAN, KALABİLEN, Tıbbiyeli Hikmet Boran’ın manevi mirasını içselleştirmiş bütün doktorlarımızın TIP Bayramını kutluyorum.
LÜTFEN GİDERSE GİTMESİNLER. ÇÜNKÜ 14 Mart Tıp Bayramı aynı zamanda Ortaçağ papazlarının Müslüman görünümlü versiyonu yobazlara karşı kazanılan bir savaşın da bayramıdır. Kalmak gericiliğe, bilim düşmanlarına REST DEMEKTİR.
Zahide UÇAR (14 Mart 2024)